03 Ocak 2016 01:05

Küçük Enişte’nin Belgrad seferine binaen

Paylaş

Mehmet TARHAN

Belgrad’da hava soğuk, sık sık sisli. Öyle böyle bir sis değil, yolun karşısını göremiyorsunuz. Beyaz Şehir tastamam griye kesiyor. Bizim küçük enişte gelmiş buraya geçen gün, bir uçak dolusu maiyetle. Maiyet dedimse kendisinin değil, ağababasının maiyeti. Merak kedinin katili işte; papatya çayına yüklenmek pahasına Anadolu Ajansı, Yeni Şafak, TRT Türk, TİKA, Yalçın Akdoğan, Allah cana eziyetlik ne verdiyse takip ediyorum sosyal medyadan. Sağcılığından geberen, Sava kıyılarını kentsel dönüşüm diye devasa inşaatlara açıp canım Belgrad’ı satışa çıkaran Başbakan demiş ki; “Biz küçük ülkeyiz, Rusya ile Türkiye arasında taraf turmayız.” Bizim yazılı kese kağıtlarına bakacak olsanız sanarsınız adam Türkiye’yle birlikte cenge giriyor, bir coşku, bir zafer havası. Bakalım Bosna’daki Republica Sırpska’ın Sırbistan ile birleşmesi tartışmaları bizim memlekette duyulunca ne diyecekler. Esad’ın Esed oluverdiği gibi Vucic’e de yeni bir isim bulunur, hallolur herhalde. Ya da belki duyulmaz bile bizim gibi bozguncu cenahlar dışında.
Peki ne konuşmuşlar diye baktım, hani sebebi ziyaret neymiş? Önemli milli meseleler varmış ama sadece bu kadar yazıyor ayrıntılar sadece cami restorasyonu, Mirsad Türkcan’ın memleketine ziyarete sis engeli vs. Ha bir de 12 yıl önce zaten Türkiye büyükelçiliği tarafından restore edilmiş olan bir türbeyi yeniden restore edeceklermiş. Türbeyi gördüm, şöyle bir tozunu alsalar yeter ama; madem yeterince yerli ve milli olmadıysa madem.
Yeni Osmanlılar balkanlara doğru ilerliyor, gel gör ki Belgradlının konuyla tek alakası bu ilerlemenin trafikte yarattığı keşmekeş. E bir Paris, Londra değil ama Belgrad da kendi çapında bir Avrupa şehri. Bir kadın gazeteciye kaba davrandı diye bir bakan görevden alındı geçen ay, yani bu halk yedirtiyor Başbakanına bakanını. Öyle protokol meraklısı yöneticiler de geride kalmış. Hele gençler şoke halde yolların kapanması yüzünden. Türkiye’den olduğumu öğrendiklerinde 500 yıllık esareti bir şekilde lafa katan Sırplar için Türk bayraklarıyla donanmış ana cadde biraz ürkütücü olsa gerek. Tabii bu çok sayıda mini Osmanlıcı için gurur verici bir şey olabilir, ama o gururun burada bir karşılığı olmadığını söylemeliyim. O gün insanlarla sohbet etmenin benim için daha güç oldu. Bir noktadan sonra “Sizin başbakan yüzünden şu kadar saat trafikte kaldım” diyenlere “Ne mutlu bana ki benim başbakanım değil” deyip geçmeye başladım.
Mültecileri Avrupa’ya doğru sürerek birkaç milyar dolar bonuslu katliam politikalarına sessizlik sağlamaya çalışmışlar ve bunu büyük oranda kazanmışlardı ya; bir kötü haber vereyim: Balkanlar öyle tarihi bağlardan falan değil ekonomik nedenlerle Türkiye ile yakın ilişkiler içinde ya. Hatta yoksulluk öyle geniş ki bir yerde Türkiye’den olduğunu söylemen zengin olduğun anlamına geliyor. Üst orta sınıflar değil ama daha alt sınıflar Türkiye’ye gidip para kazanmayı hayal ediyor hani. Dolayısıyla buralarda Türkiye’den olmak, Türkiye’de İngiliz olmak gibi bir şey. Kimse sevmez İngilizleri ve sömürgeci tarihinden nefret eder ama ziyarete gelen İngiliz ile iyi geçinir, ona imrenir ya; burada olan da o. Sadece bu nefretle karışık imrenme. Gelelim kötü habere, Balkanlarda sıkışan mülteciler yüzünden gözler Suriye ve Türkiye’nin Suriye politikasına dönmüş buralarda. Henüz Kürdistan flu görülüyor ama sıradan insanlar DAİŞ ve Erdoğan ilişkisi hakkında sorular soruyorlar. Mevzu bir şekilde Kürtler’e geliyor. Sırp tabldoit gazetelerinde bile en azından iki günde bir Cizre’den, Sur’dan fotoğraflar eşliğinde geniş haberler geçiliyor. Hepsinde Erdoğan fotoğrafları var, Gollum’dan biraz hallice. Diyeceğim o ki; parayla kurulan gönül bağı da yok ortada artık; Tayyip buralarda Teyyip olmuş bile Esad’ın Esed olması misali. Gazaları yerin yedi kat dibine batsın!

Elde düğün bayram benim neyime
Benim kurbanlarım çok evvel oldu
Sorayım fakire bir de beyime
Dem-i devranlarım çok evvel oldu

Eller güler oynar içim kan ağlar
Alem al yeşilde can kara bağlar
Değişti asırlar silindi çağlar
Meydan-ı meydanım çok evvel oldu

Davut Sulariyem çağladım aktım
Riyakâr kullardan nefretten bıktım
Şöhret ağasını kökünden yıktım
O Ahd-ı Peymanım çok evvel oldu

Ozan Davut Sulari

Kaç senedir her bayramda her yeni yılda aklımı bu deyiş kaplar. İnsan yine de eldeki düğün bayrama katılmak itiyor, adet yerini bulsun diye aileye hal hatır soruluyor, dost ahbapla buluşuyor. Öyle olsun, 2016 için barış dileyelim. Ama hep çınlıyor: “Benim neyime?” 

ÖNCEKİ HABER

Zaman dediğimiz nedir ki?

SONRAKİ HABER

Zırhlı aracın joystick’i ya da Beritan’ın heyecanı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa