30 Ağustos 2015 05:15

Linç ve vicdan

Paylaş

Erdem AKSAKAL

Hafta boyu internette ve televizyonlarda defalarca gösterilen bir kavga görüntüsü var. Esnafı döven meşhur İrlandalı. Pozisyon pozisyon analiz ettim. Bu memlekete dair her şey var o videoda.

Yer: İstanbul. Fatih ilçesi Aksaray semti. En büyük özelliği İstanbul’un turistik bölgelerinin yanı başında olması. Tarihi yarımadanın kalbi. Turistlerin, göçmenlerin, ticaret yapmaya, iş bulmaya İstanbul’a gelen tüm yabancıların olduğu bir semt. Esnafın büyük geliri turistten, bavul ticaretinden, göçmenden geliyor.Yabancıya toleranslı olmanın şart olduğu bir bölge.Velev ki geleneksel olduğunu iddia ettiğin misafirperverliği bir an unuttun, ekonominin gücüyle de hoşgörülü olabilirsin değil mi? Yok nerede, turiste mahallece dalıyorlar. Kavgayı yatıştırmaya çalışan “Aga biz ne yapıyoruz diyen?” bir tek kişi yok.

Zaman: Kamerada yazanlar doğruysa 1 Ağustos günü 18:00 sularında gerçekleşiyor kavga. Neden kamera kayıtları doğruysa diyoruz? Çünkü bu ülkede kamera kayıtları kaybolur. İstanbul’un en işlek caddesinde öldürülen Hrant Dink cinayetiyle ilgili video kayıtları bulunmaz. Ali İsmail Korkmaz’ın öldürüldüğü geceye ait kayıtlar ya bozuktur, ya silinmiştir.Polis her eylemi kayda alır mesela, on yıl önceki bir eylemde hangi sloganı attığın ağız hareketinden bulunur gerekirse; ama Suruç’ta bir yıldır Türkiye’nin en göz önünde olan sınır ilçesindeki bir eylemi kaydetmez bir tek. Olmayan bir Kabataş olayının olmayan görüntüleri için binlerce kamera kaydı dökülür, taranır. Ama nerede bir masum ölür, kamera kaydı yok olur. O yüzden kamera kaydına da şüpheyle bakmak gerektiğini öğrendik. Tarihi marihi değiştirilmiş olabilir. 

Giriş:  İzlemeyenler varsa tarif etmeye çalışacağım. İri yarı heybetli bir turist, bakkalın önündeki dolabı açıp su almak istiyor. Dolabın kapağını açmasıyla 8-10 adet pet şişe su yerlere saçılıyor. Dükkanın sahibi ise, dünyada muhtemelen bir tek bizim topraklara ait bir davranışla yanıtlıyor. Turistin yanına doğrudan elinde bir sopayla gidiyor. Her araç sürücüsünün, dükkan sahibinin uygun bir yere sotelediği sopalardan. Bir ara beyzbol sopası satış rekorları kırardı Türkiye. Beyzbol oynayan kaç kişi gördüğünüzü düşünün. Yıllar önce benim de başıma gelmişti. Bozuk para vermedim diye sinire kesen bir bakkal “İyi be. Satmıyorsan satma, zorla mı alıcaz?” yanıtımı sopayı eline alıp kovalayarak karşılık vermişti. İrlandalı turist gibi gelişmiş yakın dövüş kabiliyetlerim olmadığından ben kaçmıştım. Ama esnafın sopaya davranma hızını biliyorum. Kavgayı da başlatan durum bu. Hoşgörü toplumu olduğu iddia edilen Türkiye’de sopaya davranma hızı. Bir an önce kavga istiyor esnaf.

Gelişme: Gelişme bölümünün kritik anı çevre esnafın konuya hızla dahil olması. Her gün yol ortasında şiddet gören kadınlara kayıtsız kalan, dükkânına sığınan eylemciyi sıklıkla dükkânından kovan esnaf böylesi bir linçi görünce anında işi gücü bırakıp kavgaya koşuyor. Eline ne geçtiyse, tabure, sopa, reklam tabelasıyla seferberlik haline geçiyor. Esnafımız linç seviyor. Duymayanları acilen çağırıyor, linçe katmaya çalışıyor.

