05 Temmuz 2015 03:42

Kamp Armen direnişi hepimizin

Paylaş

Alexis KALK*

6 Mayıs sabahı başlayan Kamp Armen yıkımı, Nor Zartonk, konuya duyarlı demokrat Tuzlalılar, pek çok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşunun alana gelmesi ile durduruldu. O ilk günden bu yana Kamp Armen’de adalet nöbeti aralıksız sürmekte.
Sistematik, devlet eliyle planlanmış ve örgütlenmiş bir imha politikası olarak soykırım, sadece fiziksel yok etmeyle sınırlı olmayıp etnik temelli asimilasyon ve yok etme amacıyla kültürel, ekonomik ve sosyal politikalarla tamamlanır. Bu bağlamda kilise, okul, hastane ve bunları besleyen vakıf akarları gibi Ermeni kamusal mülklerinin gasbı da soykırımın devamı niteliğindedir.
İşte 1915 Ermeni Soykırımı’nın büyük kıyım dönemi sonrasında Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağılmış olan “kılıç artıkları” ve onların çocukları kendi kültürlerini ve dinlerini öğrenecek ve yaşayacak koşullardan yoksun bırakılmışlardı. Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılmış olan ve sayıları binlerle ifade edilen Ermeni kilise, okul ve hastaneleri gasp edilmiş, yakılmış veya yıkılmıştı. 1950’lerden sonra İstanbul Ermenilerinin Anadolu’da kalan Ermenilerle dayanışma çabaları yoğunlaştı.
Bu çabalardan biri de Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı’nın İstanbul Gedikpaşa’daki okuluydu. Anadolu’dan getirilen özellikle yoksul, yetim ve öksüz çocuklar kış aylarını İstanbul Gedikpaşa’da geçiriyorlardı. Uzun geçen yaz tatillerini değerlendirmek üzere bir yaz kampı kurulması fikri Kamp Armen’i ortaya çıkardı. Böylece çocuklar yaz tatilinde kışın öğrendiklerini unutmamış olacaklardı.

ÖNCE KENDİLERİNE BİR EV, SONRA DA BİR UYGARLIK

Kamp Armen Tuzla’da 1962 yılında parası ödenerek ve resmi makamlardan gerekli tüm izinler alınarak Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı tarafından satın alınan arazi üzerinde, 8 ila 12 yaşlarındaki çocukların başlarındaki kalfalar ile çalışması ile inşa edildi. Çocuklar 3 yaz boyunca kendi açtıkları kuyudan tulumbayla su çekip, sahilden taşıdıkları kumları bu suyla yıkadılar, harç kardılar, tuğla taşıdılar, temel kazdılar... Kamp’ın o dönem çorak olan arazisine fidanlar dikip bugün gölgesinde dinlendiğimiz ağaçlara can suyu ile birlikte kendi isimlerini verdiler. Hrant’ın deyimiyle kimsesiz, yetim ve yoksul çocuklar kendi emekleriyle önce kendilerine bir ev, sonra da bir uygarlık inşa ettiler. Hrant’ın, Rakel’in de içinde olduğu 1500’e yakın çocuğun yetiştiği, Hrant’ın Atlantis uygarlığı böyle bir kolektif emeğin sonucu olarak doğdu. Çocuklar, henüz kentleşmemiş olan Tuzla’da  hayvanlar ile iç içe, toprakla ve denizle uğraşarak hayatı her yönüyle tecrübe ediyor, müzik, halk oyunları, spor gibi falliyetlerle gelişimlerini sürdürüyordu.
Gedikpaşa Ermeni Protestan Kilisesi ve Mektebi Vakfı gibi pek çok azınlık vakfı padişah fermanları ile kurulmuş oldukça köklü bu vakıflardır. Bu vakıflar 16 Şubat 1328 (1913) tarihli Eshası Hükmiye’nin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına dair kanun ile o güne kadar fermanlara dayanarak edindikleri ve genellikle nam-ı müstear veya azizler adına kaydedilmekte olan taşınmazlarını kurum isimleriyle tapuya tescil ettirmişlerdir.
Cumhuriyet döneminde ise 1935 yılında çıkarılan 2762 sayılı vakıflar kanununun 44. Maddesi ile gayrimüslim cemaat vakıflarının taşınmazları konusu düzenlenmiş, 1913 yılında çıkan kanun uyarınca verilen belgelerin kabul edilip taşınmazların tapularının verileceği kabul edilmiştir. Geçici bir madde ile de vakıfların ellerindeki taşınmaz mallarını Vakıflar Bölge Müdürlükleri’ne bildirmeleri istenmiştir. Bu vakıfların 1936 yılında verdikleri bu beyannameler, yani 1936 Beyannameleri, 08.05.1974 tarihinde  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Tarafından vakıfname olarak kabul edilmiş ve bu beyanlarda vakfın mal edinebileceğine dair açık bir ifade yer almadığından ilgili vakıfların mal edinemeyeceğine hükmedilmiştir. Bu karar, 1936 yılı sonrasında vakıfların tüm gerekli yasal prosedürleri tamamlayarak satın alma, vasiyet ve bağış yoluyla edindiği taşınmazların ellerinden alınmasına vesile edilmiştir. İşte Kamp Armen de sayısı binlerle ifade edilen bu taşınmazlardan birisidir.

