20 Eylül 2015 00:59

'Eğitimde cinsiyet eşitliği için proje yetmez, sil baştan dönüşüm şart!'

Eğitimde cinsiyet eşitsizliği sorunu diyince akla; müfredatın muhafazakar kadın-erkek rollerini beslemesi, kız çocuklarının eğitim olanaklarına erişiminin zorlaşması, eğitimci kadınların yaşadığı ayrımcılık, 4+4+4 ile değişen sistemin toplumda yarattığı dönüşüm geliyor. Peki bu sorunların kadınlara etkileri neler? Eğitim Sen Ankara 3 No’lu Şube Kadın Sekreteri Songül Bağbuğ yanıtladı.

'Eğitimde cinsiyet eşitliği için proje yetmez, sil baştan dönüşüm şart!'

Derya KAYA
Ankara

Yeni eğitim öğretim yılının başlamasına çok az kaldı. Yığın yığın dertlerin arasına sıkıştırılamayacak önemli sorunlardan biri de, yıllar geçtikçe derinleşen cinsiyet eşitsizliği. Eğitimde cinsiyet eşitsizliği sorununun çok farklı boyutları var; müfredatın muhafazakar kadın-erkek rollerini beslemesi, kız çocuklarının eğitim olanaklarına erişiminin giderek zorlaşması, eğitim emekçisi kadınların yaşadığı ayrımcılık ve şiddet, 4+4+4 sistemi ile kökten değişen eğitim sisteminin toplumda yarattığı dönüşümün kadınlara etkileri devasa sorunlar olarak karşımızda duruyor.
Eğitimde cinsiyet eşitsizliği sorununu uzun zamandır gündem eden kadınlar, konuyu bir mücadele alanına dönüştürünce, Milli Eğitim Bakanlığı da ortaya bir proje attı: “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi”. Projenin tanıtım toplantısında dönemin Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, okullara başörtüsü serbestisi getirerek “eğitimde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırdıklarını” söylemişti.
Bu anlayış, iktidarın “cinsiyet eşitliğinden ne anladığının” bir tezahürü olarak orta yerde dururken, Eğitim Sen hazırladığı raporla eğitimin her alanına yansıyan cinsiyet eşitsizliğinin kadınları nasıl geleceksiz bıraktığını ortaya koymuştu.
Eğitimde cinsiyet eşitsizliğine bir projeksiyon tutmak ve bu eşitsizliğin nasıl ortadan kaldırılabileceğine ilişkin somut önerileri konuşmak üzere bu alanda çalışmalar da yapan Eğitim Sen Ankara 3 No’lu Şube Kadın Sekreteri Songül Bağbuğ ile konuştuk.
Bağbuğ, eğitimde cinsiyet eşitliğinin yeni bir toplum yaratmanın güçlü araçlarından olduğunu söylerken, sadece kadınların değil, toplumun tüm kesimlerinin bu sorunun muhatabı olduğunun altını çiziyor.
 
Milli Eğitim Bakanlığı “Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi” (ETCEP) başlattı ve ders kitaplarını, müfredatı bir kez daha gözden geçireceğini söyledi. Kitaplarda ve müfredatta görülen en büyük cinsiyetçi kalıplar neler, cinsiyetçilik nasıl yansıyor kitaplara?

Gerek eğitim programlarının gerekse programların uygulanmasında kullanılan ders araç gerecinin gelişigüzel hazırlanmadığını, hazırlanan her aracın bir hedefe ulaşmak için olduğunu biliriz. Eğitim sistemlerinde de temel hedef “Nasıl bir insan ?”, “Nasıl bir toplum?” yaratacağınızla ilgilidir. Eğitim programları ve programların yürümesinde önemli bir araç olan kitapların da sistemin belirlediği politikalara göre davranan kadın, çocuk, genç ya da belirlenen sınırlarda hareket eden toplum yaratma anlayışına uygun hazırlandığını görürüz.
Cinsiyetçiliğe; kitaplardaki görseller, kullanılan dil, seçilen öyküler, matematik problemleri gibi pek çok başlık örnek gösterilebilir. Örneğin matematik derslerinde problem cümlelerinin çoğu babanın geliri, annenin harcamaları üzerinden kurulur. Hayat bilgisi derslerinde çalışan kadın, ev dışında çalışan kadındır, ev dışındaki çalışma alanları da öğretmen, kuaför, hemşire gibi meslekler olarak gösterilirken, yönetici konumları genellikle erkek imgelerle anlatılır. Fen bilgisinde deney malzemelerini hazırlayan kız öğrenci, deneyi yapan erkek öğrenci görselleri yer alırken, sosyal bilgilerde geleneklerin anlatılmasında en geri ritüeller üzerinden mesela, geline kırmızı kuşak bağlama gibi örneklendirmeler, hala futbol oynayan erkek çocuklar ile kutu kutu pense oynayan kız çocukları, evcilik oyunu anlatılırken ayağında bebek sallayan kız çocuğu görselleriyle doludur. Çocukların hayallerinin sınırlarını çizmeye kalkan anlatımlar ise ayrı bir sorun. Hayalindeki evi anlatan kız çocuğu için önceden pembe duvarlı ev tanımlanırken şimdi duvarları pembe çiçeklerden olan ev olarak yazılmakta. Ders kitaplarının gözden geçirilmesi değil tamamen değişmesi gerekir. Hangi derse ya da konuya baksanız eşitsizliği pekiştiren kalıpların bir imgesi zihninizde oluşuverir.

