Forum: Barışın inşası

Aydınlara, akademisyenlere, gazetecilere sormaya devam ediyoruz: Türkiye’nin içine sokulduğu savaşa karşı, barışın kazanılması için sizce neler yapılmalı?

Forum: Barışın inşası

Aydınlara, akademisyenlere, gazetecilere sormaya devam ediyoruz: Türkiye’nin içine sokulduğu savaşa karşı, barışın kazanılması için sizce neler yapılmalı?

FORUM: BARIŞI KAZANMAK İÇİN NE YAPMALI?

BARIŞIN İNŞASI

Yrd. Doç. Dr. Cuma Çiçek (Mardin Artuklu Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü):

Türkiye’de çözüm sürecinin bitmesi ve yeniden başlayan çatışmalar karşısında barışın kazanılabilmesi için neler yapılmalı sorusuna cevap ararken iki kavramsal ayrımın kullanışlı olduğunu düşünüyorum. Bunlardan biri barış/çözüm süreci ile ateşkes süreci arasındaki ayrım; diğeri ise barış süreci ile çözüm süreci arasındaki ayrım.

BARIŞ SÜRECİ Mİ ÇÖZÜM SÜRECİ Mİ?

İkinci ayrımdan başlarsak: Gerçek anlamda bir barış sürecini geçmişle yüzleşerek Türkiye’deki toplumsal gruplar arasında eşitliğin sağlanması ve adaletin inşası olarak okursak eğer, bu sürecin yasal dönüşümlerden öteye köklü bir toplumsal dönüşümünü, bununla paralel olarak sosyopolitik sisteminin kökten inşasını gerektirdiğini not etmek gerekir. Kürt toplumunun ekonomik, sosyal, kültürel ve fiziki anlamda şiddet rejimleriyle yönetildiği yüz yıllık bir devlet pratiği ve bu pratiğin dayandığı -özellikle ülkenin batı yakasındaki- toplumsal rıza dikkate alındığında, barış sürecinin bir iki kuşağa yayılan bir toplumsal inşayı gerektirdiği açık. Üstelik bu toplumsal inşa tek başına siyaset alanında, siyasi aktörlerle de mümkün değil. Bundan öteye, sivil toplum, medya, üniversiteler, sosyal hareketler gibi farklı toplumsal grupların ülke ölçeğinde uzun vadeli bir mobilizasyonunu gerektiriyor.
Bu anlamda barış sürecinden önce, PKK’nin silahsızlanmasını sağlayarak mevcut şiddet ortamına son verecek, Kürt meselesinin halli için asgari siyasi bir çözüm sağlayacak bir sürece ihtiyaç var. Buna siyasi çözüm süreci demek daha doğru olacaktır. Bu anlamda, 1990’lı yıllardan bu yana süregelen ateşkesler, son olarak 2009 yılından bu yana devam eden barış/çözüm süreci aslında PKK’nin silahsızlanması ve Kürtlerin kültürel, ekonomik, sosyal ve siyasi sorunlarına diyalog ve müzakere yoluyla çözüm bulmayı ifade ediyordu. Böylesi bir çözüm, çok boyutlu, çok ölçekli ve çok aktörlü bir toplumsal mobilizasyonla belki gerçek bir barış sürecinin inşasına ön ayak olabilir. Ancak barış süreci ile siyasi çözüm sürecinin iki farklı süreci ifade ettiğinin ve bunların zamansallıklarının oldukça farklı olduğunun altını çizmek gerekir.

ÇÖZÜM SÜRECİ Mİ ATEŞKES Mİ?

İlk ayrıma gelirsek, AK Parti hükümeti ile PKK arasında inşa edilen sürecin ateşkesten öteye bir siyasi çözüm süreci dönüşmediğini not etmek gerekir. Zira, siyasi çözüm süreci, taraflar arasında bir müzakere sürecinin inşası ile mümkün. Ancak, iki yıllık süreç analiz edildiğinde ne müzakere mekanizmaları, ne müzakere sürecinin aktörleri, ne müzakere gündemi ne de sürecin zamansallığı konusunda taraflar arasında bir mutabakatın olmadığı görüldü. Üçüncü taraf, militanların sınır dışına çekilmesi, İmralı heyetinin kimlerden oluşacağı, “milli çözüm”, ABD’nin arabuluculuğu, Rojava’nın çözüm sürecindeki yeri, özerkliğin müzakere edilip edilmediği gibi tartışmalar hatırlandığında, aslında ortada tarafları bağlayan, ihlal durumunda yurttaşların taraflardan hesap sormasına olanak tanıyacak bir müzakere sürecinin olmadığı görülür.

ATEŞKESTEN ÇÖZÜM SÜRECİNE?

