06 Mayıs 2007 00:00

hızır ile ilyas nebiler buluştuğunda

Memur çocuğu olmanın en önemli getirisi çeşitli şehirler, çeşitli kültürler tanımaktır. Elbet ailen atandığı şehirle kaynaşıyor, lojmana, memur kulübüne, amir-memur eşlerinin statüye göre düzenli misafir günlerine kapanıp kalmıyorsa. Ben Orta Anadolu’dan Trakya’ya babamın atandığı her şehirden bir şeyler öğrendim.

Paylaş


Memur çocuğu olmanın en önemli getirisi çeşitli şehirler, çeşitli kültürler tanımaktır. Elbet ailen atandığı şehirle kaynaşıyor, lojmana, memur kulübüne, amir-memur eşlerinin statüye göre düzenli misafir günlerine kapanıp kalmıyorsa. Ben Orta Anadolu’dan Trakya’ya babamın atandığı her şehirden bir şeyler öğrendim. Aslını söylemem gerekirse, bunda annemin gerçekleştirilmemiş yazarlığının saptama gücünün payı oldu.
Babaeski yakınlarındaki köylerden birinde, Hıdrellez’e 40 gün kala “Kırklar” adıyla kutlamalar yapıldığını, salıncaklar kurulduğunu, yumurta boyandığını o söylemese aklımda tutar mıydım? “Kırklar, manda gölde mırklar” sözünün hayvanların artık çayıra çıkartılması gerektiğini vurguladığını anlar mıydım? Bilmem.

‘Ab-ı hayat’tan içmişler...
Hıdrellez, Hızır ile İlyas Nebinin buluştuğu günmüş. Bu buluşmayla birlikte dünya da yeşilliklere bürünürmüş. Hızır ve İlyas sözcükleri söylene söylene halk ağzında “Hıdrellez” biçimini almıştır. Kaynaklar Hızır’ın, bazı İslam bilginlerine göre kitapsız peygamber/nebi olduğunu, asıl adının “Elyasa” olarak belirtildiğini, kim bilginlerinse Hz. Hızır’ın veli ya da melek olduğunu savunduklarını saptarlar. Söylentilere göre, Hızır ile İlyas, ölümsüzlük suyu olan “ab-ı hayat” (bengisu) içmişler ve ölümsüzlüğe kavuşmuşlar. İnanışlara göre iki arkadaştan; Hızır karadakilerin, İlyas ise denizdekilerin yardımcısıdır... Dilimizde “Boz atlı Hızır, nerde istersem orda hazır”, “Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” sözleri onun bu yönünü vurgular.
Bir bolluk bereket günü olduğuna inanılan Hıdırellez, İstanbul’un da kendince karşıladığı bir gündü. Gül ağacı kutsal mı sayılırdı bilmem, gül ağacının dibine kağıda yazılı dilekler gömülür, hastalar, bileklerine önceden bağladıkları sarı iplikleri kesip pembe güllerin dallarına “al benzimin rengini, ver benzime rengini” sözüyle iliştirirlerdi. Mani bilen orta yaşlıların öncülük ettikleri eğlenceli toplantılar da vardı. Bir gün öncesinin akşamında bir gül ağacının dibine genç kızların kendi verdikleri tokaları, takıları bir çömleğe konup ağzı bağlanarak gömülürdü. Ertesi gün kızlar bir bahçede toplanır, çömlek ortaya konur, mani söyleyecek kişi elini çömleğe daldırıp avucuna aldığı takıyı göstermeden bir mani söylerdi:
“Bahçede gül açıldı
Kokuları saçıldı
Anasına müjde olsun
Kızın bahtı açıldı”
Sonra avucunu açar maninin söylendiği takıyı gösterirdi. Artık kimisine müjde kimisine hüzün
“Mendilim turalıdır
Sevdiğim buraladır
Geçme kapım önünden
Yüreğim yaralıdır.”
Bu toplantı meğer pek çok yerde yapılırmış. İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”, Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adını alırmış.
“Ey mantıvar mantıvar
Mantıvarın vaktı var
Mantıvara gelenin
Cennette kırk tahtı var” dizeleri, Ruhi Su’nun o güzel sesiyle bize aktardığı bu tür manilerdendi.
Çocukluğumun ilk bölümünün geçtiği Eskişehir’de, Porsuk nehrine dilekçeler atıldığını duydum dinledimse de, ben göremedim. Dilekçe sahipleri, dileklerini bu yolla gerçekleştirecek güce iletmeyi dilerlermiş.
Ateşin yakıldığını, üstünden atlandığını, bu yolla sağlık dilendiğini bilirim ama, ağrıların sızıların gönderildiği kişinin kimliğini “Ağrılarım, sızılarım .....” diye anmak, dostluğa da halkların kardeşliğine de sığmaz.