KARMA EĞİTİMİ TARTIŞMAYA AÇARAK EŞİTLİK SAĞLAYAMAZSINIZ
MEB Temel Eğitim Genel Müdürlüğü tarafından okullarda kız ve erkek öğrenciler arasındaki cinsiyet eşitliğinin sağlanması adına bir kamu spotu hazırlamasına karar verildi. MEB’in cinsiyetçilikle mücadele yöntemleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hangi kurum tarafından yapılırsa yapılsın, cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına dönük çalışmalar kuşkusuz önemlidir. Ancak MEB’in çalışmasını sorunları çözecek noktada değerlendirmiyorum. Ayrıca samimi bulmuyorum. Bir taraftan karma eğitimi ortadan kaldırmayı tartışırken diğer taraftan toplumsal cinsiyet eşitliği diyorsunuz. Bu ne kadar inandırıcı olabilir? Belki küçük bir farkındalık yaratabilir ama bununla sınırlıdır. Fark edilenin değişmesi için, sorunun çözümüne dair toplumda davranış ve tutum değişikliğini sağlayacak yeterli ve köklü bir uygulama değil. Bizim köklü değişiklikleri sağlayacak çalışma ve uygulamalara ihtiyacımız var.

‘4+4+4 sistemini AKP hükümeti “ihtiyaç duyulan köklü değişiklik” olarak ortaya koyup hayata geçirmişti. 4 senedir uygulamada olan bu sistemin kız çocukları açısından sonuçları ne oldu?
Siyasal ve ideolojik yaklaşımı dindar ve kindar nesiller aracılığıyla sermayeye çocuk işçiler yetiştirmek, sorgulamayan ucuz iş gücü kaynaklarını sermaye açısından hazırlamak olan bu sistem, devamlılığını muhafazakâr yaklaşımları yeniden üreterek eğitim politikalarına giydirmek ve eğitim politikalarını dini referanslarla sürdürmek istiyor. Eğitime, hem içerik hem de biçimsel olarak bilimsellikten uzak dini kurallarla ve değerlerle müdahale ediliyor. Bu müdahalelerin ilk ayağını çocuklar özellikle kız çocukları ve kadınlar oluşturuyor. Böyle bir eğitim sisteminin toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayabileceği düşünülemez.

Eğitim sistemine yapılan bu köklü müdahalelere karşı kadınların özel bir sözü, duruşu olmalı mı? Eğitime yapılan bu müdahaleleri nasıl durduracak kadınlar?
Kitaplardan ve müfredattan cinsiyetçi söylemleri çıkarmak demek; müfredatın ve buna uygun hazırlanan kitapların tamamen ortadan kaldırılması ve her şeyin sil baştan yapılması demektir. Müfredatı da kitapları da biz yazmak zorundayız. Bu konuyu kadınların öncelikle sahiplenmesi, konuyla ilgili kadınların politikalar geliştirmesi çok önemli. Ancak sadece kadınların çözmesi gereken bir alan olarak düşünmemeliyiz. Toplumun tüm kesimleriyle birlikte mücadele edeceğimiz bir alan. Toplumsal cinsiyet eşitliği-eşitsizliği kavramı yeni bir toplum yaratmanın güçlü araçlarındandır diye düşünüyorum. Bu araç hangi sınıfın eline geçerse kendi toplumunu yaratır. O nedenle bu sorunu günlük çalışmalarımızın parçası haline getirmek zorundayız.

