23 Ocak 2007 00:00

Kirve Hırant


“Söyle nedir kanayan
Sen, sen gözleri karanlıkta da gören.”

Mıgırdıç Margosyan, benim güzel, benim bilge Ermeni kirvem, biz Anadoluyuz… Anadolu’nun bir kasabasında, köyünde, mahallesinde biri öldüğünde, herkes onun kendi köyündeki, mahallesindeki yakınına, hısımına başsağlığına gider

Paylaş

“Söyle nedir kanayan
Sen, sen gözleri karanlıkta da gören.”

Mıgırdıç Margosyan, benim güzel, benim bilge Ermeni kirvem, biz Anadoluyuz… Anadolu’nun bir kasabasında, köyünde, mahallesinde biri öldüğünde, herkes onun kendi köyündeki, mahallesindeki yakınına, hısımına başsağlığına gider. Sen, Hırant Dink’in bizim köyümüzdeki, Evrensel gazetesindeki yakınısın; başın sağ olsun Mıgır Ustam, hanen, gençlerin, cemaatin sağ olsun Kirve Mıgır. Yurdun sağ olsun çiçek kirvem, toprağın, insanlığın…
Sen Metin Göktepe’ye “Mektuplar” yazarken kirvem, Hırantımızı vurdular.
İkisi şimdi aynı göğün altında, aynı toprakta, aynı kaderde buluşacaklar. Biz, Kirve Mıgır hangi sözcükleri hangi puntolarla bağırırsak bağıralım, bütün o sözcüklerin, çığlıkların arkasında keskin, ayazsı bir acı kalır.
Biz Anadoluyuz!..
Dudaklarımızın kanı çekilir kirve, elimiz varmaz olur işe.
Üryan bir acı işte.

***
Başın sağ olsun Hakkı Özdal. Ülkemin, ince Ermenisi aklın, düşlerin, hayretler büyüten sözün sağ olsun. Jaklin Çelik, öykümüzün zarif yüzlü Ermenisi, başın sağ olsun… Öykülerin, dilin, erdemin, Anadolu sevgin sağ olsun.

***
Ey Durmuş Durduyan’ı Oğuzhan Asiltürk’e çeviren; Ey Oğuzhan Asiltürk namıyla bir adamı Erbakan’ın emrinde halkların, gençlerin üstüne süren kahpe devran, sana başın sağ olsun diyemem; öldürülen benim hemşerim, Hırant benim kapı komşum; yolundan, dilinden, sevgisinden, özünden dönmez hısımım, dostum, yol arkadaşım.
Öldüren sensin.

***
Hırant Dink’i öldürdüler.
Benim Hırant’a bir yazı borcum var.
Onun gazetesine, Kızıl Afiş’i, Michel Manukyan’ı yazacaktım. Türkiye’den gidip II. Dünya Savaşı’nda Paris’te faşistlere karşı “Göçmen İşçiler Direnişi’ni örgütleyen o genç Ermeni’yi yazacaktım. O direnişin elebaşını… Tembellik ettim, durmadım sözümde.
Van’ı yazmıştım ben Atlas dergisine, Agos’ta çok beğenilmişti yazı. Bir yaz akşamı, Hırant’la Beyoğlu-Nevizade Sokak’ta karşılaştık. Ben, Paris’ten gelmiştim
“Van’ı okudum” dedi,
“Nasıl, nasıl güzel yapmışsınız, ne güzel tasvirler çıkarmışsın Van’dan,” Bana rakı doldurdu, kadeh tokuşturduk.
O zamanlar henüz bu kadar “ünlü” değildi. Leş yiyiciler, insan düşmanları henüz tam sarmamıştı etrafını.
“Ne güzel fotoğraflar,” dedi. Fotoğraflar söz konusu olunca ben, İzzet Keribar’ı anlatmaya başladım “Yaşlı bir adam mıdır bu” diye sordu.
“Yaşlı” dedim “ama bizden genç.”
Güldü, gülüştük.
“Görüyor adam, güzel görüyor” dedi. “Hani klasik romancılar nasıl bi yeri, bi adamı çizer, fotoğraf, resim haline getirir ya, tam öyle. Okunacak şey haline getiriyor.” Ahdamar Adası’nı konuştuk, duvarlardaki figürleri, yazıtları. Söylencelerine güldük.

