03 Ekim 2015 17:42

SANDIK LEKESİ

Kadınlar bilir, sandık lekesi diye bir şey vardır. Elde ne varsa ondan artırılıp dizilen bohçaların, tüllerin, patiskaların, dantellerin, simli sicimlerin, etaminlerin, nişan kıyafetlerinin, saten geceliklerin, pazen sabahlıkların, mektupların, eski fotoğrafların, bebelere giydirilen ilk kıyafetlerin, kıza devredilecek kanaviçelerin mekanı sandık…

Paylaş

Kadınlar bilir, sandık lekesi diye bir şey vardır. Elde ne varsa ondan artırılıp dizilen bohçaların, tüllerin, patiskaların, dantellerin, simli sicimlerin, etaminlerin, nişan kıyafetlerinin, saten geceliklerin, pazen sabahlıkların, mektupların, eski fotoğrafların, bebelere giydirilen ilk kıyafetlerin, kıza devredilecek kanaviçelerin mekanı sandık… Hayaller, temenniler, umutlar ve beklentilerin de biriktirildiği o sandıklarda zaman, kadın umutları kırıldıkça ucundan sarartmaya başlar içindeki öte beriyi… Kadınlar bilir, sandık lekesi bir kere bulaştı mı zordur geriye döndürmek. “Yıkanınca geçer” denmesi beyhudedir, kalır o leke. Çünkü, çoğu zaman yerine gelmeyen beklentilerin, bir daha eskisi gibi olmayacağının göstergesidir. Memleketin bir köşesinde koca bir kentin 9 gün boyunca ablukada, aç, susuz, elektriksiz, telefonsuz bırakıldığı, evlerin her noktasının tarandığı, 35 günlük bebelerin, 70’lik dedelerin öldüğü, anaların çocuklarının ölü bedenlerini buzdolaplarında sakladığı, kokmasın diye kolonyalarla ovdukları, keskin nişancıların hedefindeki 7 aylık bebelerin anneleri kendilerine siper olup öldüğü için yaralı kurtulabildiği bir yakın geçmişimiz var artık. Gördük. Biliyoruz. Yandık. Lekesi üstümüzden hiç çıkmayacak bir katliamın daha tanığı olduk. Cizre’de 9 gün boyunca ölmemenin direnmek haline geldiği devlet terörü günlerinde, zılgıt çekmenin, tencere tava çalmanın, vızır vızır kurşunlara inat çıkıp avluda ekmek yapmanın, hedefli kurşunlar çocuklarına değmesin diye onları sandıklara saklamanın da, bütün bunlar yaşanıp bittikten sonra kalan sağlara “geçmiş olsun” demenin zorluğunu da bilen kadınlarız. Bu zulmün ve daha fazlasının, tek adam iktidarı uğruna kan dökmenin, egemenlerin rahatı ve ikbali için hep birlikte ödediğimiz bedel olduğunu gören kadınlarız. Sandık lekesinin bir kere bulaştı mı, çıkmayacağını, artık eskisi gibi olmayacağını bilen kadınlarız. Şimdi, savaş uçaklarının sınırın her iki yanında bomba yağdırdığı, her gün cenazelerin geldiği, sıkıyönetim uygulamalarının olağanlaştığı, saflaşmaların ölüm ve yaşam arasında olduğu bir süreçte önümüze bir sandık daha konuyor. Demokratik bir seçimin koşullarının olmadığı, halka karşı topyekun savaş halinin herkesi cendere altına aldığı bu koşullarda bu sandığın içinden çıkanın lekesiz kalmayacağını hepimiz biliyoruz. Ayağının altındaki toprak kayarken sandığa sarılanların sandıktan istedikleri çıkmadığında savaşa tutunması, bizim savaş karşısında barışa sahip çıkmamızın sadece insanlar ölmesin demek olmadığını gösteriyor. Bu koşullar altında sandığa ve barışa sahip çıkmanın anlamını tartışıyoruz dergimizin bu sayısında. Bunun nasıl mümkün olacağını televizyon ekranlarının, uzman titrlerinin, kirli hesapların, komplo teorilerinin karanlığında değil, kadınların yarına dair beklentilerinin ve umutlarının ışığında ortaya koymaya çalışıyoruz. Toplumsal yaşamın her alanında, kadınların bir sandığa sıkıştırılamayacak beklentilerinin gerçeğe dönüşmesi için somut taleplerini kendi ağızlarından ortaya koyuyor, bu talepler için birlikte mücadele etmenin yöntemlerini, deneyimlerini tartışıyoruz. Bir yılda 4 seçim geçiren memlekette, kadınların sözlerini, beklentilerini formüle etmesi haliyle daha kolay gibi görünüyor olabilir. Ama öyle değil. Çünkü her yeni sandık, yeni dertler ve katmerlenen sorunlarla önümüze sürüldüğü için, bizden beklenen başka bir hayat isteğimizi dile getirmemiz değil, sıkıştırıldığımız yerden giderek azalan biçimde temennilerde bulunmamız oluyor. Dergimize yazan kadınların anlattıkları gösteriyor ki, kadınlar taleplerini egemenlerin arzu ettiği gibi kısıtlamadan, ama kimi zaman da bu taleplerin nasıl yerine geleceğine, kadınların ne yapmaları gerektiğine dair sorulara cevap da bulamadan anlatıyorlar dertlerini. Biz,  kadınların sadece kendileri için değil, herkes için, Biz’ler için, eşitlik, demokrasi ve barışın kazanılması için bu seçimlerde adresin Halkların Demokratik Partisi olduğunu, kadınların “nasıl olacak da beklentilerimiz yerine gelecek” sorusunun cevabının bize reva görülen kötü yaşamın mimarlarının karşısına yeni bir yaşam iddiası ile çıkanlar olduğunu düşünüyoruz. Sandıkların içine atılanın lekesiyle uğraşmak değil, geleceğe bırakılacak onurlu bir miras olmasına çabalamak… Her kadının hakkı budur. Hak yerini bulsun. Kadınların onurlu ve eşit bir yaşam isteyen sesi duyulsun… Gelecek sayıda görüşmek üzere…

ekmek ve gül

ÖNCEKİ HABER

Galatasaray, Medipol Başakşehir'i 2 golle geçti

SONRAKİ HABER

Sokağa çıkmanın yasak olduğu Silvan'da devlet terörü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...