OKUL ÖNCESİ EĞİTİM YOKSA KADINLARA İŞ DE YOK
Eğitim Sen tarafından yayınlanan “Eğitimde Cinsiyet Raporu”nda okul öncesi okullaşma ve kadınların işgücüne katılımı arasında bir ilişki ortaya konuyor. Bu nasıl bir ilişki?

Çocuk bakımı kadınların işi olarak görülüyor ve kadınların çoğu çocuklarına bakmak için çalışamıyor, çalışmak istese bile birçok engelle karşılaşıyor. Bu engellerden birisi “kadının öncelikli görevi anneliktir, iyi bir anne de çocuğuna en iyi bakımı sağlayan kadındır” anlayışı. Diğer bir neden ekonomik. Eğitimde özelleştirmelerin sonucu okul öncesi eğitimde devlet okullarında değişik adlarda toplanan paraların çok önemli kopuşlara neden oldu. Türlü nedenlerle çalışma hayatından koparılan kadını eve kapatarak, kadın emeğinin başka türlü sömürülmesinin önünü açan politikalar hayata geçirildi.

‘ŞİDDET UYGULAYANLARIN YARISI İDARECİ’
Okullarda yaşanan bir başka büyük problem şiddet. Kadın eğitimciler okullarda psikolojik şiddet ve cinsel tacizle fazlasıyla karşılaşıyor. Yaşadıkları şiddeti anlatabiliyor mu, okullarda en fazla kim tarafından şiddete maruz kalıyorlar?

Eğitim Sen’in 2014 Kasım’da başlattığı Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet Araştırması sonuçlarına baktığımızda; eğitim emekçisi kadınların yarısının cinsiyetlerinden dolayı psikolojik şiddete uğradığını, psikolojik şiddet uygulayanların yarısının okul idarecileri olduğunu, cinsel tacizin yaygın şekillerde okullarda görüldüğünü, cinsel tacize uğrayan kadınların beyanlarının arkasından neredeyse tamamının aynı zamanda psikolojik şiddet gördüğünü söyleyebiliriz.

Okullarda şiddet ve taciz olayı yaşandığında nasıl bir mekanizma işliyor?
Okullarda herhangi bir mekanizma yok, bu konular çok fazla konuşulmuyor. Çünkü kadınların çoğu tacize uğradığında saklıyor ya da çok güvendikleri biriyle paylaşıyorlar. Örgütsel bir çözüme çok başvurmuyorlar. Daha çok kendi içlerinde ya da kendi geliştirdikleri yöntemlerle (doğrudan konuşma, tacizciyi Milli Eğitime şikâyetle tehdit etme gibi) çözmeye çalışıyorlar. Eğitim Sen’in okullarda cinsiyet temelli şiddete karşı, kadın eğitim emekçilerinin hızla başvurabileceği, içinde uzmanların bulunduğu mekanizmaların oluşturulması gibi önemli talepleri var.

4+4+4 SİSTEMİ KRİZ DÖNEMİNİN İHTİYACI
Ekonomi tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kötüye gidiyor. Kriz derinleştikçe aileler çocukların okula devamlılığını bir yük olarak görebiliyor.  Bu durumda özellikle kız çocuklarının eğitim süreçlerinden koparılmasına neden oluyor. Zaten 4+4+4’le de bunun önü açıldı. Ekonominin bu yönde etkisini değerlendirir misiniz, ne yapılmalı?

4+4+4 eğitim sistemi uygulanmaya başladığında ilk iş olarak eğitim yaşı geriye çekildi. Çünkü baskı altında şekillenen birey sorgulayamaz, eleştiremez, yaratamaz ancak verilenle yetinir, şükreder, biat eder. Akademik başarısı düşer. Zorunlu eğitim yıllarını parçalara ayırıp kız çocuklarının eğitim haklarını ellerinden almanın her türlü yolunu meşru hale getirerek, çocuk gelinler, çocuk işçiler, eve kapatılarak evde sömürülecek ve sermayeye çocuk işçi doğuracak kadınlar yaratma diğer bir hedefti. Lisede okuyan çocukların evlenme yasağının kaldırılması, erkek çocukların mesleki okullara yönlendirilmesi, en az üç çocuk söylemleri, Ailenin Ve Dinamik Nüfusun Korunması Yasası ile desteklenmesi bunun en somut örneği. Esasında 4+4+4 eğitim sisteminin hizmet ettiği sınıf sermayedir. Sermayenin çıkarlarına uygun nesiller yetiştirme programı da diyebiliriz. Bu sistem tüm topluma yönelik açık bir tehdit ve dayatmadır. İlk önce çocuklar özellikle kız çocukları ve kadınlar tehdit altında. Bireysel mücadelelerle değil örgütlü bir biçimde mücadeleyi yükseltmek gerekiyor.

