03 Ekim 2015 16:02

Zozan İrina’yı kurtardı... Ya diğerleri?

Sevgili İrina, merhaba!Seni yolcu etmemizin üstünden, az bir zaman geçti. Hatırlıyor musun? Ben çok sevdiğim arkadaşımı ziyarete gelmiştim. Seninle o gün orada, Zozan’larda karşılaştık. Senin yüzünde bir korku ve tedirginlik vardı. Zozan da tedirgindi. Cizre’deki akrabalarından haber alamıyordu, ben de o gün bunun için ona gelmiştim.

Paylaş

Aynur SEYREK / ANTALYA

Sevgili İrina, merhaba!
Seni yolcu etmemizin üstünden, az bir zaman geçti. Hatırlıyor musun? Ben çok sevdiğim arkadaşımı ziyarete gelmiştim. Seninle o gün orada, Zozan’larda karşılaştık. Senin yüzünde bir korku ve tedirginlik vardı. Zozan da tedirgindi. Cizre’deki akrabalarından haber alamıyordu, ben de o gün bunun için ona gelmiştim.
Çatışmaların ve sokağa çıkma yasağının devam ettiği Cizre’den üzücü ve endişe verici haberler geliyordu. Evine isabet eden bomba sonucu yaşamını yitiren Cemile adlı çocuğun cenazesi sokağa çıkma yasağı nedeniyle iki gün defnedilememiş, iki gün boyunca ailesi tarafından derin dondurucuda bekletilmişti… Bir başka anne 35 günlük bebeğini buzlar ile sarmalayıp kucağında yatırmıştı...
Bunları düşünürken gözüm, bir taraftan makyaj ile saklamaya çalıştığın beyaz tenindeki morluklara takılmıştı. Sen hemen evde tuz kalmadığı için bir parça tuz alıp gitmiştin. Tuz istemek bahanendi sanki. Zozan’ı evde yalnız göremeyince belki de açılamadın. Ama bir süre sonra tekrar geldin ve bizden yardım istedin.
Konuştuklarını biraz biraz anlıyordum. Zozan, seni daha iyi anlıyordu. Senin hikayeni o anlatmıştı bana:
“Bir gün kapımı çaldı, ‘Merhaba’ dedi ‘Sizde örgü şişi var mı?’ diye sordu. Örgü şişi verdikten sonra kendisini kahveye içmeye davet ettim. Evimde sürekli korkarak oturan biri vardı. ‘Neden bu kadar telaşlısın?’ diye sorduğumda önce düşündü, ‘Yok bir şey’ dedi ve ağlamaya başladı. ‘Sizin aile ortamını görünce çok duygulandım’ dedi... Bu ağlamalar tam dokuz ay boyunca devam etti. Dokuz ay boyunca ağlayan bir kadın vardı karşımda. Defalarca ne olduğunu, neden ağladığını sorduğumda ‘Yok bir şey, sizin eşiniz ne kadar anlayışlı, benim eşim hiç bu kadar anlayışlı değil’ diyordu. Ben de bir gün, eşinin anlayışlı olmadığının farkındayım, siz kavga ediyordunuz, saat sabahın dördüydü ve sana şiddet, uyguladığını kızın Valeri’nin ağlamalarını duydum. Ne yapacağımızı şaşırdık, sana nasıl yardım ederiz diye düşündük ve eşim polisi aramak istedi. Kısa bir süre sonra bağırma sesleriniz kesildi; ki büyük ihtimalle eşin alkol almış ve sızmıştı. Söyle belki yardım ederiz, Belki yapacağımız bir şey olur’ dedim.
İrina sonunda dayanamadı, ‘Ben sizin ülkenizde kaçağım, eşim bana nikah yapmadı, kızım ile beni tehdit ediyor; ‘Ya böyle yaşarsın ya da seni polise verir ülkene gönderirim’ diyor. Bu tehdide tam 6 yıl Valeri için katlanmış. İrina, bu adamla tanıştığında 18 yaşındaymış Türkiye’ye, tatil yapmaya gelmiş ve bir daha ailesinin yanına hamileyken gitmiş. Türkiye’ye geri geldiğinde de bir daha ailesinin yanına gidememiş, onlarla hiçbir şekilde iletişime geçememiş. Adam çocuk doğduğundan beri, onları eve kilitlemiş, dışarı bırakmıyor, kimseyle görüştürmüyormuş. Benim de çocuğum olduğunu gördüğü için bize gelmelerine bir şey demiyormuş sadece. Hep şiddet ve tehditle tam 6 yıl geçmiş. İnternet yok, telefon yok, her şeyden bihabersiz yaşıyor. Konsolosluğun sadece İstanbul’da olduğunu, ‘gider gitmez çocuğu senden alırlar ve seni de yurt dışı ederler’ diye kandırıyormuş.”
