16 Eylül 2015 15:57

Acil çıkış kapısı nerede?

Ancak kısaca saydıklarımızı düşünürsek bugünkü koşullarda biz gelecek değiliz de geleceksiziz sanki... Bu kadar anlattık da su tablonun sonu bizi bir çıkmaz sokağa mı götürüyor? Yani biz üniversiteli gençlerin 'acil çıkış' kapısı yok mu?

Paylaş

İTÜ'den bir öğrenci

Yaklaşık 2500 yıl önce Sokrates 'gençleri baştan çıkaran fikirleri yaymak' suçundan ölüme mahkum edilmişti. Evet o çok değerli filozofun en büyük suçlarından birisi gençleri baştan çıkarmaktı; onlara düşünmesini söylemekti. Gençler olarak koskoca filozofun başına 2500 yıl önce nasıl 'dert' açtıysak bu derdin ceremesini içinde yaşadığımız sistemin egemenleri çekiyor.
2500 yılı geride bırakıp şu son yıllara gelelim. 2013 Haziran ayının ülkenin özellikle de biz gençler açısından en hareketli ayı olduğunu söylesek yanlış olmaz herhalde. Türkiye gençliği ülkenin her yerinde vize, final, okul demeden sokaklara döküldü ve 'hükümet istifa' sloganını tüm gücüyle haykırdı. O günden sonra da zaten Türkiye'de hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Her günümüzün bir İskandinav ülkesinde yıllara denk düştüğü Ortadoğu toprakları her geçen gün daha da kızıştı. Özellikle Gezi Direnişi'nden sonra üniversiteler açıldığında forumlar kuruldu, dayanışmalar oluştu. Ne kadar işleyebildi orası tartışılır ama Gezi'nin havası herkese mücadeleye tekrardan sarılma azmini verdi.
BİZDEN YANA DEĞİLSE KİMDEN YANA?
Mart ayı geldi 15 yaşındaki Berkin Elvan 16 kilo olarak bizlere veda etti. Ama Türkiye gençliğinin Berkin'e vedası öyle sessiz, hüzünlü olmadı. Evet hüzün vardı belki ama binlerce genci sokağa dökecek kadar da öfkeliydik aynı zamanda. Üniversitelerimizden binler olup sokağa çıkmıştık Berkin'i uğurlamaya. Ardından Mayıs geldi. 301 işçi patronların kar hırsına kurban gitmiş ve çalıştıkları madenden bir daha çıkamamışlardı. Bu öfkemizi daha arttırdı çünkü düzenin çürümüşlüğü ve kimden tarafa olduğu bir kez daha yüzümüze çarpıyordu. Bu düzen kesinlikle bizden, emekçi ailelerimizden yana değildi.
HER MESLEĞE UYGUN SÖMÜRÜ MEVCUT
Sokaktan geçenlere soralım; 'gençlik nedir?' diye. Çoğunluğu bu ülkenin geleceğidir der herhalde. Biz bu ülkenin geleceğiyiz peki ya bizim geleceğimiz? Bize bir gelecek sunduklarını söylüyor hükümet sözcüleri ve propagandistleri. Öyle mi gerçekten? Üniversiteli olmanın artık bir öneminin kalmadığını herkes bilir. 'Sektör'de 'sıradan' öğrenciye yer yok! Birçok üniversiteli işsiz arkadaşımızın iş bulmak için sıraya girdiği bir dönemdeyiz. Öğretmenlik okuyorsan atanamazsın, mühendissen sıradaşı yeteneklerin(!) olmalı. Her mesleğe göre kapitalizmin insanlıktan uzaklaştıran halleri mevcut artık. Elbette bunlar şans ya da kader değil. Hepsinin altında ince detayına kadar planlanmış, piyasanın ihtiyacına göre şekillenmiş bir öğretim hayatı yatıyor aslında. Bir CEO'nun YÖK başkanına yazdığı mektup bunun açık bir göstergesi değil mi?
O mektupta talep ettiği şey neydi? Üniversiteleri biz sermayenin ihtiyacına göre şekillendirin diyordu. Şu haliyle bile bizler eğitimin sermaye ihtiyaçlarına göre şekillendiğini bas bas bağırırken bu durumun da onlara  yetmediğini görüyoruz. Daha da fazlasını istiyor gittikçe vahşileşen kapitalizm. Bilimin evi olacak üniversitelerimiz artık bilim tartışmaları üzerine değil cami tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor. Öyle ya okullarımızın adı üniversite değil külliye olmalı! Okulda bulunan öğretim üyeleri, öğretmenler eğer hükümetin çıkarlarını savunacak bir eğitim vermiyorsa okuldan atılması an meselesi.
İRADENİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ!
Ülkemizde belki de son dönemlerde en çok kullanılan kelimelerden biri 'seçim' ve 'irade' olsa gerek. Peki bu üniversitelerin iradesi kimde? Cumhurbaşkanı tarafından atanmış, CEO' lardan mektup almaya çok meraklı olan YÖK başkanı mı? Yoksa üniversitede okuyan, okutan ve emek veren bileşenler mi? Hangimiz okullarımız da 'kim nerenin temsilcisi?' ' ÖTK seçimleri ne zaman?' 'Konsey başkanı kim?' gibi sorulara cevap verebilir? Çok azımız... İrade millette diyen hükümetin tek başına iktidar olmadığı bir seçim yüzünden ortalığı kana buladığını da düşünürsek iradenin AKP'den başka kimsede olamayacağını söyleyebilmemiz gerekir. Bugün rektörlük seçimlerinde en çok oyu alan Raşit Tükel görevinde midir? Hayır! Çünkü; yaşadığımız koşullarda üniversiteler, kapitalist sistemin daha iyi işleyebilmesi için egemenlerin kendi gençlik modellerinin yetiştiği yerler olmalı.
BAK ARKADAŞIM...
Gezi'de çok güzel deneyimler kazandık beraber. Büyük bir korku saldık içlerine. 10 kişi toplansak bile gözlerinde artık aynı korkuyu görmek mümkün; her seferinde ya daha kalabalık olurlarsa korkusu. O zaman üniversiteli arkadaşım, bizlerin büyümesi lazım. Demokratik, laik, parasız ve bilimsel eğitim almak isteyen biz üniversitelilerin okullarımızda büyüyecek alanlarımızı görmesi lazım. Üniversitede söz söylemek istiyorsak, ki eminim hepimiz istiyoruzdur, ÖTK'ya bizlerin iradesine sahip çıkmalıyız. Bu kimi zaman bulunduğumuz yerde aday olmak anlamına, kimi zaman da ÖTK' yı başlı başına tartışmak anlamına gelebilir. Kulüplerimizi demokratik ve bilimsel üniversite taleplerimizi dile getirip tartıştığımız alanlara çevirmek de bizim için bir o kadar önemli. Yani biz her gün CEO ları çağırıp onların harika hikayelerini mi dinleteceğiz arkadaşlarımıza yoksa onlara başka bir üniversitenin mümkün olduğunu gösterebilecek kulüp örnekleri mi ? Bunun yanında elbette üniversitelerimizde çokca yaptığımız üniversite forumu dayanışma gibi örnekler var ancak kimi zaman da bu örnekler bir kısır döngüden öteye gidemiyor o zaman bu kısır döngüyü de bitirecek ve kapsama alanını genişletecek bie şekilde ele almamız  gerekecek ilerleyen süreçlerde.
HEPİMİZE KOLAY GELSİN
Eğitime de bilime de ayrılan bütçenin çok çok üstüne bütçelerin silahlara ve savaş mühimmatına harcandığı şu günlerde üniversite de barışın çağrıcısı olmak gibi büyük bir sorumluluk düşüyor bize. Demokratik özgür bir üniversite isteyen bizler bunun  sadece bizim üniversitemizde olmayacağının da farkındayız. Aydınların, akademisyenlerin sivil toplum örgütlerinin içinde bulunduğu Barış Bloku'nu üniversitede var etmek ve tüm üniversite de barışı tartıştırmak tüm gerekliliğiyle önümüzde duruyor. Düzenleyeceğimiz panellerin söyleşilerin birçok üniversiteli arkadaşımızı etkileyebileceği apaçık ortada. Yapacak çok işimiz var doğru. Ama o duvarı yıkmaya yakın olmanın verdiği umutla daha da sıkı sarılıyoruz bugün mücadeleye, tüm sene içinde ölümlerin yaşanmadığı, saldırıların ve çatışmaların durduğu, özgür bir üniversite ortamında tartışabildiğimiz, bilimi gerçekten toplum yararına yapabileceğimiz günlere olan inancımla hepimize bu yeni öğretim yılında kolay gelsin diyerek yazıyı burada noktalıyorum.


