Barış Forumu: Çözüm annelerin 'Barış Bloku'nda

Aydınlara, akademisyenlere, gazetecilere sormaya devam ediyoruz: Türkiye’nin içine sokulduğu savaşa karşı, barışın kazanılması için sizce neler yapılmalı?

Barış Forumu: Çözüm annelerin 'Barış Bloku'nda

Barış Forumu: Barışı kazanmak için ne yapmalı?

Aydınlara, akademisyenlere, gazetecilere sormaya devam ediyoruz: Türkiye’nin içine sokulduğu savaşa karşı, barışın kazanılması için sizce neler yapılmalı?

ÇÖZÜM ANNELERİN 'BARIŞ BLOKU'NDA

Celal Başlangıç (T24 Yazarı)

Yaşadığımız günlerde en çok sorulan şu:
“1990’lı yıllara geri mi dönüyoruz?”
Bu sorunun yanıtı hem “Evet”, hem de “Hayır”dır.
Evet, çünkü AKP iktidarı “Kürt sorunu” karşısında izlediği “çözüm süreci” çizgisinden ayrılarak, 1990’lı yıllarda devletin “sorunu sopayla çözme” refleksine geri döndü.
Hayır, çünkü artık Kürt halkı 1990’lı yılların çok ötesinde bir örgütlülük, siyasal ve ulusal bilinç düzeyine sahip.
Hayır, çünkü PKK o dönemin diliyle “üç buçuk eşkıya” durumunun çok ötesine geçmiş, Ortadoğu’da uluslararası düzeyde bir aktör, tecavüzcü IŞİD çetelerine karşı savaşan tek seküler güç haline gelmiştir.
Hayır, çünkü Kürt siyasal hareketi sadece Kuzey Kürdistan’daki bazı kentlerden bağımsız birkaç milletvekili çıkartan bir siyasal yapı olmanın çok ötesine geçmiş, parlamentoda MHP ile aynı sayıda, tam 80 milletvekiliyle temsil edilen bir güce ulaşmıştır. Hatta, İstanbul’da, MHP’yi dördüncü parti konumuna itmiş ve üçüncü parti olmuştur.
Hayır, çünkü artık Türkiye’nin batısındaki demokratlar, sosyalistler 1990’lı yıllarda Kürt sorununu görmemek için kuma gömdüğü kafasını çoktan çıkarmış, başlatılan savaşa karşı hemen Barış Bloku kurup meydanlara çıkmıştır.
İşte bütün bu pazılın parçaları arasında tek bir eksik kalmıştır. O da özellikle iktidar medyasının, savaş medyasının etkisi altında kalıp hâlâ daha yaşanan sorunu kavramamış olan Türkiye’nin batısındaki yurttaşların barış için inisiyatif alması.
Bu da ancak halkın gerçekleri öğrenme hakkının bütün enstrümanlar kullanılarak, gerçeklerin Türkiye halkına aktarılması ve AKP ile MHP’nin oluşturduğu “savaş bloku”na karşı geniş bir yurttaş kitlesini “Barış Bloku”nun aktif katılımcısına dönüştürmektir.
AKP iktidarının başlattığı savaş sürecinde ölen asker ailelerinin “yeter artık”, “vatan sağ olsun, demiyorum”, “Tayyip kendi çocuklarını önce askere göndersin” şeklindeki tepkileri Türkiye için yeni bir durumdur.
Vietnam savaşının aslında bittiği tarih, ABD’li asker ailelerinin Beyaz Saray’ın önünde barış için gösteri yaptığı gündür.
Türkiye’de de asker annelerinin “Artık yeter” diye alanlara çıktığı gün Türkiye gerçek, adil ve kalıcı barışına ulaşacaktır.


