08 Temmuz 2015 12:54

Korkmadan yaşamak mümkün

Bu sohbetimizden çıkardığımız şeyler sonuçlar oldu elbette kendimize... Tacizle başlayan saldırının sonunu ölüm yazanlar, bu ölümlere göz yumanlardı. Katledilen kadınlar için fıtrat açıklamaları yapanlardı. Her bir kadının öldürülmesinin ardından gelen yeni ölümün, dün son olmadığı gibi bugün de son olmayacağını biliyoruz. Sonra Korkmadan yaşamanın mümkün olduğunu anlatmaya başladık birbirimize.

Paylaş

Buse TURGUT
Merve YILDIRIM
Bursa

Panayır Mahallesi'nde, genç kızlarla bir araya geldik. Art arda yaşanan bizim yaşlarımızdaki gencecik kadınların ölümünde duraksayıp, şöyle derinlemesine sohbet etme ihtiyacı hissettik… Kadın olmanın zorluklarından başladık sohbete. En büyüğümüz daha yirmisinde. Bindiği minibüste iki kişinin tecavüzüne uğrayarak bedeni yakılıp denize atılan Özgecan'ın yaşındayız, onsekizinde tecavüze uğrayıp boğularak öldürülen ve kanala atılan Cansu Kaya'nın yaşındayız.
Sokakta her an arkadan bir el omzumuza dokunacakmış korkusuyla yürüyüşlerimiz, minibüslerde şoförle yalnız kalacağız diye iki bazen üç durak önce inişlerimiz, annelerimizin pencere önlerinde, kapı ağızlarında bekleyişleri… Korkuları…
Tansu'nun, Özge'nin, Duygu'nun, Berna'nın, Buse'nin, Handan'ın ağızından dökülen en sık cümle buydu işte. Korkuyoruz… "Yaşıtlarımızın katledilişinden bize miras kalan bu korku" diyor Tansu. O bir fabrikada çalışıyor, 20 yaşında. "Ailelerimiz korkuyor dolayısıyla da kısıtlıyorlar bizi. Bazen işten çıkınca yolda yürürken telefonla konuşuyor gibi yapıyorum ya da gerçekten birilerini arıyorum. Münevver Karabulut cinayetinden beri ailem korkuyor. Sadece ailem de değil ben de korkuyorum. Kolay değil gözün arkada yürümek. Adımlarını sık sık koşarcasına atmak. Çıt sesinden korkmak…"  "En basiti dershanede erkek hocalardan etüt almaktan korkuyorum." Diyor Handan. Sonra anlatmaya başlıyor kızlar, yaşanan tecavüzlerin, katliamların hayatlarında neleri değiştirdiğini, güvensizliğin hayatlarına nasıl yerleştiğini, korkuyla tanıştıklarını...
SIRA HANGİMİZDE?
Düşünsenize hiç tanımadığınız birisi kendi işine geldiği gibi sizi parçalara ayırıp canının istediği şekilde ölümünüzü gerçekleştiriyor. Çöplükten ya da denizden topluyorlar cansız bedeninizi. Cezası çok basit; 6 ay yatıp çıkıyor suçu işleyen. Böyle buyurdu çünkü yasalar, yasaları yazanlar.  Ülke bu durumu elbette ayıplıyor. Vahlar, tühler diz boyu. Kadınlar ayağa kalkıyor lanet ediyorlar hep bir ağızdan, sisteme, ataerkile, erkeğe bu rahatlığı sağlayan yasalara. Ama çok geçmiyor aradan Cansu ölüyor, Ayşe, Fatma… Sıra kimde?
Bu sohbetimizden çıkardığımız şeyler sonuçlar oldu elbette kendimize... Tacizle başlayan saldırının sonunu ölüm yazanlar, bu ölümlere göz yumanlardı. Katledilen kadınlar için fıtrat açıklamaları yapanlardı. Her bir kadının öldürülmesinin ardından gelen yeni ölümün, dün son olmadığı gibi bugün de son olmayacağını biliyoruz. Sonra Korkmadan yaşamanın mümkün olduğunu anlatmaya başladık birbirimize. Kâğıdı kalemi ele alıp öyle değil efendi böyle diyebilmenin mümkün olduğunu. Mücadelenin, birliğin kazandırdıklarını daha da kazandıracaklarını… Sohbetimize her ne kadar olumsuzluklar üzerinden başlamış olsak da kendimizce güzel şeyleri konuşarak getirdik sonunu.


BİZE GÖRE BÖYLE!

Kızgınız zaten konuştukça laf lafı açıyor; sohbetimiz  sürüyor. Kızların konuşmalarından öne çıkan vurgular aklımızda kaldığı kadarıyla şöyle oluyor.
Tansu: "Kadınlara yalnızca seks objesi olarak bakıyorlar. Kadına uygulanan şiddete önlem alınmıyor. Bunların önüne geçmek için çaba harcanmıyor. "
Berna: "bunu yapanlardan birini alıp sallayacaksın meydanda bak bakalım başka birisi cesaret edebiliyor mu?" derken Buse başka şekilde bir çözümden bahsediyor  "Çözüm değil bu. Yasal olarak korunuyor erkek. Tecavüzün önünü açan bizzat devlet eli. Kadın cinayetlerinde, devletin rolü büyük. Kadın cinayetlerinde uygulanan cezaların çok hafif olması devletin kadına bakışını ve kadını önemsemediğini gösteriyor." Duygu da Buse'ye katılıyor "Haklı Buse. Müebbet almalılar. Ben ruhen bile özgür değilsem, korkuyla yaşıyorsam onlar yüzünden, onlar bu kadar kolay özgür dolaşamamalı sokakta. Geçmişten bugüne dek kadınlara ne yapıp ne yapamayacağını erkek söylüyor. Hizmet edip, çocuk bakmakla sınırlandırılıyor kadın."
Özge: "küçücük çocuğa annesi uzun çorap giydiriyor. Çocuğunu kapatmaya çalışıyor. Korkuyor yaşanan cinayetlerden. O da biliyor katillerin ortalıkta elini kolunu sallaya sallaya dolaştığını."

 

ÖNCEKİ HABER

Bir baba, bir çocuk, bir de iktidar

SONRAKİ HABER

Madımak hala yanıyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...