28 Ekim 2015 13:32

Boğaziçi barış için birarada

Artık eylemlerimizi ne kontrolsüz bir öfke, ne de bizi pasifize eden bir hüzün belirleyebilirdi. En acil talepler etrafında ortaklaşmış bizler, mücadeleyi büyütmeliydik. Sınıflardan, amfilerden, fabrikalardan, mahallelerden yükselen "barış", "demokrasi" ve "emek" taleplerimizi daha yüksek sesle haykırmalıydık.

Paylaş


Ekinsu Devrim DANIŞ
Boğaziçi Üniversitesi

"Yalnız bir öfke ışıltısı kaldı gözlerimizin yorgun sularında yaşamak bir inat oldu artık yaşamak bir direnme oldu zulme"

Ellerinde "barış" pankartları, dillerinde "barış" ezgileri ve gözlerindeki mücadele azmiyle 10 Ekim sabahı Ankara tren garında toplanmıştı arkadaşlarımız. Tarihinde katliam, zulüm olmayan tek bir şehir bile barındırmayan bir ülkenin dört tarafından gelmişlerdi. Bu coğrafyada daha fazla zulüm, katliam, sürgün devam etmesin, savaş bir son bulsun, talepleriyle gelmişlerdi. Adana'dan, Mersin'den, Aydın'dan, diğer bütün yaralı şehirlerden... Ve ne ironik ki Ankara Tren Garı, tarihimize utançla yazılan en alçakça katliamlardan birine daha tanıklık etti.
HÜZNE VE KONTROLSÜZ BİR ÖFKEYE YER YOK
Yüreklerimiz öyle bir yangın yeri oldu ki, konuşamadık bir süre. Yenik hissettik belki en başta. Sonra sonra ise " beraber saracağız yaralarımızı, iyi olacağız" dedik birbirimize. Nasıl iyi olacaktık peki? Ne yas tutarak, ne de fütursuzca öfkelenerek. Artık eylemlerimizi ne kontrolsüz bir öfke, ne de bizi pasifize eden bir hüzün belirleyebilirdi. En acil talepler etrafında ortaklaşmış bizler, mücadeleyi büyütmeliydik. Sınıflardan, amfilerden, fabrikalardan, mahallelerden yükselen "barış", "demokrasi" ve "emek" taleplerimizi daha yüksek sesle haykırmalıydık.  Biz gençler, nice genç arkadaşlarını yitiren bizler, içimize kapanmak gibi bir lüksümüz olamazdı artık.
ROBOSKİ, REYHANLI, DİYARBAKIR, SURUÇ...
Bu hislerimizi ilk günler bu şekilde dile dökemesek bile hepimizin gözlerinden aynı şey okunuyordu: öfke ve mücadele. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, akademisyenleri ve emekçileri olarak Ankara katliamının ardından boykot sürecinden, sonrasındaki "Barış İçin Bir Aradayız" etkinliklerine kadar okulda birçok kitlesel forum ve toplantı aldık. Katliamın hemen ardından Eğitim-Sen'in aldığı üç günlük grev kararından sonra, 12 Ekim pazartesi sabahı, Güney Meydan'dan Kuzey piramide, okulun bütün bileşenleri olarak bir yürüyüş gerçekleştirdik. Pankartlarımızda, katili daha önceki katliamlardan da tanıdığımızı haykırdık. Katilin, Roboski'nin, Reyhanlı'nın, Diyarbakır'ın, Suruç'un da faili olan devlet olduğunu işaret ettik.
BOĞAZİÇİ’NDE EL ELE
Herkesin gözlerinde aynı öfke okunuyordu, öfkemiz konuşuyordu: barış taleplerimizi bastırmaya, sindirmeye çalışanlara inat bizler daha güçlü, daha kitlesel savunmalıydık barışı. Bu doğrultuda Boğaziçi Üniversitesi bileşenleri olarak iki gün boyunca boykotu örgütlemek için beraber çalıştık. Sınıfları gezdik ve öğrencileri boykotu örmeye, mücadeleyi büyütmeye çağırdık. Boykotun ilk gününde aldığımız forumun ardından akademisyenlerin ve öğrencilerin beraber belirleyeceği başlıklarla bir açık ders yapma kararı alındı. Salı günü, belki Boğaziçi tarihinde öğrencilerin en kitlesel katılımla düzenlenen forum ve açık derste; barış, yas, travma gibi konular üzerinde duruldu.
GÜZEL GÜNLERİN ANAHTARI BİZDE
Ankara katliamını konuşurken, tartışırken sözlerimiz illa ki Roboski'ye, Diyarbakır'a, Suruç'a gidiyordu. Fail, söylemlerimizle, tartışmalarımızla ete kemiğe bürünüyordu adeta: Devlet. Ama bunu söylemek yeterli değildi. Bugün, sermaye hükümeti AKP'nin Suriye politikası, içeride Kürt halkına ve Türkiye halklarına yönelik baskı ve sindirme politikaları teşhir edilmeden bir mücadele örmek mümkün değildi. Katliamdan bugüne iki hafta geçti. Hani iyi olmayacağız, öfkemizi büyüteceğiz, barışı bu ülkeye getireceğiz diyoruz ya. İşte bunu ne kendi iç dünyamıza dönerek, ne de arkadaşlarımızın gülen yüzlerini unutarak yapabiliriz. Artık yaralarımızı sarma, daha ileriden mücadele vakti. Olabildiğince hatırlayacağız, olabildiğince AKP'nin içeride ve dışarıda savaş politikalarını teşhir edeceğiz. IŞİD'in Ortadoğu'da nasıl büyüdüğünü ve bu bir çay evinden doğru örgütlenip Ankara'da, Diyarbakır'da, Suruç'ta o kadar canı elini kolunu sallayarak gelip nasıl aldığını göstereceğiz. Okullarımızda, fabrikalarda, mahallerimizde bu kanlı politikaları teşhir edip, yerine gelecek güzel günlere bizi götürecek olan " barış", demokrasi ve emek taleplerini koymak zorundayız.
İYİ OLMANIN SIRRI
Boğaziçi'nde büyütmeye çalıştığımız bu mücadele sürecinde boykota katılımın çok yüksek olmaması, boykota katılanların ise bir eylemliliğe, herhangi politika üreteceğimiz bir yere kanalize edilememesi tartışmalarının ardından öğrenci kulüplerinin de inisiyatif aldığı bir barış haftası yapma kararı alındı. "Barış İçin Bir Aradayız" başlığıyla bir araya gelen kulüp ve topluluklar, 1 hafta sürecek bir panel, etkinlik ve söyleşi yapmayı planlıyor. Bugün üniversite gençliğinin okullarda bu gibi birleşik bir mücadele hattı izlemesi elzemdir; bilimi savaş karşıtlığıyla ele almak, edebiyatı barış sözcükleriyle konuşmak ve hayvanları Kürdistan'daki savaşa karşı çıkarak, ormanların yakılmasına karşı durarak sevmek…
Hep bir ağızdan böylesi bir barış türküsü tutturur, dayanışmayı kitleselleşerek sürdürürsek iyi olabiliriz ancak. İyi olacağız!

ÖNCEKİ HABER

34. kez 6 Kasım'ın gelip çatmasına ithafen!

SONRAKİ HABER

Petkim'de feci ölüm

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...