ÇOCUKLARIN HAYALLERİNİN ÖLMESİNE İZİN VERMEYELİM
Coğrafyamızda büyük bir savaş ve göç yaşanıyor. Eğitim, bu savaş ortamından nasıl etkilenecek?

Maalesef savaşın en karanlık yüzünü çocukların ve kadınların yaşadıklarında görürüz, duyarız ve hissederiz. Bölgede çocukların her gün yaşadığı çatışmalı ortamlar, sokağa çıkma yasakları, çocukların açlığa, susuzluğa mahkûm edilmeleri, birçok çocuğun sakatlanması, öksüz ve yetim çocuklar, yıkılmış okullar, harabeye dönmüş sokaklar, diğer taraftan çocuklarına sarılmak isteyen annelerin çığlığı, kıyıya vuran çocuk cesetleri ve onların üzerinden yürütülen çirkin politikalar… Ülkenin psikolojisi böyle ve bu ortamda eğitim ve öğretim yılı başlayacak. Her türlü gayri meşruluğun meşrulaştırılmaya çalışıldığı kötü bir atmosferi soluyup nefes almaya çalışıyoruz. Devletin bir an önce bu savaşı durduracak politikaları hayata geçirmesi gerekir. Bu kadar kirli ve kara tabloyu aydınlığa çıkaracak tek şey barıştır. Irk, dil, din, cinsiyet, cinsel kimlik ve cinsel yönelime dayalı ayrımı yapmayan politikalara ve eğitim programlarına ihtiyaç var. Eğitim ve bilim emekçilerinin demokrasi ve barış mücadelesinde taraf olmak gibi bir zorunluluğu var diye düşünüyorum. Çünkü biz sınıfa girdiğimizde çocuklarımıza hayal kurdurmayı öğretiyoruz. Hayallerinin ölmesine izin vermemeliyiz. Her şeyden önce bu bizim insani ve vicdani sorumluluğumuzdur.

ÖĞRETMENLER EĞİTİMDE CİNSİYETÇİLİĞİN HENÜZ FARKINDA DEĞİL
Eğitimciler cinsiyet eşitliği konusunda nasıl değişip dönüşecek?

Maalesef öğretmenlerin çoğu cinsiyetçi dilin farkında bile değil. Hatta hala “Kadın mı? Bayan mı?” kavramlarının tartışıldığı ortamlarda yaşıyoruz. Öğretmen yetiştiren tüm kurumlarda toplumsal cinsiyet zorunlu ders olarak konulmalı. Ayrıca tüm üniversitelerde bu derslere bir şekilde yer verilmeli. Özellikle üniversitelerin öğretmen yetiştiren bölümlerinde toplumsal cinsiyet dersleri zorunlu ders olarak verilmeli. Eğitim Sen’in de bu talebi var. Diğer yandan okul yöneticilerinin ve şu an görev yapan öğretmenlerin hızlı bir biçimde yetiştirilmesi çok önemli. Çünkü temel insan haklarının karşılık bulmasını sağlayacak önemli bir yönü de var. Eğitim Sen de bu konuyla ilgili materyalleri artırmalı, konuyla ilgili filmler, sunumlar ve uygulamalar yapmalı. Üyelerini bu konuda da yetiştirme sorumluluğunu üstlenmeli. Üniversitelerle bu konuda özel çalışmalar planlanmalı.
Aynı şekilde çocuklar için de okul öncesinden başlayarak eğitimin tüm alanlarına yayılacak şekilde toplumsal cinsiyet dersleri konulmalı. Okullarda kültür, sanat, spor gibi öğrencileri kaynaştıran, yaratıcılığını geliştiren, kendilerini ifade olanaklarını sağlayan, şiddet yerine paylaşım ve birlikte yaratma becerilerini geliştiren derslerin ders saati sayısı artırılmalı, bu konuda ısrarcı olunmalı. Eğitim programları dinsel ve muhafazakâr anlayıştan sıyrılıp yerine bilimsel, demokratik, laik ve anadilde bir eğitimin inşa edilmesi gerekiyor.

Evrensel'i Takip Et