BİNA NASIL GASBEDİLDİ?

1983 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünün açtığı dava ile vakfın elindeki tapu iptal edildi ve takip eden yıllarda kamp boşaltıldı. Vakfın hukuk mücadelesi 1996 yılına kadar sürdü ve 1500’ün üzerindeki gayrimüslim vakıf taşınmazının gasbında olduğu gibi dava devlet lehine sonuçlandı. Böylece vakfın tüm izinlerini alarak ve bedelini ödeyerek satın aldığı arazi, üzerine çocukların emekleriyle kurulmuş olan binalar ve dikilen ağaçlar ile birlikte bedelsiz olarak eski sahibine iade edilmiş, yani gasbedilmiş oldu.
Bugün kentleşen ve kentleşmenin ötesinde rant alanına dönen Tuzla’da, tapusundaki yetimhane şerhi yüzünden bu güne kadar korunan fakat bakımsızlıktan ve yalnızlıktan yorgun düşen bu emek ve hafıza yoğun mekan, çeşitli hileler ile bir oldu bittiye getirilerek yıkılmak ve yerine lüks villalar dikilmek istendi.

KAMP ARMEN’DE SADECE BİR NÖBET EYLEMİ DEĞİL

Nor Zartonk olarak Kamp Armen’de sadece bir nöbet eylemi değil aynı zamanda bir komün yaşam örgütlemeye ve buradan bütüne dair bir siyaset üretmeye gayret ettik. Kamp Armen Direnişi 1915 sonrasında Ermeni Halkı’nın bu topraklardaki en büyük direnişi oldu. Ama bu direnişi tarihteki örneklerinden ayıran şey, tam da bu çaba çerçevesinde, Kürt, Türk, Rum, Süryani, Çerkes, Laz, Ezidi, Yahudi, Müslüman, Hrsitiyan tüm halk ve inançlara mensup insanlardan devrimci ve demokrat kurumlara, devrimci sendikalardan ekolojistlere ve hayvan hakları savunuclarına, feminist ve LGBTİ örgütlerden kent savunmalarına çok geniş bir yelpazede gösterilen koşulsuz ve vakur destektir. Bu süre zarfında Kamp Armen, dayanışmanın en güzel örnekleriyle doldu taştı. Bugün, Kamp Armen tüm halklara, sorunlarımızın ortaklığını gösteren ve bu sorunların ancak birlikte örülecek bir mücadele ile aşılabileceğinin somut bir örneğini sunuyor. Kamp Armen, geçtiğimiz süreçte, Gezi ve HDP ile hız ve güç kazanan dayanışma ve birlikte mücadele etme pratiklerimizin bir sonucu ve bir arada yaşama kültürünün hayat bulduğu bir alana da dönüştü. Bahçemizden çocuk sesleri ve her dilden her sesten her kültürden şarkılar ve halaylar eksik olmadı.
Kuşkusuz soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı direnen Ermeni kültürü ve kimliği bu direniş eylemliliklerinin en önemli bölümünü oluşturdu. Geçtiğimiz süre zarfında Kamp Armen’de Ermeni kültürünün ve halkının tanıtımı açısından sayısız etkinlik gerçekleştirildi.
Bu yağma ve talana karşı mücadelemizi sınıf mücadelesi ekseninden koparmadan yürütmeye gayret ettik. TMMOB, Eğitim-Sen, Kazova İşçileri, Limter-İş ve Deriteks Sendikası ile dayanışma içerisinde olduk. Metal grevine desteğe giden dostlarımız yollarını Kamp Armen’den geçirdiklerinde bizlerin destek mesajlarını da işçilere ulaştırmış oldular. Tuzla tersanelerinde çalışan işçi arkadaşlarımızın ilk günden bu yana sürdürdükleri özverili destekler yeni bir dünyaya dair umudumuzu her gün biraz daha filizlendirdi.
İşte bu yüzden artık kazanılacak olan sadece Kamp Armen değil!
Ve işte bu yüzden artık Kamp Armen Direnişi hepimizin!
Mücadelemizi ilk günkü kararlılığımızla sürdürüyoruz. Talebimiz Kamp Armen’in, KOŞULSUZ, ŞARTSIZ VE İVEDİLİKLE asıl sahibi olan Ermeni halkına iade edilmesidir! Talebimiz tümüyle karşılanana kadar, her türlü koşulda Kamp Armen’deki direnişimiz devam edecek. Tüm dostlarımızı Kamp Armen direnişine desteğe davet ediyoruz.

*Nor Zartonk  yurt dışı temsilcisi 

ÖNCEKİ HABER

Biraz da kırmızı

SONRAKİ HABER

Algı oyunları ve Uygur Türkleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...