***
Hırant’ı öldürdüler. Kapımız, bacamız kan. Michel Manukyan’ı Fransa’da faşistler kurşuna dizdi. Ve kötü bir afişin tam orta yerine basıp resmini “elebaşı” diye yazarak yanına Paris sokaklarına astılar. Faşistler şu sözcüklerle onları aşağılamak istedi:
“BUNLAR MI ÖZGÜR OLAN!”
Ama işte Fransa’nın büyük ozanı Aragon, dünyaya şiirle duyurdu gerçeği:
“Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar
Durmadı ama kimi eller karartmada
‘Fransa için öldüler’ diye yazdı afişe”

***
Hırant’ı faşistler kurşuna dizdi. İdam fermanını ilan ederek kurşunladılar onu. Seçerek, planlayarak, adım adım söyleyerek öldürdüler arkadaşımızı.
Bir metni, bir yazıyı okumasını bilmeyen, (hayır… bilmek, okumak, anlamak istemeyen) hukukçular öldürttü onu.
Ermeni şovenizmiyle alay ettiği satırlar, “Türklüğü aşağılamak” olarak yorumlandı.
Tuhaf değil mi?
Bunlar hâlâ hukukçu.
Ve ben, Türklüğün bu biçiminin sahiden akıldan, basiretten yoksun ve doğal olarak aşağılık olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Hırant öldürüldü.
Katillerin “Büyük Türk Adaleti” dedikleri her neyse sanırım yerini buldu.
İttihat ve Terakki’den bugüne gelen, o vahşi politikayı kendine kılavuz edinen bütün partiler ve oluşumlar şimdi mutludur. O gâvur, o Ermeni öldü.
Şimdi kına gönderelim onlara, kına yakıp salınsınlar bu kanın, bu acının içinde.
Ülkem, ecirler, halklar başımız sağ olsun.

***
“Michel Manukyan’ı yazmak iyi olur” dedi. “Türkiye başka bir Manukyan’la bizi yanlış tanıdı durdu. Basarız Kızıl Afişi de. O Manukyan değil, asıl bakılası, sevilesi bu Manukyan demiş oluruz.” Şakasını yapmadan önce kendi bastı kahkahayı:
“Yahu diyecekler ki ‘bu gavur Ermenilerde de bir düzgün Manukyan yok. Al işte bu da kızıl çıktı.’ Gel de gülme!..”
Güldük. Gülüştük.
Gülüşün sağ olsun Margos, bizi gülümseten dilin sağ olsun.
Başın sağ olsun, bize bu güzelim türküyü armağan eden Harputlu sevdakar:
“Bahçelerde mor meni / Verem ettin sen beni / Ya sen İslam ol Ahçik / Ya ben olam Ermeni.”
Sizin nefesleriniz, demeleriniz sağ olsun ülkemin Bektaşi edebiyatına, büyük türküler armağan eden, Türkçeyi cümle Osmanlı sultanından, şairinden daha berrak kullanan Ermeni-Bektaşi âşuğları (âşıkları) Kul Miskin, Harabi, Âşık Vartan, Civan Ağa, Zeki Nikabi, Hayrani, Coşkuni, Turab Dede, Artin Baba, Dersimli Sarkis Zeki ve daha niceleri. Siz sağ olun Aleviler, Kürtler, Poşalar, Çingeneler, Ermeni Çingeneler, Rumlar, Süryaniler, Lazlar, Çerkezler, Yezidiler ve Anadolu alaşımının kimyasında varolan, var olacak her damla…
***
Agos’un internet sayfalarında yayınlandı Van yazısı. Gönendirdiler beni.
Ama ben ona verdiğim yazı sözünü erteleyip durdum. Kirvem ama sözüm söz, sana faşizme karşı göçmen işçileri örgütleyen o güzel Ermeni gencini yazacağım. Fransız olmadıkları için, Fransızların adlarını bile söylemekte zorlandıkları o adamların nasıl yollar yarattığını, laboratuarlarda nasıl Molotof kokteylleri yaptıklarını, faşizme nasıl üstün geldiklerini bir kez daha konuşacağız.
Hırant senin adın ateşin canlılığı demek. Ataklık demek. Anadolu demek.
Hırant seni gencecik bir çocuğa vurdurdular. Hırant seninle birlikte onu da, o küçücük zavallı böceği de öldürdüler.
Hırant ağlamak insanın hayvan halidir. Hayvan halidir çünkü insan çare bulamaz olunca, aklı işe yaramayınca ağlar.
Hırant ağlıyorum.
Sana şimdi Aragon’un Michel’e ve arkadaşlarına olanları anlattığı şiiriyle veda ediyorum. Senin aydınlığını, dostluğunu, yoldaşlığını işlerimizde, eylemimizde yaşatacağımızı bilmeni isteyerek veda ediyorum sana.
AFİŞ
Ne zaferdi istediğiniz ne gözyaşı
Ne hüzünlü org ne son duası papazın
…
Yaptığınız kullanmaktı silahlarınızı
Ölüm gözünü kamaştırmaz partizanın
Asıldı yüzleriniz tüm duvarlara
Gece ve sabah karasıydınız, korkutucu, süzgün
Bir afiştiniz, kızıl bir kan lekesi gibi
Adlarınızı bile söylemek öylesine güçtü ki
Görenleri dehşete salsın istediler
Sizi kimse Fransız olarak görmez gibiydi
Gün boyu bakmadan geçti gitti insanlar
Durmadı ama kimi eller karartmada
‘Fransa için öldüler’ diye yazdı afişe.
Tevfik Taş
ÖNCEKİ HABER

Koridor, kalabalık bir salona açılıyor

SONRAKİ HABER

GÖZLEMEVİ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...