19 Ağustos 2015 04:33

Forum: Barışı kazanmak için ne yapmalı?

Bu forum, tek bir soruyu çeşitli kurum temsilcilerine, aydınlara, akademisyenlere, sanatçılara, gazetecilere sorarak Türkiye’deki barış arayışına ve mücadelesine katkı sunmayı amaçlıyor.

Paylaş

Türkiye bir süredir, yeniden çatışmalı bir ortamın içine itildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Kürt sorununun silahların sustuğu bir ortamda çözülmesine ilişkin müzakerelerin sürdüğü bir ortamda, taraflar arasında gerçekleştirilen Dolmabahçe Protokolü’nü tanımadığını açıklaması
gerilimli bir dönemin habercisiydi. Gerçi gerilim siyasal hayatımızın dışında değildi ama, bu durum yeniden silahların konuşabileceği, yeniden ölümlerin gündeme geleceği bir tabloya işaret ediyordu. Bu gerilimli ortamda gidilen 7 Haziran 2015 seçimlerinde, Erdoğan’a karşı ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ söylemini öne çıkaran HDP yüzde 13’lük bir oy ile barajı aşarken, AKP’nin tek başına hükümet kurmaya yetecek bir desteği bulamaması AKP’nin etkili isimleri tarafından ‘kaosun habercisi’ olarak yorumlandı. Şu anda Cumhurbaşkanı Başdanışmanı olan TBMM Anayasa Komisyonu Eski Başkanı Anayasa Profesörü Burhan Kuzu, 7 Haziran 2015 günü, seçim sonuçlarının belli olmasının hemen ardından twitter hesabından şunları yazdı: “Evet seçim bitti Millet kararını verdi.Ya istikrar ya kaos dedim;Millet kaosu seçti hayırlı olsun.”
Ardından Türkiye yavaş yavaş çatışmalı günlere geri döndü. Kobanê’nin yeniden inşasına katkı sunmak için Suruç’a gelmiş olan SGDF’li gençleri hedef alan bombalı intihar saldırısı sonrası 32 kişi yaşamını yitirirken, çok sayıda kişi yaralandı.
Türkiye’nin ABD ile girdiği yeni anlaşmaya bağlı olarak IŞİD’e karşı mücadeleye dahil olacağı açıklanırken, Türkiye’nin art arda Kandil’i bombalaması ve içeride de muhalefete dönük operasyonlar zincirinin başlatılması, Barış Bloku ve çeşitli demokratik kurumların barışçıl eylemlerinin dahi yasaklanması, OHAL uygulamalarının çeşitli pratiklerinin devreye sokulması, hızla 1990’lı yıllarla kıyaslanan bir tabloyu ortaya çıkardı. Art arda gelen ölüm haberleri barış taleplerini baskılayacak kadar öne çıktı.
Bu sürecin Cumhurbaşkanı ve siyasal iktidarla birlikte, başka sınıfsal, siyasal ve bölgesel etkenleri olduğa da kuşkusuzdur.
Şimdi Türkiye’nin yeni bir ‘erken seçim’ ya da ‘tekrar seçimi’ tartıştığı bir dönemde, silahların sustuğu ve barışın sesinin yükseldiği, demokratik çözüm önerilerinin öne çıktığı bir döneme ihtiyaç olduğu konusunda pek çok kesim birleşiyor.
Peki bunu nasıl başarabiliriz?
Bu forum, tek bir soruyu çeşitli kurum temsilcilerine, aydınlara, akademisyenlere, sanatçılara, gazetecilere sorarak Türkiye’deki barış arayışına ve mücadelesine katkı sunmayı amaçlıyor.

Türkiye’nin içine sokulduğu savaşa karşı, barışın kazanılması için sizce neler yapılmalı?