Seçim sonrası Türkiye’nin içinde düştüğü/düşürüldüğü siyasi belirsizlik ortamında yeni bir çözüm sürecinin inşası zor görünüyor. Bu anlamda ilk yapılması gereken bu belirsizlik ortamında durumu daha da vahim hale sokan çatışma ortamının bitirilmesi ve karşılıklı silahların susturulması. Bu da artan şiddet karşısında siyasetin devreye girmesiyle mümkün olacaktır.
Bu anlamda, HDP’nin ve CHP’nin önemli bir meydan okumayla karşı karşıya olduğunu belirtelim. Kürt alanında HDP’nin, batı yakasında CHP’nin merkezde olduğu bir barış inisiyatifi hem Cumhurbaşkanı ve AK Parti üzerinde hem de PKK üzerinde etkili olabilir. Bu noktada, AK Parti ve CHP’nin tutumundan bağımsız olarak HDP’nin inisiyatif alması ve PKK’yi -en azından seçim sonrasına kadar- ateşkes konusunda ikna etmesi ülkenin içine düştüğü siyasi kaostan çıkışı için etkili bir hamle olacaktır. Bu nok-tada, Varto, Silopi, Silvan, Sur gibi kentlerde gerilimi ve çatışma riskini daha da artıran “özerklik ilanlarını” durdurmak çözümün zeminini oluşturma arayışlarını güçlendirecektir.
İkinci olarak, CHP’nin Kürt meselesinin barışçıl demokratik çözümü için yeni bir pozisyon almasına ihtiyaç var. Bu nok-tada toplumsal muhalefetin desteği ve zorlaması CHP’nin dönüşümünü kolaylaştırabilir. AK Partinin geleneksel güvenlik politikaları eksenli bir pozisyona kaydığı bir ortamda, CHP’nin Kürt meselesi konusunda geleneksel tavrını sürdürmesi durumunda -Rojava ve Irak Kürdistan Bölgesindeki gelişmeler dikkate alındığında- Türkiye’de yeni bir siyasi çözüm sürecinin inşası çok zor olacaktır. Buna karşın, CHP alacağı yeni pozisyonla AK Partinin karşısında güven, istikrar ve çözümün adresi haline gelerek bir muhalefet gücünden iktidar gücüne dönüşebilir. CHP’nin bu tutumu muhtemelen AK Parti üzerinde de dönüştürücü bir etki yaratacaktır.
Son olarak, tüm bunların gerçekleşebilmesi için Türkiye’deki siyasi belirsizlik ortamının sonlanmasına odaklanmak gerekir. Bu anlamda şiddet politikaları karşısında seçim sürecinin takviminin hızlandırılması ateşkesin ve belki sonrasında siyasi çözüm sürecinin inşasını mümkün kılabilir.
Şu an için erken, ancak ateşkesin tekrar sağlanması ve Türkiye’de seçim sonrası siyasi belirsizliğin giderilmesi durumunda yeni bir siyasi çözüm süreci için “milli, yerli ve özgün” arayışlarından vazgeçilerek dünya deneyimlerinin ortaya çıkardığı tecrübeler ışığında yeni bir müzakere süreci inşa edilmelidir. Önceki çözüm sürecinden farklı olarak yeni siyasi çözüm sürecinin sonuca ulaşabilmesi için Meclisi merkeze alan, hukuki düzenlemelerle desteklenen, mekanizmaları, aktörleri, gündemi ve zamansallığı belirlenen, üçüncü tarafların denetimine açık bir müzakereye dayanmalıdır.


BARIŞ HÂLÂ KİMSEYE UZAK DEĞİL

Şiyar Kaymaz  (Lice Adalet Arıyor Platformu Sözcüsü):