‘GELECEK’SİZSİNİZ GENÇLİK!
Dünyayı değiştirmeye her kuşaktan daha istekli olan, dinamizmi açısından da buna en elverişli olan biz gençlik kesimleri üzerinde uygulayacakları politikaların da bu politikaların  gelecek üzerindeki etkisinin de farkındalar. Ne demiştik biraz önce; kime sorsan gençlik gelecektir der diye. Ancak kısaca saydıklarımızı düşünürsek  bugünkü koşullarda biz gelecek değiliz de geleceksiziz sanki... Bu kadar anlattık da şu tablonun sonu bizi bir çıkmaz sokağa mı götürüyor? Yani biz üniversiteli gençlerin 'acil çıkış' kapısı yok mu?


HARCAMALARIMIZIN KATLANMASINA İHTİYACIMIZ YOK

BİZLER üniversitede ailemizden aldığımız parayla belki birkaç yerden aldığımız bursla (ki çoğumuzun burs başvuruları sonuçsuz kaldığını da söylemek gerek) geçinmeye çalışırken hükümet kaldırdım dediği harçları yeni bir kılıfla önümüze koydu. Artırmalı dedi, katlamalı dedi, zamlı dedi. Ama biz üniversitelilerden elbette cevap geç gelmedi bizler eğitimin paralı olmasından yeterince rahatsızdık çünkü. Ne artırmaya ne de katlamaya ihtiyacımız vardı harcamalarımızı. Takvim yapraklarının bu denli hızlı, sancılı döküldüğü Türkiye'de, gündem neyse bir şekliyle yansıdı kısacası üniversitelere.

ÖNCEKİ HABER

Temel Reis'in yediği ıspanaktan bize de lazım

SONRAKİ HABER

Dümene bir el atalım!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...