Hemen sonuç verecek bir reçete yok
Aydın Engin (Cumhuriyet ve T24 Yazarı)

Sorulan eğer bir reçete, hem de hemen sonuç verecek bir reçete ise böyle bir reçete yok. Varsa bile ben bilmiyorum.
Savaşan iki siyasal güç var.
Bir yanda devletin dizginlerini elinde tutan ve devlet gücünü kullanabilme iktidarına sahip AKP, karşısında da Kürt siyasal hareketinin askeri kanadı.
AKP iktidarına dönüp “Durdurun bu kanı. Savaş çözüm değil. Bu savaşın kazananı olmaz ve olmayacak. Eruh 1984’den bu yana yaşanan 30 yıl hepimize bunu öğretti. Oysa barış hâlâ mümkündür ve kazanılabilir” demenin bir anlamı yok. Anladığım kadarıyla AKP (Tayyip Erdoğan diye de okunabilir) Türkiye sınırlarının da dışına taşan, Ortadoğu’yu kapsayan, ekonomik olarak petrol, siyasal-dinsel olarak Sünni kardeşliği, dayanışması temelinde bir büyük hedefi önüne koymuş. Neredeyse durup dururken çözüm masasını devirmesinin ve savaşı başlatmasının başka açıklamasını yapamıyorum. Barış umurunda değil ve barış çağrılarına da kulakları tıkalı. Dolayısıyla AKP ile  nefes tüketmenin anlamı yok.
Kürt siyasal hareketinin askeri kanadına, yani PKK’ye gelince… Kandil’de söz ve karar sahibi olanların sözlerinden, açıklama ve demeçlerinden anlayabildiğim kadarıyla onlar da savaşı tercih etmiş durumdalar. Bir yandan “Gerilla henüz elini tetiğe koymadı” derken, bir yandan da “Bunlar misilleme eylemleridir” demenin ve hepsinin üstüne de “Barış sürecine önem veriyoruz ve Newroz 2013 hedeflerine bağlıyız” açıklamalarında tutarlı bir yan göremiyorum. Belki de Kürt siyasal hareketinde parlamenter mücadelenin belirleyici ağırlık taşımasını istemiyorlar.
Bütün bunlara bakıldığında “savaşa karşı barışın kazanılması”nda hemen sonuç verecek bir reçete yok. Keza basın açıklaması, yürüyüş, miting, imza kampanyası gibi hem aşınmış, yıpranmış dahası etkisini yitirmiş eylem modelleriyle oyalanmak da kanımca akıl kârı değil.
Bu sonbaharda yapılacağı hemen hemen kesinleşmiş olan “tekrar seçim”e şimdiden hazırlanmak kanımca barışı kazanmanın da tek yolu. Kapı kapı, ev ev, sokak sokak çalışılacak bir hazırlıktan söz ediyorum.


İnsan sağ olsun
Neşe Yaşın (Şair)

Türkiye’de devletin her türlü muhalefeti şiddet ve komplo ile bastırma geleneği var. Bu yüzden başka ülkelerde hükümet devirecek, devrime yol açabilecek büyük kalkışmalar dahi başarıya ulaşamıyor. Parlamentoda alınan bir sonuç bile şiddetle geriletilebiliyor. Peki, toplum neden buna yeterince tepki göstermiyor? Şiddet toplumda bir çeşit meşruiyet kazanmış, kültüre içselleştirilmiş durumda çünkü... Ülkenin kahramanları şiddetle özdeşleşmiş. Bu paradigmanın değişmesi, barışın kahramanları kavramının benimsetilmesi gerek öncelikle. Çatışma kültürünün yerini barış kültürüne bırakması için uzun erimli bir çalışmaya gerek var.
Bugün için en acil olan silahların susması. Andre Malreaux, Franco faşizminin gençleri ölüme sürüklediği “Bir insan hiçbir şeydir”  sloganına karşı şöyle demişti: “Hiçbir şey bir insan değildir” Tek bir gencin hayatının bile her şeyden önemli olduğunu topluma hatırlatacak güçlü bir slogana ve geniş bir kampanyaya ihtiyaç var. Aklıma gelen birkaç slogan şöyle: İnsan sağ olsun,  Vatan insandır, Savaşa gitme oğlum, Yaşasın barışın kahramanları.


