06 Eylül 2015 00:57

Can Yücel’le planladığımız barış otobüsleri

Paylaş

Fırat CEWERÎ

Sürgün yaşamının zorluklarını kolaylaştırmak için mi bilmiyorum, ama bazı sürgün yazarlarının kendilerini gezi ve yolculukların dünyasına kaptırdıklarını biliyorum. Bu benim için de geçerli. Sırtımda çantam hep yollardayım. Ama yaptığım yolculuklar arasında hâlâ belleğimde dipdiri canlılığını koruyan ”Karadeniz” yolculuğudur. Bu yolculuk, İsveç Yazarlar Birliği’nin inisiyatifiyle gerçekleşmişti. Otuz ülkeden dört yüz yazarın katıldığı bir gemi yolculuğuydu. Gemi Atina’dan hareket ederek sırasıyla Karadeniz’e kıyısı olan bütün ülkelere uğramıştı. Amacı; sözün gücünü ortaya koyup barışın sesini yükseltmekti. Karadeniz ülkeleri başta olmak üzere, bütün dünyada insan haklarını ve düşünce özgürlüğünü savunmaktı. Hiç kimse sadece fikirlerini belirttiği için hapse girmeyecek, işkence görmeyecek ve ülkesinden kaçmak zorunda kalmayacaktı. Geminin uğradığı her ülkede bu amaçlarımız o ülkelerin yöneticilerine yazılı olarak ulaştırılıyordu.

GEMIDEN DÜNYAYA IFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

Bu tarihi gezide birçok Türk yazarının yanı sıra üç Kürt yazarı da katılmıştı. Rus delegasyonuyla beraber profesör Ordîxanê Celîl, İsveç Yazarlar Birliği adına Mehmed Uzun ve ben de İsveç Kültür Danışmanlığı adına katılmıştım. Katılımcılara dağıtılan katalogda Yaşar Kemal, Can Yücel, Ataol Behramoğlu, Cengiz Bektaş, Alpay Kabacalı, Suat Karatay, Şükran Kurdakul, Mario Moris Levi, Sezer Duru, Herkül Millas, Arif Damar, Orhan Pamuk, Feridun Andaç, Bekir Yıldız, Vedat Türkali ve Erhan Bener’in adları vardı. Yaşar Kemal ve Ataol Behramoğlu dışında diğer yazarlar geziye katılmışlardı.
Ben fırsat buldukça Türk yazarlarıyla bir araya gelmeye çalışıyordum. Aramızda çok sıcak bir bağ kurulmuştu. Bazen etkinliklere katılmayıp kendi aramızda uzun uzadıya tartışmalara dalıyorduk. Sohbet ve tartışmalarımız edebiyata dokunup siyasette soluğunu alıyordu. İnsan hakları, düşünce özgürlüğü ve Kürt sorunu hemen hemen bütün sohbetimizi işgal ediyordu. Türk yazarları Kürt sorununa çok samimi yaklaşıyor ve Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de demokrasiye geçmenin olanaksız olduğu görüşünde birleşiyorlardı.

CAN YÜCEL: SİYASETÇİLERE DUR DEMENİN ZAMANI GELMİŞTİR

Bu yazarlar arasında en samimi olduğum yazar Can Yücel’di. Can Yücel sabah erkenden kalkar, vodka kadehiyle güne başlardı. Ama fikirleri berraktı. Giyimiyle, saç sakalıyla, şiirleriyle gemide Can Yücel’ce bir popülarite kazanmıştı. Bu şairimiz bana adımla değil de, soyadımla hitap ediyordu. Karşısında oturan gence Kürt aydınları arasında sözü geçerli bir aydın rolü biçip, ”Cewerî, Türk ve Kürt aydınları dökülen bu kanın önüne geçmeli, arabulucu olmalı, siyasetçilere dur demenin zamanı gelmiştir” diyordu. ”Dili yasaklıyorlar. Bu kadar insafsızca bir şey olur mu?” deyip duruyordu. Türk siyasetçilerini eleştiriyor, yerden yere vuruyordu.

