Tunus devrimine katılan gençler şimdi ne hissediyor?
Ferhat SARI
Tarih yaprakları 17 Aralık 2010’u gösterdiğinde, diktatör Zeynel Abidin bin Ali yönetimindeki Tunus’un Sidi Bu Zeyd kentinde, Muhammed Buazizi isimli 26 yaşında bir genç valilik binası önünde hayatına son vermişti. Üniversite mezunu işsiz genç, seyyar satıcılık yaparak hayatını kazanmaya çalışıyordu. Buazizi, zabıtaların istediği rüşveti vermeyi reddedince hem meyve-sebze arabasından olmuş hem de tokat, tükürük ve küfürle karşılaşmıştı. Zabıtaları şikayet etmek için Valiliğe giden Buazizi, 4 kez Vali ile görüşmeye çalışsa da başarılı olamamış ve kendini yakmıştı. Genç adamın ölümü, Tunus’ta Yasemin Devrimi olarak adlandırılacak halk ayaklanmasının fitilini ateşlemiş ve bir ay sonra diktatör kaçmak durumunda kalmıştı.
KÖPRÜNÜN ALTINDAN ÇOK SULAR AKTI
Tunus’ta devrim günlerinden bu yana köprünün altından çok sular aktı. İktidarlar değişti. Cihatçılar tarafından sivillere yönelik kanlı saldırılar gerçekleştirildi. IŞİD’e yabancı savaşçı katılımı en çok Tunus’tan oldu. Fakat her şeye rağmen,Tunus, Batı medyası ve ABD Başkanı Obama dahil pek çok kesim tarafından Suriye ve Libya’nın antitezi olarak gösterildi. Tunus, Ortadoğu için “model ülke” idi. “İslamcı ve laik güçler arasındaki siyasi uzlaşma, ülkenin kanlı bir iç savaşın içine düşmesini engelledi” denildi. Son olarak, devrimin ardından “Çoğulcu demokrasinin tesisi için yaptığı katkıdan ötürü” Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü’ne Nobel Barış Ödülü verildi.
Peki devrime katılmış gençler bugünkü Tunus’a baktıklarında ne hissediyordu? Batı dünyasının şaşaalı ve iki yüzlü alkışlarına karşın, devrimin amaçları gerçekleşmiş miydi? Ülkedeki tanınmış blog yazarı ve insan hakları aktivistlerinden olan Lina bin Menni, el Cezire’ye hem devrimin hikayesini hem de gelinen noktayı anlattı.
BENİM ARAP BAHARIM
Lina bin MENNİ
Çoğu Tunuslu gibi ben de “Arap Baharı” kavramına karşıyım,. Çünkü Arap dünyasında her ülkenin karakterinin farklı olduğuna, her ülkenin devrime kendi yolundan gittiğine inanıyorum. Bugün Arap dünyasında farklı ülkelerde neler yaşandığına bakarsanız, bunun baharla bir ilgisinin olmadığını görürsünüz.
Bence Tunus Devrimi bir rüya idi ve hâlâ da öyle. Zeynel Abidin devrildiğinde çok mutlu olmuş ve inanamamıştım. Fakat rüya aslında Ocak 2011 öncesinde başlamıştı.
İşin doğrusu, blog yazarları ve internet aktivistleri ayaklanma başlamadan önce de rejime karşı koymaya çalışmıştı. Uzun zamandır sansüre ve ifade özgürlüğünün engellenmesine karşı mücadele ediyorduk. Fikir mahkumları, işkence ve diktatörlük hakkında konuşmaya çalışıyorduk.
Devrim başladığında, rüyalarımızı ve umutlarımızı gerçekleştirmenin eşiğinde olduğumuzu hissetmiştik. Bin Ali kaçtığında ülkemizi hayal ettiğimiz şekilde inşa edebileceğimizi düşünmüş, tüm Tunusluların iş, özgürlük ve onur talepleriyle devrime katıldıklarını görmekten mutlu olmuştuk.
Devrimi temsil eden çok değişik görüntüler vardı... En acı verici olanlar Tunus’un şehitleriyle ilgili olanlardı. Annesi başında ağıt yakarken, ölü halde yerde yatan genç bir adam hatırlıyorum. Annesi bunu çekmemi ve tüm dünyaya göstermemi istediğinde kafamı sallıyordum. “Tunusluların Tunuslulara ne yaptığına bir bak! Birbirlerini öldürüyorlar! Diktatörlük rejimine bak!” demişti.
MEMNUN DEĞİLDİM
Devrime katılmış bir genç olarak sonuçtan memnun değilim. Gençler sokaklara çıktıklarında özgürlük, onur ve iş istemişlerdi fakat bu hedeflerin neredeyse hiçbiri gerçekleşmedi.
Pek çok genç kendilerini Akdeniz’in merhametine teslim ederek ya Avrupa’ya göç ediyor, ya da Suriye ve Irak’taki radikallere katılıyor. Bu gençler devrimden umudunu kesti. Bunu görmek gerçekten üzüntü verici.
Ekonomik durum kötü. İnsan hak ile özgürlüklerine getirilen engeller ve terörizm gibi yeni problemlerle karşı karşıyayız. Bu değişmek zorunda.
Devrime katıldığımızda koşullarımızı iyileştirmeye çalışırız fakat Tunus’ta bunu başardığımızı düşünmüyorum. Tunus Suriye ve Libya gibi ülkelerden daha iyi durumda olsa da, gerçek bir değişim yaratamadık. İç savaşın içine düşmememiz, her şeyin yolunda olduğu anlamına gelmiyor.
Benim için başarı, devrimin amaçlarının gerçekleştirilmesidir. Bugün; ülkede yaşam pahalılığı arttı, değişim için sokaklara çıkanlar umudunu yitirdi.
İnsanların diktatörün devrilmesini istediği ve bunu başardığı doğrudur fakat biz ayrıca iş, onur ve özgürlük istedik. Bunların hiçbirisi gelmedi.
Tunus kara bir kaosun içine düşmekten kaçındığı için şanslı. Şiddetten tamamıyla kaçamasa da. Geçtiğimiz aylarda teröristler turistleri ve güvenlik görevlilerini öldürdüler.
Tunuslular, şimdilerde Arap Dünyası’nın diğer kesimlerini pençesine alan böylesi bir kaosun içine düşmemek için birlikte çalıştı.
Beni Tunus’un geleceği konusunda umutlu ve iyimser kılan şey; hâlâ bu ülke için ümidini kaybetmemiş, sahadaki gerçekleri değiştirmeye çalışan pek çok gencin olması.
...Muhalif bir ses olarak devrimden önce güvenlik güçlerinin hedefi olmuştum. Devrim sırasında beni her yerde takip etmişlerdi. Bugün ise, aşırılık yanlıları tarafından ölüm tehditleri aldıktan sonra polis korumasında yaşıyorum. Bununla birlikte geçtiğimiz aylarda polis saldırısıyla da karşılaştım.
Sonuç olarak, “Tunus’ta 2011 ayaklanmasından beri hiçbir şey değişmedi” diyemeyiz. Fakat bazen ne kadar çok şey değişirse o kadar şey da aynı kalıyor gibi görünüyor.
Çeviren: Ferhat Sarı
Evrensel'i Takip Et