23 Kasım 2015 04:24

Şiddet devasa sığınak yetersiz

Paylaş

SUNU: Kadına yönelik şiddetin yaygınlaştığı, kadın erkek eşitliğine dair temennilerin bile devletin tüm kurumlarından silindiği, kadınları öldürenlerin her türlü “indirim” ve imtiyazdan yararlandırıldığı, kadınların ise kendilerini koruyacak mekanizmaların yetersizliği ve işlevsizliği içinde hayatta kalma savaşı verdiği bir dönemdeyiz. İçinde bulunduğumuz savaş ve çatışma ortamının bir yandan kadınlara yönelik her türlü şiddeti derinleştirdiği, bu şiddeti görünmez ve konuşulamaz hale getirdiği bir dönem. Ve elbette kadınların şiddete karşı mücadelelerini ve sözlerini söylemeye devam ettikleri bir dönem.
Sığınaklar, kadın mücadelesinin uzun yıllardır önemle üzerinde durduğu alanlardan biri. Dosyamızda kadınların şiddetten korunmalarında önemli mekanizmalardan biri olan sığınaklarla ilgili Türkiye’deki mevcut durumu ortaya koymaya çalıştık. Sayılarının yeterli olup olmadığı, devletin görevleri ve sınırları, kadın örgütlerinin talepleri, sığınakların hangi ilkelerle ve nasıl işletilmesi gerektiği gibi sorulara yanıt aradık.

Ankara Kadın Dayanışma Vakfı çalışanlarından Psikolog Tülinay Kambur ve Sosyal Çalışmacı Nihan Damarlı ile sığınmaevlerinin işleyişi hakkında konuştuk. Türkiye’deki sığınakların sayısının olması gerekenin yarısı kadar bile olmadığını belirten Kambur ve Damarlı, aynı zamanda bir süredir kurulmuş olan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri ile belediyelerin işlevsizleştirilmeye çalışıldığı bir süreç yaşandığına işaret ettiler.

Türkiye’de sığınmaevlerinin durumu nedir?
Tülinay Kambur: Sığınmaevleri önceden Belediyeler, Bağımsız Kadın Örgütleri, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olmak üzere üç ana başlık altında farklı işletmeler halindeydi. Sonradan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ŞÖNİM’leri (Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi) açması ile birlikte belediyelerin, bağımsız kadın örgütlerinin açtığı sığınmaevleri Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının izleniminde olmak durumunda kaldı. Bu bağımsız kadın örgütlerinin kabul ettiği bir şey değil. Belediyeleri ve bağımsız kadın örgütlerini dışarıda bırakırsak şu an Türkiye’deki sığınmaevlerinin çoğunluğu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının elinde.
Türkiye’de sığınmaevi sayısı 131. Bu olması gerekenin yarısından daha az bir sayı. 100 bin kişinin olduğu yerde sığınmaevi açılması şartı var ve genel evrensel sığınmaevi ilkelerine baktığımızda da 10 bin kişinin olduğu yerde mutlaka bir hane halkına yetecek kadar yatak olmasına ihtiyaç var. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin boyutunun devasa noktalarda olduğunu düşünürsek sığınmaevlerinin yetersiz olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

'ŞÖNİM’LER BELEDİYELERİ İŞLEVSİZLEŞTİRDİ'

Mevcut sığınmaevlerinde yaşam nasıl, kurallar nasıl belirleniyor?

Nihan Damarlı: Aslında sığınmaevinden sığınmaevine değişiyor. Her sığınmaevinin sorumlusu, yöneten kişiler, meslek elemanları var. Dolayısıyla sığınmaevleri genel bir yönetmeliğe tabii olmakla birlikte o sığınmaevinin sorumlusu oradaki günlük kuralları değiştirebilir, esnetebilir, orada kalan kişilere göre farklı kurallar belirleyebilir.