Savaş emekçilerin haklarını geri götürüyor
Lami Özgen (KESK Eş Genel Başkanı)

Her şeyden önce daha önce süregelen çatışmazlık süreci, çatışmazlık ortamı sağlanmalı. Silahlar susmalıdır. Kürt sorununun barışçıl, demokratik çözümüne başlayıp devam eden müzakere süreci daha şeffaf ve geniş kesimlere açılacak şekilde devam edilmelidir. Ve aynı zamanda yani taraflar kalıcı çözümün hayata geçmesi için özveride bulunmaları lazım. 7 haziran öncesi ve 8 haziran sonrası oluşan tablolar gerekçe gösterilerek tekrar yeniden iktidar olmanın aracı olmaktan çıkarılmalıdır bu çatışmazlık süreci. Özellikle seçim sürecine heba edilen diyalog ve çözüm süreci doğal olarak meydana gelen ölümlerden kaynaklı toplumun değişik kesimlerini tekrar karşı karşıya getirme ve tekrar şiddeti, kin ve nefreti öne çıkarmaktadır. Buna karşı özellikle siyasi irade, hükümet, AK parti, biraz daha aklıselim davranmalıdır. Yani barış süreci, Kürt sorununun çözümünü sadece kendilerini ilgilendiren bir durum olmaktan çıkarmaları lazım. Çünkü kendilerine endekslenen bir yaklaşımları var. Bu yaklaşım doğru değil. Bu sorun bu ülkenin sorunu, bütün yurttaşların, bütün kesimlerin ortak sorunudur. İktidar ilişkisinden kaynaklı olarak tek başına iktidar olamamanın hesabı ve faturası barış süreci üzerinde yapılmamalıdır. Barış bu ülkede bütün kesimlerin, bütün ötekilerin haklarıyla eşit bir şekilde bir arada yaşamasının umudu ve teminatıdır. Böyle algılanması lazım. O yüzden toplumun bütün kesimlerinin bir kere şiddet dilinden, nefret dilinden uzak durmalarını ve özellikle bu süreci başlatan aktörlerin alternatif önerileri öne çıkarmaları gerekir diye düşünüyorum. Ve aynı zamanda da taraf olan Kürt hareketinin bu dönemdeki yönelimi açısından, yani müzakerelerin yürütüldüğü İmralı Adası’nda Sayın Öcalan’a yönelik tecrit, engelleme, görüştürmeme gibi yaklaşımlar da son bulmalıdır. Çünkü tecrit, engelleme ve benzeri yaklaşımlar bu sürece hizmet etmiyor. Tam tersine bu süreçte çatışmanın derinleşmesine sebep olan temel olgudan biridir diye düşünüyorum.
Sonuçta 30 yıllık savaş emekçilerin ekonomik, sosyal, demokratik haklarını geri götürmüştür. Ve aynı zamanda emekçiler bu savaşta can anlamında da bedel ödemişlerdir. Ve yine bu savaşta ölen bu ülkenin çocukları, emekçi halk kesimlerinin çocukları oldukları için bir bedel ödemişlerdir.


Toplum savaş mağdurlarının ortak paydasıyla harekete geçirilmeli
Hakan Tahmaz (Türkiye Barış Meclisi Sözcüsü)

