05 Temmuz 2015 04:21

‘Hayır’ Yunan halkının önüne yeni bir yol açabilir

Bugün Yunanistan’ın toplam borç stoğunun yüzde 78’i Troyka’ya ait durumda. Bu nedenle de borcun büyük bölümünün piyasalarda fazla bir dalgalanma yaratmaksızın azaltılarak yeniden yapılandırılması mümkün. Ne var ki amaç Yunanistan ekonomisini toparlamak değil. Daha ziyade, diğer borçlu Avrupa ülkelerine bu konuda tavizsiz olunacağı yönünde sert bir mesaj iletmek.

Paylaş

Murat BİRDAL

Bu yazıyı okuduğunuz saatlerde Yunanistan halkı sandık başında ülkenin ekonomik geleceğini oyluyor olacak. Kamuoyu araştırmalarına baktığımızda ülkenin tam ortadan ikiye bölündüğü göze çarpıyor. Kiminde evet, kiminde ise hayır az bir farkla önde gözüküyor. Yine araştırma sonuçları halkın halen Avro’da kalma konusunda ısrarlı olduğunu gösteriyor.

Daha 2010 yılında Troyka programının Yunanistan’ın sorunlarını çözemeyeceği ortadaydı. GSYH’nın yüzde 16’sına varan mali uyum dayatmalarına karşılık, IMF yetkilileri yüzde 5 gibi bir daralma sonrasında 2013 yılından itibaren Yunan ekonomisinin toparlanacağını öngörüsünde bulunurken aslında buna kendileri dahi inanmıyordu. Kurtarma paketinin görüşüldüğü IMF yönetim  kurulu toplantısında Arjantin, Brezilya, İran, Çin, Hindistan gibi ülkelerin temsilcileri bu konudaki şüphelerini açıkça vurgulamışlar, Yunan ekonomisinin sert bir şekilde daralmasıyla birlikte kamu dengesinin daha da bozulacağının altını çizmişlerdi. Beklendiği gibi de oldu. 2010 yılından bu yana kemer sıkma tedbirleri kapsamında kamu istihdamı yüzde 30 daraltıldı, ücretler yüzde 37, emeklilik ödemeleri yüzde 48 düşürülürken, tüketim harcamaları yüzde 33 azaldı.

Talepteki sert gerilemeye paralel olarak  Yunan ekonomisi yüzde 25 daraldı, işsizlik yüzde 25’in üzerine tırmanırken, genç işsizliği yüzde 60’ları buldu. Aynı dönemde borç/GSYH oranı da yüzde 35 arttı, yüzde 180’lere ulaştı. Bir ülkeyi iflasa sürüklemek için ne yapılması gerekiyorsa Troyka da onu yaptı. Dünya ekonomisinin krizden çıkmak, deflasyonist eğilimin üstesinden gelmek için genişlemeci politikalara yöneldiği bir dönemde istikrar tedbirleri altında istikrarsızlığı derinleştirdi, ekonomiyi çökerterek kamu dengesini daha da bozdu. Ekonominin hızla daraldığı bir ortamda faiz dışı fazlanın aşamalı olarak arttırılarak 2018 yılında yüzde 3.5 düzeyinde bir fazla hedeflenmesi çöküşü hızlandırmaktan başka bir anlam taşımıyor.
Dolayısıyla sadece iktisadi bir perspektiften bakıldığında Troyka’nın ısrarını anlamlandırmak mümkün değil. Stiglitz, Krugman, Sen gibi Nobel ödüllü iktisatçıların eleştirileri de bu noktada ortaklaşıyor.  Mesele daha ziyade ideolojik, en başından bu yana.

Troyka’nın Yunanistan’a verdiği şeklinde algılanan toplamı 252 milyar Avroyu bulan paranın yüzde 90’ı bankaların elindeki Yunan tahvillerinin alınması için kullanıldı.  Yani, kurtarma paketi aslına bakılırsa Yunanistan’ı değil, başta Fransız ve Alman bankaları olmak üzere kreditörleri kurtarmayı amaçlıyordu. Hatırlanacağı gibi o dönemde IMF başkanlığını sürdüren Strauss-Kahn’ın adı Fransız devlet başkanı adaylığı için geçmekteydi. Kahn gelecek planlarını da düşünerek, Avrupa dışından üyelerin itirazlarına rağmen Yunanistan’ın kotasının 32 katını bulan kaynak aktarımıyla Yunan tahvillerini elinde bulunduran Fransız bankalarını büyük bir krizden çekti, çıkardı. Merkel’in verdiği destek kararı da aynı şekilde Alman bankalarının çıkarlarını gözeterek alınmıştı.