Bize gelen kadınların bir sığınma talebi varsa biz yönlendirmesini ŞÖNİM’e (Şiddet İzleme ve Önleme Merkezleri) yapıyoruz. Önceden belediyeler kendileri kabul yapabiliyorlardı ve bu daha kolay bir şeydi. Aslında kadınların belediyelerin kadın danışma merkezlerine gitmesi daha kolaydı. Çünkü kadınlar, belediyelerin kadın danışma merkezi meslek elemanları tarafından kendi sığınmaevlerine kabul ediliyordu. Fakat artık böyle olmuyor. ŞÖNİM’ler bütün sığınmaevlerinin tepesinde bir yer olarak yerini aldı. Belediyelerin de sığınmaevleri oraya bağlıymış gibi bir durum yaratıldı ve işlevsizleşti. Aslında belediyelerin resmi olarak kabul yapmama gibi bir durumları yok. Fakat bazı belediyeler inisiyatif kullanarak alım yapıyor, bazıları da biz kabul yapmıyoruz diyerek ŞÖNİM’e gönderiyor.

Tülinay Kambur: Ankara’da ŞÖNİM, Altındağ Siteler mevkiinde; Ankaralılar burayı bilir. Kolay bir yer değil, etrafı oto sanayilerle çevrili bir yer ve bir kadının oraya gitmesi zor. Böyle sorunlar da var.

Bunun dışında kadınlar sığınmaevlerinde çeşitli sorunlar yaşadığında, hepsi olmasa da çoğunluğunda yarı açık ya da kapalı cezaevi gibi bir durum olabiliyor. Kadınların girerken telefonları alınıyor, belki risk olabilir ama her kadın aynı riski yaşamadığı için kurallar bazı kadınlar için kabul edilmez olabiliyor. Her gün dışarı çıkamıyor, dışarı çıkmak için izinli gün ve saatleri oluyor. Bazı sığınmaevlerinde sigara bile sabah bir, akşam bir o da bahçede içme izni ile içilebiliyor. Bunlar çok kabul edilebilir şeyler değil. Sonuçta yetişkin kadınlar ve böyle davranılması tercih edilen bir şey olmamalı. Sığınmaevleri ayrıca  travma yaşayan, şiddet ortamından çıkmak için adım atmış kadınların güçlendirilmesi yönünde çalışmalar yapmalı. Oradan güçlenerek çıkmaları gereken bir yer sığınmaevi, ama bu tür çalışmalar pek yapılmıyor.

'ÇALIŞANLARIN DA DESTEK ALMASI GEREKİR'

Kadınların yaşadıkları olumsuz ortamdan çıkmaları için hizmet verilmiyorsa, sığınmaevlerine yatacak bir yerden ibaret olarak mı bakılıyor?
Nihan Damarlı: Genelde öyle oluyor. Orada çalışan çoğu arkadaşımızın izlenimi az kişiyle çok fazla iş yapmaya çalışılıyor olması. Ankara’daki sığınmaevlerinin birçoğunu gördük ve buradaki arkadaşlarla da görüştük. Gerçekten çok zorlanıyorlar, birçok kişinin alana dair uzmanlığı yok.

Sığınmaevlerinde çalışacak personel tercihi nasıl olmalı?
Tülinay Kambur: Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının işe alımı şu an KPSS ile oluyor, dolayısıyla çalışanlar ŞÖNİM olsun, sığınmaevi olsun kendilerine sorulmadan, ihtiyaç dahilinde direkt atanma şeklinde alınıyor. Bazıları bu alanda çalışmak bile istemiyor. Bazıları da istiyor, fakat birden buraya atandığı için ne yapacağını bilemiyor. Sonuçta tükenmişlik sendromu ve ikinci travmatizasyon dediğimiz şey oluşuyor. Sağaltıcı herhangi bir mekanizma da yok. İş bir süre sonra kadınları suçlayıcı tavırlara kadar gelebiliyor. Aslında orada çalışan kadınları da çok etkileyen bir durum bu.