NE YASAKLI DIL NE CINAYET

Musa Anter’in anısına yazmış olduğu şiiri Kürtçeye çevirmiştim ve o dönemde çıkardığım Nûdem adlı derginin dördüncü sayısında yayımlamıştım. O şiiri hatırlattığımda Kürtçeye çevirdiğim için çok sevinmişti, ama ülkede Musa Anter gibi seçkin bir aydının öldürülmesine de çok içten üzülmüştü. ”Biz Musa Anter’lerin öldürülmediği, herkesin barış ve dostluk içinde yaşadığı bir ülke istiyoruz. Bir şiirimi Kürtçeye çevirmişsin, Türkçe okuyamayan, Türkçe’ye ulaşamayan da böylece şiirimi okuma fırsatına kavuşmuş olur. Bütün kitaplarımın Kürtçeye çevrilmesinden büyük mutluluk duyarım. Bizimkiler kalkıp dili yasaklıyorlar, yazarlarımız da buna seyirci kalıyorlar. Bu sizin sorununuz olduğu kadar bizim de sorunumuz” diyordu. Nûdem dergisi için yaptığım uzun söyleşide de hep barıştan ve Kürt sorununun çözümünden yana tavır takındı. Abidin Parıltı ile İzmir’deki cenaze törenine katıldığımda da çok değerli bir aydını Datça’ya uğurladığımızı biliyordum.

BARIŞ OTOBÜSÜYLE DIYARBAKIR SURLARINA

Gemi yolculuğuna katılan diğer Türk yazarlarla da çok iyi anlaştık. Birkaç kişiyle Nûdem dergisi için edebiyat ve siyasete dair uzun söyleşiler yaptım. Vedat Türkali de Kürt sorununa çok samimi yaklaşıyordu. Musa Anter’le olan dostluğuna değinen Arif Damar da, sorunun çözümünden yanaydı. Bekir Yıldız bütün öykülerini topladığı büyük bir cildi bana imzalayıp, aralarında bir seçki yaparak Kürtçe’ye çevirip Kürt öyküleri diye basmamızı öneriyordu. Feridun Andaç, Türkçe edebiyat dergilerinde Kürt edebiyatı dosyalarını hazırlamamızı istiyordu. Orhan Pamuk ile her bir araya geldiğimizde aynı konuları konuşuyorduk. Ama Can Yücel ve Orhan Pamuk ile bir projeyi de geliştirmek istiyorduk. İçinde bulunduğumuz gemiyi örnek alarak, Kürt ve Türk yazarları ile aydınlarının bulunduğu otobüslerle İstanbul ve Ankara’dan Diyarbakır’a ”Barış otobüsü” adı altında yola çıkmayı tasarlıyorduk. Bu konuda Orhan Pamuk’la çok detaylı konuştuk. Barış otobüsümüze ünlü bazı yabancı yazarları da katmak istiyorduk. Can Yücel ise şiirleri ve nüktedanlığıyla bizleri tarihi kente, Diyarbakır surlarına götürecekti ve biz orada basın açıklamalarıyla barış ve dostluk dileklerimizi dile getirip siyasetçileri diyalog masasına davet edecektik.
Şimdi oturup da o günleri düşündüğümde, gemi yolculuğuna katılan birçok yazar dostumu yitirmenin acısını yaşıyorum; O. Celîl, M. Uzun, C. Yücel, B. Yıldız, A. Damar, E. Bener yok aramızda. Bu arada savaşta yaşamlarını yitiren insanlarımızın sayısı da belki bir kasabayı dolduracak yoğunlukta.
Can Yücel’le planladığımız ve bir türlü gerçekleştiremediğimiz Diyarbakır barış otobüsleri, bugün belki en çok gereksinim duyulan bir etkinlik biçimidir. Sözümüzü dinleyen olur mu, bilmiyorum, ama yaşananlara karşı daha duyarlı olup, aydın sorumluluğunun ışığında tutum takınmayı çok önemsediğimi belirtmek istiyorum.

ÖNCEKİ HABER

Devletin çiseden sorumluluğu ya da samimiyetler

SONRAKİ HABER

Bir masal fazlası çocuklar!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...