Barış sürecinin başında bu ülkede yaşanan haksızlıkların, adaletsizliklerin açığa çıkartılması, topluma yansıtılması, toplumun bunlarla yüzleşmesi ve bu yüzleşmeyle birlikte halkların birbirini kucaklayabileceğini sürekli aktardık. Ama ne yazık ki süreç bir türlü böyle işletilmedi. Bu yapılamadığı için de bu bölgede, Türkiye'de herkes her an bir katliamla karşı karşıya. Hesap sorulmayan bir kurşun ensemizde duruyor. Şimdiki çatışmalı ortam dursa bile bu adaletsizliklerin hesabı sorulmadığı sürece de toplumda devamlı bir çatışma ve güvensizlik ortamı oluşacaktır. Geldiğimiz aşamada 30 Ağustos itibariyle Musa Çitil Diyarbakır'a Bölge Jandarma Komutanı olarak gelmektedir. Bu kişi 13 insanı Derik'te öldürmekten yargılandı. Bu kişi Bölge Jandarma Komutanı olarak buraya gönderilebiliyorsa bu topluma büyük bir güvensizlik verecektir. Devletin gücü sizi sürekli güvensizliğe itiyorsa bu halkta kendine güvenli bir liman bulmakla mükelleftir.
2.5 yıllık sürede çözüm sürecinin sadece adı vardı. Hiçbir adım atılmadan sadece silahlar sustu deniliyordu. Ama silahların tamamen gömülmesi için hiçbir çaba harcanmamıştı. Yapılan katliamlarla, hukuksuzluklarla yüzleşilmemiştir. Bunlar yapılmadığı için yeniden çatışmalı süreçle karşı karşıyayız. O gün o katliamları yapanlar bugün yeni katliamlara imza atıyorlar.  Devlet bunların hesabını sormuyorsa bu halk kime güvenecek? Kiminle barış yapacak? Lice'de zaman zaman çatışmalar yaşanıyor. Halk tedirgin, süreç böyle devam ederse '93'teki katliamla karşı karşıya kalacağını görüyor. Çözüm sürecinde Lice'de 7 sivil öldürüldü. Buna karşı ne yapılabilir noktasında bir arayış var. Kürt halkının önce güven duyacağı bir ortam oluşmalı. İnsanları katledenler yargılandığı sürece barış açığa çıkabilir.
Ancak yine de yaşanan süreç bundan önceki yaşanan çatışmalı süreçle aynı değil. Bir önceki dönemde devletin inkar ve asimilasyon politikası vardı. Bugün ise bir iktidar kavgası var. 'Başkanlık sistemi olsaydı kaos olmazdı' diye kendileri söylüyor. Polis, asker, gerilla, halk bunun bir iktidar savaşı olduğunu görüyor. Bunun içindir ki bu çatışmalar halen daha çok büyümemiş. Hâlâ durabilir bir konumda duruyor. Barış hâlâ kimseye uzak değil. Bu savaşla halkların birbirini boğazlaması isteniyor. Ancak bu savaşı yine durduracak olan halklardır. Özellikle Türk halkının devletten hesap sorması lazım. Buradaki haksızlıklara Türk halkının direnç göstermesi gerekiyor ki barış doğru bir yolda ilerleyebilsin.


ŞİDDET EKONOMİYİ CİDDİ ŞEKİLDE SARSIYOR

Şah İsmail Bedirhanoğlu
(DOGÜNSİFED Yönetim Kurulu Başkanı):  

Çözüm süreci önemli ve değerliydi. Çözüm süreci Kürt halkının taleplerini karşılamaktan uzak bir süreçti belki ama çatışma olmaması ve kan akmaması insanların ölmemesi kan akmaması gibi bir durum vardı. Bu önemliydi. Çatışmaların olduğu yerde demokratik siyasetin önü kapanıyor. Müzakere süreçleri ve tarafların istekleri görünmez oluyor. Daha görünür olmak için özellikle bu çatışma ortamına son verilmeli ve taraflar üsluplarına dikkat etmelidir. Bu süreçte çatışmaların bitmesi barış için ilk adım ve kazanımdır. Hatta bu noktada PKK tek taraflı ateşkes bile yapmalıdır. Savaş isteyenler ile barış isteyenlerin net olarak ortaya çıkması bu şekilde anlaşılacaktır. Ölümlerin olduğu yerde ekonomiyi düşünmeyi ayıp sayıyoruz ama diğer yanıyla çatışma ve şiddet ekonomiyi ciddi bir şekilde de sarsıyor. O nedenle vakit kaybetmeden bir an önce çatışmalı ortamın berhava edilmesi ve stratejik bir hamle yapılarak müzakerelere başlanması gerekiyor.


BU SAVAŞ SARAY TARAFINDAN YAPILIYOR

Özge Yurttaş (DİSK Basın-İş Genel Sekreteri):

Bu savaş saray tarafından yapılıyor ve siyasi kaygılarla planlanmış bir savaş. Barışın kazanılması için savaşın yarattığı tahribata karşı ortak mücadele edilmeli. Bu savaş, toplumda ayrışmalara neden oluyor, toplumsal ayrışmayı gidermek için emek örgütlerinin ortak mücadele etmeleri, ses çıkarmaları gerekiyor. Bu bağlamda ortak mücadele hakkının da gelişmesi gerekiyor.


SAVAŞTAN KURTULMAMIZIN YOLU BARIŞMAKTIR

İsmail Hakkı Demircioğlu
(Müzisyen):

Barışın kazanması için paylaşabilmeyi becerebilmeliyiz, paylaşmak istemeyenler savaşırlar. Acıyı sevinci, varı, yoku her şeyi paylaşanlar savaşmazlar ve mutlu olurlar. Savaştan kazananlar, savaş olsun isteyen çok küçük azınlıklardır. Savaştan kurtulmamızın yolu barışmaktır. Barışmak. Barışmak. Barışmak.

Evrensel'i Takip Et