'KADIN ÖRGÜTLERİ SIĞINAMEVLERİNE MÜDAHİL OLABİLMELİ DENETLEYEBİLMELİ'

Nihan Damarlı: Sığınmaevi hizmeti vermek devletin görevidir. Şiddet gören kadını bulunduğu ortamdan uzaklaştırmak, güçlenmesini sağlayarak yeni bir hayat kurmasına destek olmak, güvenli bir ortam sağlamak (vatandaşına-kadına) insan hakları ilkeleri doğrultusunda devletin görevidir. Ama devlet bunu olması gerektiği gibi yapmadığı için kadınların, kadın örgütlerinin mecburen müdahale etmesi gerekiyor. Kadın örgütlerinin şöyle bir talebi var: Sığınmaevlerini devlet kötü işletiyor. Hiç işletmesin değil, tam tersine bunu sağlamak devletin görevidir, ama işletmesini bu alanda deneyimli kadınlar yapmalı. Mesela Mor Çatı’nın sığınma evi bir örnek. Bu alan çok fazla kaynak isteyen bir alan, devlet de bu işi yapamıyor ve çok fazla eleştiriliyor. Bundan dolayı devlet bu alanda çok da olmak istemiyor, hatta tamamen omuzlarından atmak istiyor, fakat STK’lerin, kadın örgütlerinin isteği bu değil. Bu, devletin olması gerektiği gibi yapmak zorunda olduğu bir şeydir. Olmadığında devreye kadın örgütleri girmeli. Devlete bu işlerin nasıl yapılması gerektiğini anlatır, gösterir, yapamadığında da haklı olarak eleştirir.

NEREDEYSE HİÇBİRİ ENGELLİ ERİŞİMİNE UYGUN DEĞİL

Biz bunu Ankara’da yapmaya çalışıyoruz. Keçiören Belediyesinin sığınmaevine gittik, oradaki arkadaşlarla tanıştık. Yenimahalle Belediyesinin şu an açılmakta olan sığınmaevi var ve biz burayı inşaatı biterken gördük, engelli erişimine de uygun bir sığınmaevi. Önemli bir şey çünkü, sığınmaevlerinin neredeyse hiçbiri engelli erişimine uygun değil ve uygun olmadığı için de engelli kadınlar kabul edilmiyor. Geçen yıl Ankara’daki bütün sığınmaevi çalışanlarına, meslek elemanlarına beş gün süren bir eğitim çalışması verdik, çünkü kendi kurumlarında böyle bir şey yapılmıyor. Bu alana, uzmanlık gerektirecek bir alan olarak bakılmıyor, halbuki buna çok ihtiyaç var. Oraya gelen bir kadınla nasıl diyalog kuracaksınız? Neleri asla söylememek lazım? Yargılamadan nasıl başvuru alacaksınız? Bunlar çok hassas ve uzmanlık gerektiren, bizlerin de destek sunduğu bir alan. Diğer yandan tek başına bizim çabamızla da yapılabilecek bir şey değil.

'FARKLI ALTERNATİFLERİN DENEMESİ LAZIM'

Nihan Damarlı: ABD’de, Kanada’da ve Avrupa’nın farklı yerlerinde farklı farklı sığınmaevleri var. Bizdeki sığınmaevleri yönetmeliğine göre bir bina ve o binanın tamamı sığınmaevi oluyor, bir bahçesi oluyor. O bina bir yurt binası gibi... Her zaman böyle olmak zorunda değil. Yurt dışında ise bir apartman dairesinde, orada yaşayabilecek sayıda kadın ve çocuk kalıyor. Binanın tamamını, kocaman bir yeri sığınmaevi yapma zorunluluğu yok. Bizdeki sığınmaevleri bu konumundan dolayı kısa sürede deşifre oluyor. Çünkü kapısında bir güvenlik duruyor; üniforması olmuyor, ama belli. Mahallenin dokusuna uymuyor. Halk burayı merak ediyor. Türkiye’de de sığınmaevleri konusunda farklı alternatiflerin denenmesi lazım.

Tülinay Kambur: Avrupa ve ABD’de can güvenliği tehlikesine göre nasıl bir sığınmaevine yerleştirileceğine kadın kendisi karar veriyor. Kadın ihtiyacına göre bir sığınmaevine yönlendiriliyor. Örneğin çok yoğun bir can güvenliği tehlikesi var, daha kapalı ve güvenliği de olabilecek bir yere gönderiliyor. Daha da başka bir ihtiyacı varsa ona göre bir sığınmaevi tipine yönlendiriliyor.

Yarın: Konukevi değil sığınmaevi!

ÖNCEKİ HABER

Dayanışma olmadan şiddetin politik olduğu görülmüyor

SONRAKİ HABER

ABD'de silahlı saldırı!... Çok sayıda yaralı var!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...