BASKILARA RAĞMEN ÖRGÜTLENME KAPSAMI GELİŞTİRİLMELİ

Yrd. Doç. Dr. Nil Mutluer:

Esasında bu sorunun bir cevabı var: Siyasiler kişisel hırslarını bir kenara bırakıp barış, çoğulculuk ve özgürlük çerçevesinde toplumsal kesimleri dışlamadan, dışlanmışlardan özür dileyip zararlarını telafi ederek -edilebildiği kadar- yola devam etmeliler. Türkiye’de bu olamadığı, daha doğrusu sadece bazı partiler bu yaklaşımda olduğu için yapılması gerekenleri tek tek sıralayalım. Öncelikle şiddet koşulsuz olarak durmalı. Siyasetin 7 Haziran’da seçilmiş meşru meclis ile devam etmesi ve barışın öncelikli gündem olması sağlanmalı. Devlet Suruç’tan bu yana meydana gelen tüm sivil, polis ve asker ölümleriyle ilgili adaletli ve kapsamlı bir soruşturma yürütmeli ve sonuçları kamuoyu ile paylaşmalı. Terörle mücadele operasyonları kapsamında hayatını yitirenler de bu soruşturmanın kapsamında olmalı. Yine terörle mücadele operasyonları kapsamında gözaltına alınanların ve kötü muameleye maruz kalanların akıbetleri net bir şekilde açıklanmalı. Gereksiz göz altına alınmalar ve kötü muamele durmalı, göz altındakilerin süreçleri saydam bir şekilde devam etmeli. Ötekileştirilen sol ve özgürlükçü gruplara yönelik ayrımcı dil durmalı. Medya ve iletişim özgürlüğüne saygı duyulmalı. Hiçbir yayın organı -Evrensel, Özgür Gündem vb.- siyasi görüşünden ötürü ötekileştirilmemeli. Örgütlenme, ifade ve eylem yapma özgürlüğüne saygı duyulmalı. Şimdiye kadar devletin sınır ötesi operasyonunun IŞİD’den çok YPG’ye yönelik olduğu gözlemlenen bir durum. Bu operasyonlar durmalı. IŞİD’in şiddet faaliyetleri ile ilgili toplumu tatmin edecek müdahaleler yapılmalı. PKK kendi adına yapılan şiddet faaliyetleri ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapmalı, bunu toplumla paylaşmalı ve durdurmalı. Savaş, korku ve tehdit ortamı ile daha da meşru ve normal hale gelen cinsiyetçi şiddet durdurulmalı. Kadın cinayetleri ile ilgili yasalar ertelenmeden çıkartılmalı. Çocuklara yönelik şiddet, ayrımcılık ve cinsel suçlarla ilgili kapsamlı bir mücadeleye girilmeli. Siyasi cinsiyetçi, etnik, dini vb. ayrımcı ve şiddet dillerinden ve eylemlerinden dolayı özür dilenmeli ve tüm partiler tarafından kınanmalı. Yıllardır birbirine öteki olarak konumlanan tarafların bir araya gelmesi için toplumsal çalışmalar yapılmalı. Her ne kadar mesele Türk-Kürt, dindar-laik, kadın-erkek  vb. kimlik kategorileri içerisinde sunulmaya çalışılsa da unutulmamalı ki, bu savaş/gerilim bir zihniyet savaşı. Bu minvalde barış, özgürlükler ve dengeli bir yaşam için bir araya gelenlerin tüm baskılara rağmen örgütlenme ağlarının kapsamı geliştirilmeli.


DEMOKRASİ OLMADAN BARIŞ GELMEYECEK

Sennur Sezer (Şair-Yazar):

Şu anda elimizdeki tek demokratik olanak seçimler.

Aydınlara düşen, halka demokrasiyi anlatmak. Aydınların elinde barışa katkı sunmasının tek yolu; söz ve yazı. “Her şehit için bir HDP’li vekil” diyenlere karşı barışı savunan bir cephenin oluşması gerekli.

Sosyal medya, bu açıdan oldukça önemli. Son olarak, barışa ulaşmak için demokrasi mücadelesi verilmeli.

