26 Kasım 2015 16:41

Hoş bulmadık...

Ama bilemedik tabi biz kahvaltıdayken yurt müdürünün “Mitingde iki bomba patlatmışlar” anonsunu yapacağını. Nasıl telefonlara koştuğumuzu, oradaki arkadaşlarımıza ulaşmaya çalıştığımızı, onlardan bir ses duymaya çalıştığımızı asla unutmayacağım. Biz bilemezdik de zaten

Paylaş

İrem KÜRKLÜ
Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi

Bu yazıyı üniversitede daha bir buçuk ayını yeni doldurmuş biri olarak yazıyorum. Yeni bir hayatla karşılaşmış yeni biri olarak. Ankara’yı kazanan her öğrenci gibi heyecanla, mutlulukla ve merakla geldim bu şehre. Ama Ankara benim gibi bir sürü yeni misafirini hoş karşılamadı. Gelir gelmez bizi kazalarla, katliamlarla karşı karşıya bıraktı. Bize tedirgin düşünceler, karanlık geceler, acılar sundu.
HAYALLER VE HAYATLAR
Tamamen ezbere dayalı, öğrencileri değersizleştirilip yarıştırma üzerine kuran bir eğitim sisteminde sınava hazırlanıp sınavı da kazanınca yeni şehirle ilgili hayaller kurulmaya başlanıyor tabii.  Ama bir kez daha hayaller ve gerçekler kıyaslaması yapmak zorunda kalıyoruz ne yazık ki. Ankara’ya geldiğimizde temel bir ihtiyacımız vardı, barınma. Devlet üniversite okuyan öğrencilerin küçük bir kısmına yurt imkanı sağladığı için kalanlar özel yurtların kucağına düşüyordu. Bu da üniversiteye geldiğimiz ilk andan itibaren sorunların başladığı anlamına geliyordu. Sorunlar bir bir gelmiyordu ki, bayladı mı hepsi birden geliyordu. Daha ilk haftada her gün önünden geçtiğimiz durakta ‘trafik kazası’ görünümlü bir vahşet yaşandı. Bildiğiniz üzere bir belediye otobüsü Dikimevi Metrosu çıkışındaki durakta bekleyen insanları ezdi, 12 kişi yaşamını yitirdi. Hiçbir yetkili başka şehirlerden gelenlerin başkentteki bozuk trafiği fark edeceğini  düşünmedi. Kimse belediye taşımacılığındaki taşeron sistemin zararlarını, şoförlerin sekiz saat  boyunca aralıksız çalıştırılmalarını, durakların güvenilirliğini, otobüslerin hız limitini, araçların teknik açıdan kusurlarını, olay üzerindeki ihmalleri konuşmadı.  ‘Yetkililer’ tarafından üzgünüz açıklaması yapıldı ve olay unutturulmaya çalıştırıldı, gündemden düşürüldü.  
ONLAR ÖLDÜRMEYE
ÇALIŞTIKÇA BİZ YAŞATMAYA ÇALIŞTIK

Üniversite açısından başlarda her şey güzeldi. Üniversite yaşamına yeni yeni giriyorduk ve ben de benim gibi olan binlerce insan gibi yeni düzene uyum sağlamaya çalışıyordum. Üniversite denince özgür düşünce ortamı, haklarının bilincine varmak ve ülkedeki sorunlara tepki verebilmek vs. canlanır kafamda. Sanırım cebeci kampüsünde olmamızın da etkisi ile her yer 10 Ekim Emek, Barış, Demokrasi mitinginin renkli afişleriyle, bildirileriyle doluydu. Bizi çağırıyorlardı bu üç olguyu haykırmak için. Bizim anladığımız kadarıyla da tatlı bir heyecan vardı kampüsümüzde. Suruç Katliamının üzerimizde bıraktığı tedirginliğe rağmen arkadaşlarımızla katılmaya karar verdik.
Miting günü erken kalktık gitmek için bazı arkadaşlarımız bizden erken orada olmuşlardı, yanlarına gidecektik. Ama bilemedik tabi biz kahvaltıdayken yurt müdürünün “Mitingde iki bomba patlatmışlar” anonsunu yapacağını. Nasıl telefonlara koştuğumuzu, oradaki arkadaşlarımıza ulaşmaya çalıştığımızı, onlardan bir ses duymaya çalıştığımızı asla unutmayacağım. Biz bilemezdik de zaten. Biz hiçbir zaman bu bombayı patlatan kafalar kadar vahşice düşünemezdik. Savaş egemen kafalara karşı barışı haykıran insanları katletmeyi düşünemezdik biz. ‘Barış hemen şimdi!’ yazan pankartların kana bulanacağını, onlarla ölü taşınacağını aklımızın ucundan bile geçirmezdik. Ama onlar düşündüler ve yaptılar. Onlar öldürmeye çalıştıkça biz yaşatmak için hastanelere koştuk, kan vermek verdik. İnsanlar ölmesin demek için mitinge gidenleri, yaşatmak için koştuk biz de. Ama işe yaramadı, bu savaşın bir parçası olanlar 102 barış insanını bizden aldı. Biz de gördük bu olaydan sonra kimlerin sessiz kaldığını, kekelediğini, yalanlara başvurduğunu hatta sırıttığını.
ANKARA, ÜLKEMİZİN
KÜÇÜK BİR MODELİ GİBİ...

Ankara bizi ölümlerle, katliamlarla, kanlarla karşılamıştı. İlk geldiğimiz andan itibaren ülkemizin küçük bir modeli gibi yaşanan sözde kazaları, vahşi katliamları, içimizde patlayan bombaları göstermişti.
Biz de bu kısa sürede daha iyi anladık çoğu şeyi hatta bizzat yaşayıp gördük: Demokrasi ve barış isteyenlere karşı olanları, savaş çığırtkanlığı yapanları, insan yaşamını değersiz görenleri...
Ama biz insan yaşamını kutsal sayanları, ülkedeki herkesi farklılıklarına aldırış etmeden değerli görenleri ve yaşatmaya çalışanları, özgür bir dünya isteğiyle haykıranları da gördük. Anladım ki onlar hep olacak yani biz de hep olacağız. 1 Kasım öncesi de vardık sonrası da olacağız. Ölüme karşı yaşamı, ayrımcılığa karşı birlikteliği, zorbalığa karşı hukuku, baskıya karşı özgürlüğü, savaşa karşı barışı haykıranlar hep oldu ve hep olacağız.

ÖNCEKİ HABER

Kadın olarak kendini savunmanın örgüt hali

SONRAKİ HABER

İş cinayetinde hayatını kaybeden İçli'nin arkadaşları BEDAŞ'a yürüdü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...