Hırellez’in doğuşu
Osmanlıca Ruz-i Hızır (Hızır günü) diye adlandırılan Hıdırellez günü , halk takviminde yazın başlangıç günüdür. Hıdrellez günü genellikle 6 Mayıs’ta kutlanmaktadır. Bazı yörelerde 5 Mayıs bayram günü, 6 Mayıs Hıdırellez günü olarak kabul edilmekte , törenler düzenlenmektedir. Kaynaklara göre, Türklerin halk takvimine göre bir yıl, Hızır günleri (yaz dönemi) ve Kasım günleri (kış dönemi) olarak iki ana bölüme ayrılır. Hızır günleri , 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar süren dönemdir, 186 gündür. Kasım günleri, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar süren ikinci dönemdir, 179 gün sürer.
Kısacası Hıdrellez bir bahar bayramıdır ve bütün bahar bayramları gibi kökü çok eskilere dayanmaktadır. Hızır ve Hıdrellez’in kökeni için çok değişik savlar ileri sürülür: Hıdrellez’in, Mezopotamya ile Anadolu kültürlerine ait olduğu; İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu, Türkler’in Orta Asya’dan getirdikleri Nevruz Bayramının başkalaşmış ve İslamlaşmış şekli olduğu... Oysa ki Hıdrellez’i ve Hızır inancını tek bir kültüre mal etmek olanaksızdır. İlk çağlardan başlayarak Mezopotamya, Anadolu, İran, Yunanistan ve hatta bütün Doğu Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle ilgili bazı tanrılar adına çeşitli tören ve ayinlerin düzenlendiği saptanmıştır. Tarihi, halk geleneklerini biraz kurcalayınca Hızır’ı bir “Asyalı boz atlı yol tengrisi” olarak bulmamız da hiç yadırgatıcı değildir. Uzun kış mevsimlerinden sonra toprağın ısınmasının, yeşermesinin tam gününün saptanması ve hep o günlerde bayram yapılması doğaldır. Hıdrellez’in aslında bir Hristiyan bayramı olduğunu savunanlar, bugünün Rumların “Aya Yorgi”, Avrupalıların “Saint Georges” dediği azize adandığını söylerler. Hemen anımsayacaksınız, elindeki mızrakla bir ejderhayı öldüren aziz. Bu söylenceye bana anlatan İmrozlu Maria onun yoldaşının da bir Arap/Müslüman genç olduğunu söylemişti. Ben söylenceyi dinlerken nedense su başını bekleyen ejder masalını anımsamıştım. Hani su alabilmek için kral kızlarının kurban edildiği canavarın masalını. Belki de Aya Yorgi’nin öldürdüğü canavar kışın canavarıdır. Çünkü bilenlerin söylediğine göre 6 Mayıs bahar bayramı, Hristiyanlık’tan önce de, putperestlerin bayramı olarak kutlanırdı. Her din kendinden önceki kutsal günleri unutturmaya çalışır. Bunu başaramaz ise kendi kapsamına alır. Hristiyanlığın kabulünden sonra da, bahar bayramı unutturulmaya çalışılmış. Ne var ki halk öteki putperest bayramlarını unutmuş, ama içgüdüsel bir korkuyla, kışın bitişini bildiren bu bayramı bırakamamış. Sonunda bu bayram nihayet Hristiyanlık tarafından da resmi bayram olarak tanınmış.