Demokrasi olmadan barış gelmeyecektir, demokrasi olmadan insan haklarından söz edemeyiz, demokrasi olmadan söz hakkından söz edemeyiz.


ELİMİZİ BİR PARÇA BARIŞ İÇİN UZATMALIYIZ

Burhan Sönmez (Yazar):

Ortadoğu geri dönülmez bir savaş girdabına girmişken, mutlu bir geleceğe ulaşmanın yolunun hâlâ savaştan geçtiğini düşünen varsa, aklı tutulmuş demektir. Birileri biz bütün bir ülke olarak böyle bir akıl tutulmasına yakalanalım diye elinden geleni yapıyor. İnsanlığımızı unutalım istiyorlar. Kazanan biz olmayacağız. Suyun başını tutanlar, kan sıcağında bile serin hayat yaşayanlar kazanacak. Biz ölülerimizi sayarken, onlar günden güne artan paralarını sayacaklar. Ve daha çok acı çekmemiz için ellerinden geleni yapacaklar.
Ölüler kazanamaz! Biz daima kaybeden tarafta olacağız. Bundan da gocunmayacağız. Yalnızca keder yüklenerek ve alacakaranlıkta dalgın dolaşarak, ışığın hâlâ tükenmediğini, insanlık için hâlâ bir yol bulunduğunu anımsatmaya çalışacağız. Ama kim inanacak bize? Bugün bize kim inanıyor?
Bunu bile bile yan yana duruyoruz, durmalıyız. Bir tarafta sayımız azalırken, diğer tarafta sayımız çoğalıyor, çoğalmalıyız. Hayata inanmalı, gazetelerin manşetlerine öfkelenmeliyiz. Bir yanda acılı bir ses duyduğumuzda başımızı öteye çevirmek yerine, acıya doğru bakmalıyız. Metroda, otobüste ve işte, her şeye rağmen insanların yorgun yüzünde bir tebessüm işareti aramalıyız. Sokakta dilenen insanlar gibi dilenmeli, önümüzden geçen herkese elimizi bir parça barış için uzatmalıyız.
Şiddet ancak şiddetle geriletilir, derler. Kan ancak kanla temizlenir de derler. Hayır, başka bir yol bulunmalı, demeliyiz. Biz yeni bir ruhun, başka bir insan ruhunun peşine düşmeliyiz. Her gün ölen ama yeniden dirilen, bir çocuğun gülüşünden ve bir kadının iç çekişinden beslenen bir ruhun... çiçekler gibi kolay ezilen ama her mevsim toprakta yine rengarenk açabilen bir ruhun...


EVLAT...

Murat Sabuncu (Cumhuriyet Gazetesi Haber Koordinatörü ve Yazarı):

Nerede yaşadığı...
Şehir, kasaba, dağ...
Ona ne diye hitap edildiği...
Asker, polis, gerilla...
Üzerinde ne olduğu...
Üniforma, bot, mekap, parka...
Bunlar teferruat aslında...
Barışın tarifi uzun değil kısa...
Benim evladım senin evladın...
Senin evladın benim evladım...
Barışa giden yolda...
Evlâtlara sahip çıkacağız...
Sadece kendimizinkilere değil...
Hepsine...


TOPLUMSAL BARIŞA DUYARSIZ KALAMAYIZ

Ferhat Hançer
(Yeşil Gerze Çevre Platformu Yöneticisi):

Biz çevre mücadelesi veren bir platformuz ancak toplumsal barışa karşı duyarsız da kalamayız. Toplumsal barışın sağlanması için bütün kuruluşlara önemli görüşler düşüyor. Biz de platform olarak her zaman bunu savunuyoruz. Çevre mücadelesi verirken aslında doğaya karşı açılan savaşa da karşı fiili bir mücadele verdik.  Bunlar doğanın bozulmaması, hayatın devam etmesi açısındandı. Aynı mücadeleyi de ülkenin de içine sokulmak istediği savaşa karşı da vermeliyiz.

Evrensel'i Takip Et