YUNANİSTAN’IN ELİNİ KOLUNU BAĞLAMA HEDEFİ

Aslına bakılırsa bunun çok daha altında bir rakam ile doğrudan Yunan hükümetine kaynak aktarılarak Yunanistan ekonomisinin büyük bir darbe alması engellenebilir ve en azından kısa-orta vadede temerrüt olasılığı ortadan kaldırılabilirdi. Ama niyet bu değildi. Troyka özel kesimin borcunu devralarak finans sektörünün bu konudaki kırılganlığını büyük ölçüde ortadan kaldırdı, Yunanistan’ın daha büyük tavizler koparmasının önüne geçti ve politikalarını kolayca dayatacak bir pozisyon elde etti.

Bugün Yunanistan’ın toplam borç stoğunun yüzde 78’i Troyka’ya ait durumda. Bu nedenle de borcun büyük bölümünün piyasalarda fazla bir dalgalanma yaratmaksızın azaltılarak yeniden yapılandırılması mümkün. Ne var ki amaç Yunanistan ekonomisini toparlamak değil. Daha ziyade, diğer borçlu Avrupa ülkelerine bu konuda tavizsiz olunacağı yönünde sert bir mesaj iletmek. Özellikle Aralık ayında seçimlere gidecek İspanya’da Podemos’un muhtemel bir seçim zaferiyle kemer sıkma politikalarına muhalif cephenin genişlemesini önlemek. Yunan halkının artan yoksulluğuyla İspanyolların gözünü korkutmak, alternatif çıkış yollarının olmadığını göstermek.

Diğer yandan SYRIZA’nın referandum hamlesi dar alana sıkışan bir oyunu daha geniş alana yayarak yeni stratejiler geliştirme olanaklarını da barındırıyor. Bu zamana kadar Yunan halkının Avro içerisinde kalma konusundaki ısrarını iyi bilen IMF ve AB yetkilileri bu tehdidi kullanarak SYRIZA’nın halk nezdindeki desteğini geriletme çabasındaydı. Son ana değin görüşmeleri sürdürmekte ısrarlı davranan hükümet ise masayı erken terk etmeyerek seçmene tüm olanakların tükendiği mesajını vermeyi amaçladı. Şimdi de ülkenin temerrüde düşmesiyle ortaya çıkacak finansal sıkıntıların yükünü tek başına üstlenmemek amacıyla halk desteği arıyor. Eğer referanduma gitmeksizin temerrüt yolunu tercih etseydi, AB ve IMF ekonomiyi daha sıkıştırarak hükümeti kısa sürede düşürebilirdi. Mevcut tabloda ise referandumdan çıkacak bir hayır kararı, bu kez SYRIZA’nın, eli çok daha güçlenmiş bir şekilde masaya oturabilmesini sağlayacak. Tekrar masaya oturacaklardır diyorum, çünkü Almanya başta olmak üzere AB’nin Yunanistan’ı gözden çıkarması için henüz erken. Burada siyasi kaygılar ağır basacaktır.

SYRIZA’ya gelince, Avrodan çıkmanın kısa vadede ekonomiye büyük maliyetler getireceği bir gerçek. Mevcut kamuoyu araştırmaları da zaten bugün bu yönde karar alan bir hükümetin bir sonraki seçimlerde iktidar yarışı sürdürmesinin imkansız olduğunu gösteriyor. Ne var ki, uzun vadede Yunan ekonomisinin açmazdan kurtulmasının tek yolu da bu görünüyor. SYRIZA alternatifleri birer birer tüketerek, kamuoyunu bu yönde ikna etmek amacında ise referandum bu yönde önemli bir aşama olarak kabul edilebilir. Aksi takdirde tekrar tekrar aynı duvara toslayacaktır.

ÖNCEKİ HABER

İlk adım ‘Hayır’

SONRAKİ HABER

Pek Avrupaî bir darbe

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...