31 Ocak 2007 00:00

Lale Oraloğlu’nun ardından...


1950’lerin sonları ile 1960’ların başları, sinema ve tiyatro ile yoğun bir biçimde ilgileniyordum. Film-tiyatro eleştirilerinden senaryo yazmaya, oyunculuktan yönetmen yardımcılığına dek birçok alanda uğraşıyordum, çalışıyordum, çabalıyordum.
İşte o dönemlerde, zaman zaman karşılaşmıştım Lale Oraloğlu’yla. Ama ne zaman yanına gitsem; nedendir bilinmez, biraz ürkerdim. Kılık-kıyafetten tutun sözlerimin düzgünlüğüne kadar her şeye dikkat ederdim. “Korkmak,” değildi bu, temelinde saygının yattığı bir şeydi.
Çok rahat bir gazeteciydim o zamanlar. Düşünüyorum da o günleri, şimdi biraz kızıyorum kendime. Çünkü çok pejmürdeydim. Şevket Rado, Mithat Perin gibi “Ciddiyet küpü” kişilerin sahipliğini yaptığı yayın organlarında, ben yine aynı kişiydim, konuşmalarım, onların yanında biraz düzgün ama kılık-kıyafet, köpeklere ziyafetti. Düşünün bir kez, dönemin Milli Birlik Komitesi ve Devlet Başkanı Cemal Gürsel, İstanbul Yeni Tiyatro’da bir galaya katılıyor.
Ben, onun fotoğrafını çekmek zorundayım. Polisler almıyor içeriye beni. Ben de İstiklal Caddesi ve çevresini iyi bildiğimden, arkadaki bir bilardo salonundan Yeni Tiyatro’nun kulisine, oradan da en ön sırada oturan Cemal Gürsel’in yanına damlıyorum. Ve onun gereken resimlerini çekiyorum...
Ama Lale Oraloğlu’nda hiç de böyle olmadı. Bir Ayhan Işık, bir de Lale Oraloğlu, belki bir-iki başkası da olmuştur. Onların yanına giderken tıpkı Tarık Dursun K. gibi giyinirdim, şık ve şıkınak...
O zamanlar minicik bir çocuk olan (Acaba şimdi nasıl?) Alev Oraloğlu’nun ve Lale Oraloğlu’nun ne güzel fotoğraflarını çekmiştim. Ama 1995 İzmir Seli’nde onlar da gitti. Lale Oraloğlu’nun filmlerini çocukken izlemiştim, “Yavuz Sultan Selim Ağlıyor”, “Kırık Çanaklar” gibi. 35 filmde oynayan Oraloğlu‘nun “Kırık Çanaklar” filmini unutamam. Öylesine beğenildi ki 1961’deki bir yarışmada bu filmdeki rolüyle “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü kazandı. Yığınla ödül aldı. “En İyi Senaryo Yazarlığı” Ödülü v.d....
İki gazetede, biraz aralıklarla gazetecilik yaptım Lale Oraloğlu’yla. Biri İstanbul Ekspres, diğeri de Yeni Sabah...
Birçok önemli tiyatro eserinde, en önemli rollerde Lale Oraloğlu vardı. Ama “Ağaçlar Ayakta Ölür”, unutamayacağım bir oyundu... Roman da yazdı “Kızım” adında... Ayla Algan’ın sözleriyle, “Fransızca şarkıları çok severdi”. Jacques Brell’e de bayılırmış. Ben de ben de...
Sevgili dostum Cüneyt Türel şöyle diyor L. Oraloğlu için: “Çok büyük bir ‘yiğit’ini kaybetti Türkiye. Gerçek bir tiyatro, çağdaşlık ve kültür savaşçısıydı...” Suna Keskin de “Gerçek bir Amazon kraliçesiydi,” diyordu.
Sinemada, tiyatroda Lale Oraloğlu; onu biliyordum ama sporculuk yönü üzerinde hiçbir bilgim yoktu. Oysa I950’li yıllarda Galatasaray Spor Dergisi’ni yayınlamış. Abdülkadir Yücelman’dan öğrendiğime göre kürekten atletizme, yüzmeden biniciliğe, ralliden yelkene, eskrimden kayağa dek girmediği spor etkinliği kalmamış. Öyle ki “Galatasaray Kürek Takımı, kapris yapıp küreği bırakınca, o iki arkadaşını daha yanına alıp Galatasaray takımını başarıdan başarıya götürmüştü.” O iki arkadaşından biri Evin Saraçoğlu’ymuş. Başbakan ve Fenerbahçe Kulübü’nün Başkanı Şükrü Saraçoğlu’nun kızı. O zamanlar FB‘de kürek takımı olmadığı için GS’de yarışmış Evin, Oraloğlu’yla. Demek o sıralarda bir dostluk varmış... İkincisi de sahne arkadaşı Altan Karındaş…
İki çift de dümencilikte tam 7 yıl üst üste Türkiye Şampiyonu olmuşlar... Lale Oraloğlu yine o yıllarda 100 metre, 400 metre serbestte, 100 metre sırtüstünde, 200 metre kurbağalamada, bayrak yarışlarında dereceye girmiş...
7 yıl eskrimin dışında atletizm yapmış. Anadolu’da 1 milyon km. yol aştıktan sonra ralliye de merak sarmış... Abdülkadir Yücelman’ın arşivi böyle söylüyor...
Lale Oraloğlu’nu tanımış olmaktan, onunla az da olsa sohbet etmiş, söyleşi yapmış olmaktan dolayı onur duyuyorum...
Bülent Habora

Evrensel'i Takip Et