Düğüm: Olayın düğüm noktası ise dayak atılmak istenen turistin dövüş tekniklerine hakimiyeti. Delikanlılık üzerine her gün sabahlara kadar hikayeler anlatılan, kavganın dövüşün gündelik yaşamın bir parçası olduğu ülkemin esnafı dövüşmekten hiç anlamıyor. Zerre estetik yok, üslup yok. İrlandalı anında gardını alıp yerinde yaylanarak pozisyon tutarken, bizim esnaf olabilecek en kaba şekilde plastik tabure atıyor hasmının üzerine. Öyle kahramanız, böyle delikanlıyız denir ama bu kadar önemsedikleri kavga dövüşün bile tekniğini öğrenmemiş. Bodoslama giriyor ancak. İrlandalı bir taktik çerçevesinde rakiplerini tek tek indiriyor. Esnaf ise üçer beşer dalıyor. Hatta ne zaman İrlandalı turist otele giriyor, esnafımız kapalı kapıya doğru heyheyleniyor. 

Sonuç: Esnaf grubundan, birisi nakavt olmak üzere, bayağı insan dayak yiyor. İrlandalı kendisine gelen darbelerden pek de etkilenmeden oteline çekiliyor. 

Ama konu sosyal medyada patlıyor. Neredeyse herkes, olayı neşeyle anıyor. İrlandalıya büyük bir sempati doğuyor Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarından. 

İnsanların esnafın yediği dayağa sevinme sebebi, esnafın Türkiye’de temsil ettiği değerler. Esnaf, bir Cumhurbaşkanının da dile getirdiği üzere mahalledeki gayri resmi otorite. Esnaf mahallenin namusunu koruma altında kadınlara karşı baskı unsuru oluyor. Kavganın cereyan ettiği Aksaray’daki sokakta tek bir kadın görünmüyor mesela. Semtin, sokağın özelliği kadar; esnaflığın temsil ettiği ataerkil duruşun da etkisi var bunda. 

Esnaflık eskiden müşteriyle kurulan bir güven ilişkisiyken, kapitalist değerlerin toplumu ele geçirmesiyle paranın birincil olduğu ticari bir ilişkiye dönüştü. Esnaf güven vermiyor. Güven de duymuyor. Akla ilk gelen esnaf görüntüsü, parayı ışığa tutup sahteliğini kontrol eden bir fotoğraf karesi. Toplumun tümü kirleniyor, esnaf kendisini mahallenin, bulunduğu çevrenin sahibi gördüğünden ötürü, kirlenmenin tümünü yansıtıyor. Muhafazakarlaşmanın, cehalet övgüsünün simgesi oluyor. Muhafazakar ve şiddete meyyal devletimizin övdüğü ender meslek gruplarından birisi olması tesadüf değil. Kaba ve şiddet eğilimli bir duruşu simgeliyor. Elinde sopayla sokağındaki eylemciyi kovalayan, yoldan geçen sokak köpeğini tekmeleyen esnaf görüntüsü istisnai değil. 

Mahallenin esnafı duygusu, o mahallede yaşayanlar için elbette hoş bir duygu. Gelin görün ki esnafımız bunu “Biz burada yabancıları sevmeyiz” noktasına getiriyor hızla. Salt esnaf da değil aslında konu. Toplumun tümünü sarmış bir kirlenme. Her yıl Türkiye’ye gelen turistler benzeri bir linç kültürü içinde dövülüyor, öldürülüyor, tecavüze uğruyor. Muhtemelen İrlandalıya da güçleri yetseydi, bir meydan dayağı çekeceklerdi. Linç edeceklerdi. Bu çerçevede biraz vicdanı olan kim varsa İrlandalının attığı her yumrukta biraz serinledi. Ferahladı. Dayağı sevdiğimizden değil, adaletsizlik kalbimizi çok yaraladığından İrlandalı kardeşimizin boks maçını kazanmasına çok mutlu olduk. Ülkemizde linççi bir güruhun neler yapabildiğini bildiğimiz için, can kaybı olmayışına rahatladık.

ÖNCEKİ HABER

Bir zamanlar Mehiko’da*

SONRAKİ HABER

Almanya’ya sığınmak mı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...