Her şeyden önce savaş ortamından çıkış için muktedirler, duygularını, ihtirazlarını ve hırslarını aklın önüne geçirme haline son  ve  Türkiye’nin normalleşmesine izin vermeliler. Savaş halinin derinleşme eğilimi gösterdiği bu günlerde çözümün siyasal muhatabının yerinde artık yerler esiyor. Savaşı durdurmak barışı inşa etme süreci aynı zamanda barışın siyasal öznesinin/muhatabının ortak çıkarması/çıkarılmasıdır.
Önce Çözüm sürecinde masanın devrildiği noktaya dönmek gerek. Bu, çatışmasızlık, görüşmeden müzakereye geçilmesi için İzleme Heyeti’nin oluşturulması ve Abdullah Öcalan ile siyasal görüşmelerin başlatılması noktasıdır.
Türkiye’nin hızla çatışmasızlığa yeniden dönmesi gerek. Bunu ancak ölenin ve öldürenin kimliğine bakmadan ölümlere isyan ederek başarabiliriz.  Asker ve polis yakınları “Vatan sağ olsun” sloganının arkasına gizlenerek acılarını gizlememelidir artık. Yeter demeliler. Bu anlayışın sorgulanmasının zamanı geldi de geçiyor. Ölenlerin ve öldürenlerin kimlerin,  hangi gayelerine hizmet ettikleri irdelenmeli.  Savaşı, savaşa katılanların yakınları, aileleri sorgulamadığı sürece muktedirler bu kirli oyunu oynamaya devam ederler. Kısaca savaşı savaşların isyan duygusu durdurabilir.
Toplum,  savaş mağdurlarının ortak paydasıyla harekete geçirilmelidir. Savaşı vicdan hareketi durdurur. Kalıcı barış, adaletli çözüm ile inşa edilir. Kürt sorununun demokratik çözümü, sivil toplumun ve demokratik siyasetin edilgen pozisyondan çıkması ve etkin konuma geçmesiyle mümkün olur. Genel bir ilkedir barışı savaşanlar yapar. Ancak savaş karşıtlarının izleyici olduğu adil ve kalıcı barışın gerçekleştiği görülmüş değil. Savaşanları barışa mecbur bırakan veya ikna eden demokratik siyasetin etkin ve etkileyici olmasıdır. Örgütsüzleri, bugüne kadar savaşa doğrudan veya dolayı destek verenleri, izleyenleri barış hareketine katmanın yöntem ve yolları yaratılmalıdır. Yeni mücadele biçimleri ve yöntemleri geliştirilmelidir. Toplumu etkileyenleri etkilemeye öncelik verilmelidir.
Siyasi aktörler ve medya toplumdaki Kürt düşmanlığını kışkırtıcı, ayrımcı, milliyetçi, ırkçı ve nefret söylemini terk etmelidir.  HDP’yi şeytanlaştırma çabaları demokratik siyaset ve mücadele kanallarının tıkanması sonucunun ortaya çıkmasına vesile olacak nitelikte tehlikeli ve yanlış bir tutumdur. Çatışmacı ve ayrımcı siyasetin, ülkenin OHAL ülkesine dönüşmesine yol açtığı görülerek bu yoldan muktedirlerin geri dönmesi sonucunu doğuracak bir mücadele hattı örülmelidir.
Barış hareketi, bugüne kadar geliştirilmiş olan mücadelenin içinde kristalize edilecek somut  ve gerçekleşebilir talepler etrafında örülebilir. Bugünkü koşullarda ülkemizde demokrasi ve barış ikiz kardeş olmuştur.
Ortak olarak acil; ellerin tetikten çekilmesi ve eylemsizliğin sağlanması;
İzleme Heyeti’nin hemen oluşturulması;
Yeni hükümetin Kürt sorununun demokratik ve adil çözümünü perspektife, çözüm politikasını net, anlaşılır ve açık bir programa kavuşturması;
Partilerin eşit katılımı ile TBMM’de özel yetkilerle donatılmış Meclis çözüm grubu oluşturulması;
Kürt sorununun siyasal ve sosyal tüm taraflarıyla iş birliği geliştirilmesi;
Müzakerenin, yasal ve kurumsal yapılarının oluşturulması,
Önceki dönem çıkarılan 6551 sayılı Çözüm Yasa’sının demokratik muhtevaya kavuşturulması talep edilmelidir. Barış mücadelesi bu eksende geliştirilmelidir.

ÖNCEKİ HABER

Sur Belediyesi'nde 'öz yönetim' gözaltıları

SONRAKİ HABER

Silvan ve Lice'de sokağa çıkma yasağı kaldırıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...