Hıdrellez kutlamaları
Hıdrellez Anadolu’da “Hıdrellez”, Dobruca’ya yerleşmiş bulunan Kırım Türkleri arasında “Tepreş”, Makedonya’da “Ederlez, Edirlez, Hıdırles” gibi adlarla bilinirmiş.
Gerek Anadolu’da ve gerekse Anadolu dışındaki Türk topluluklarında, Hıdrellez’in yaklaşması ile çeşitli hazırlıklar yapılır: Evler baştan başa silinir (bahar temizliği), eşyalar, mutfak eşyaları, üst-baş temizlenir. Bu uğraşmalar Hızır Aleyhisselam’ın eve uğramasını sağlamak içindir... O gün için aile reisi ev halkına yeni elbiseler, ayakkabılar almayı zorunluluk olarak hissetmektedir. Diğer yandan Hıdrellez günü kuzu veya oğlak kesilmesi, çeşitli yemeklerin hazırlanması, bu arada birçok yiyeceğin hazırlanması gelenektir. Hazırlıklar bittikten sonra ağaçlıklı varsa pınarı olan mesire yerlerine giden halk, günü çeşitli oyunlar, eğlenceler ile mutlu bir şekilde geçirmeye çalışırlar... Anadolu’nun birçok bölgesinde “Hıdırlık” denilen mesire yerleri mevcuttur. (Hıdır sözü, Hızır sözcüğünün aynıdır. Ayrılır eski harflerle d/z yazılımının aynı oluşunda) Bu bölgelerde mezarlık, yatır vb. gibi çevre halkınca kutsal sayılan adak adanan yerler de görülmektedir. Kaynaklara göre Adıyaman’da Karadağ eteklerindeki Nakıplar Havuzu, Afyonkarahisar’da Hıdırlık, Beşparmak-altı, Taşpınar, Çorum’da Hıdırlık, Amasya’da Pirler Parkı, Priştine çevresinde Karabaş Baba türbesi, Kuruşaya, Prizren bağlarındaki Toçilla çeşmesi, Dobruca’da Murfatlar, Azaplar Ovası, Tatlıcak Köprüsü, Acemler Bayırı Hıdrellez törenlerinin yapıldığı yerlerdir.
Hıdrellez kutlamalarında yerine getirilmesine çalışılan geleneklerden ilk sırayı sağlıkla ilgili olanlar alır. Genellikle evin, kap-kacak eşyanın yıkanması sağlıkla ilgilidir. İnanca göre bunu yerine getiren kişi bütün yıl boyunca sivilce vb. gibi rahatsızlıklarla karşılaşmaz. Hıdrellez günü birtakım bahar çiçeklerinin toplanarak, kaynatılıp içilmesi; kırlardan toplanan yenilebilir otların çörek veya buna benzer yiyeceklerde kullanılması da bu otların şifalı olduğu inancına bağlıdır. Hıdrellez’de hasırların yakılması, yakılan ateş üzerinden sağlık, sıhhat dilenerek üç defa atlanması da gene sağlıkla, şifa dileği ile ilgilidir. (Kışın kirleri, mikropları yok edilmektedir böylece) Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır.
Hıdrellez gecesi, Hızır’ın yeryüzünde gezindiği ve dokunduğu yerlere bereket saçacağına inanıldığından, kuru baklagiller bir torba içinde bahçede ağaçlara asılır. Hıdır Baba’nın kamçısıyla bunlara dokunması ve bereket getirmesi dileği tutulur. Evlerin kapı ve pencereleri, cüzdan ve para keselerinin ağızları kapatılmaz yiyecek içecek kaplarının, zahire anbarlarının kapakları açık bırakılırmış... (Bu inanç sürüyor mu, güvenlik nasıl sağlanıyor bilemem.) Buna benzer biçimde ev, araba, çocuk ziynet eşyası resimleri de yapılarak bahçeye muhtelif yerlere asılır. (Benzer bir uygulama Rum kiliselerinde vardır.) Evde kalma tehlikesiyle karşı karşıya genç kızların başları üzerinde Hıdrellez günü kullanılmamış kilit açılır, açların doyurulması, dargınların barıştırılması, üzüntülü olanların sevindirilmesine çalışılır. Hıdrellez sabahı erken kalkmak, temiz ve varsa yeni giyinmek, kadınların el ve ayaklarına kına yakması, toplu olarak ailece yemek yenilmesi, kabir ziyareti yapılması nişanlı çiftler arasında karşılıklı hediyeler gönderilmesi gerekli ve uğurlu sayılır
Hıdrellez’de, yapılması uygun olmayan davranışlar halk bilimcilere göre şöyle özetlenebilir: Evler ilaçlanmaz, kısmeti süpürülür inancıyla bazı bölgelerde evler süpürülmez, çamaşır yıkanmaz, un elenmez, ekmek yapılmaz. Yeşil ot, dal koparılmaz, çiçek toplanmaz. Bağ ve bahçelerde, tarlada çalışılmaz. Akşama kadar un kabına, hamur tahtasına el sürülmez. Eve kuru çalı-çırpı götürülmez. Ayrıca içki içilmez, kumar oynanmaz.
Hıdrellez yüzyıllardır bir bahar bayramıdır ama, 1972’den beri , “insanlığın ebedi baharı için savaşanların günü”dür. Hem benim için, hem de gelecek günlerin bugünden güzel olacağına inanan herkes için.

Sennur Sezer
ÖNCEKİ HABER

Gazeteciler valiliğe yürüdü

SONRAKİ HABER

çalışma yaşamında kadınları bekleyen sorunlar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...