İşte senin hikayeni Zozan’dan dinledikten sonra, avukatlarla görüşüp hukuki olarak neler yapabiliriz dedik ve konsolosluğa gittik. Konsoloslukta, “Sizin bir vatandaşınız var, durumu böyle, böyle, ona yardım edin’ dediğimizde başta inanmadılar. Bir kadın nasıl onca yıl boyunca evde hapis tutulur ve kaçak yaşar? Biz konsolosluk görevlilerine bu durumun gerçek olduğu konusunda ısrar ettik ve “Siz bu kadın için ne yapabilirsiniz, biz ona yardım edeceğiz” dedik.
Bizi konsolosluğa tekrar çağırdılar. Sana senin eşinim diyen adam, Valeri’nin kimliğini çıkarmamıştı. Resmi olarak böyle bir çocuk yaşamıyor görünüyordu. Biz de doğum yaptığın hastaneye gidip senin o hastanede bir kız çocuğu dünyaya getirdiğine dair belgeleri aldık Rusça’ya çevirtip konsolosluğa sunduk.
Artık kendine güvenmeye başlamıştın ve bir daha eve dönmeyeceğini söyledin. Konsolosluk seni  sığınma evlerinden birine yerleştirebileceğini ya da onu saklama olanağımız var mı diye bize sorduğunda bizler, elbette saklayacağımızı, seni ve Valeri’yi konsolosluğa getirebileceğimizi beyan ettik. Konsolosluk hiçbir masrafı karşılamayacağını ve biletini dahi kendin alman gerektiğini söylemişti.
Bütün hazırlıkları çok gizli yapmıştık. Etrafımızdaki arkadaşlarımızın, ailelerimizin sayesinde parayı topladık. Seni on bir gün boyunca, gönüllü alıkoyduk (!) Sen, seni sakladığımız aileyi ilk defa görüyordun. Onlar seni çok sevmişti, sen de onları.
Hani İrina, sen bize ülkendeki zafer kutlamasını anlatmıştın ya, “9 Mayıs Zafer Bayramı’nı kutluyoruz. II. Dünya Savaşı’nda Hitler faşizmine karşı SSCB tarafından kazanılan büyük zaferin  yıl dönümünde, ülkenin her yanında olduğu gibi Kiev’de de meydanlar dolar, savaş gazilerinin madalyalarıyla yer aldığı, coşkulu gösterilerde duygulu anlar yaşarız. Küçükler, büyüklerin ellerini öper, çiçekler, çikolatalar verir. Arabaların arkasına ‘dede sana teşekkür ederiz bugünler için’ diye yazarlar” demiştin.
İşte İrina, biz de taşıyla toprağı ile, börtü-böceği ile, emekçi, ezilen halkıyla ülkemizi çok seviyoruz. Bu topraklara eninde sonunda barış geleceğine inanıyoruz. O zaman, bizim torunlarımızın ve gençlerimizin de bu yolda katledilmiş, bağımsızlık ve demokrasi yolunda mücadele veren tüm insanlara teşekkür edip saygı ile anacaklarını biliyorum.
Maddi imkansızlıklara rağmen kadınlar arasında dayanışma sağlayarak, biletinizi aldık. Seni, sevdiklerine kavuşturduk. Bu ülkenin ezilen insanlarını ve zalimlikleri unutmayacağını biliyoruz. Umarım, bir gün tekrar buralara geldiğinizde, ülkemizde her şey çok daha güzel olur.
Havaalanının güvenlik kapısında geçtikten sonra geriye dönüp de gülümseyerek bize el sallamanızı hiç unutmayacağız. Ülkene ve ailene kavuştuğun 16. günden sonra, bize yazdığın o kısa notların, her seferinde sevgi dolu sözlerin bizi çok mutlu ediyor. Kadınlar olarak dayanışmamızın, çabalarımızın boşuna gitmediğini bir kez daha gördük. Gözlerinizden öpüyoruz.

ÖNCEKİ HABER

‘Eşitsizliğe karşı aniden beliren sahte nefret’

SONRAKİ HABER

Ailedir, ne kadar tüketse yeridir!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...