6 Mayıs 2007 00:00
köy enstitüleri ve sonrası
GÜNÜN YAZILARI
Köy Enstitüsü gerçeğini irdelemek için 1935 yılına dek gitmek gerekir. Çünkü dönemin Milli Eğitim Bakanı Saffet Arıkan, ilk elde Eğitmen Yetiştirme Kurslarını başlatmıştır. 1937 yılında Kızılçullu Köy Öğretmen Okulu açılır. Ardından Çifteler, Gölköy ve Kepirtepe Köy Öğretmen Okulları
Her birinde, kursu yönetmekle görevli bir eğitmen bulunuyordu.
***
Zamanla hedef büyütülmüştü: Köyleri ilköğretim yoluyla kalkındırmak, bu arada köye yaraşır meslek sahibi kişileri eğitip yetiştirmek üzere Köy Enstitüleri kuruluyordu. (17 Nisan 1940 tarih ve 3803 sayılı yasayla)
Düşünülen bu sistemle, eğitimin amacı bireysel değil, toplumsal yaşam için olacaktı. Bu görüşün ifadesi bile o sıralar bir devrim sayılabilirdi. Uygulamaya geçildiğinde yaşanacak toplumsal sancılara, gelecek bağnaz ve feodal tepkilere hazır olunmalıydı. Altı yüzyıllık Osmanlı dünyasının insana ve hayata bakışında simgeleşen tutucu ve ümmet anlayışından yurttaş ve birey olma bilincine geçiş elbette kolay olmayacaktı. Yönetim bunu ne kadar göğüsleyebilecekti? O sıra on üç milyonu kırsal kesimde yaşamakta olan (ki bunların dörtte üçü okul yüzü görmemişti) toplam on yedi milyondu nüfusumuz.
***
Anadolunun ışıksız, yolsuz ve susuz binlerce köyüne tutulan bu aydınlanma aracının hemen sonuç vereceği elbette beklenmiyordu. Genç devrimcilerin yola çıkarken yüreklerini büyük ölçüde ısıtan umut, on iki yıl önce (1928) gerçekleştirilen harf devrimi olmalıydı diye düşünüyorum.
Geniş, derin ve köklü bir perspektifle yaklaşılan bu eğitim atılımının başındaki isim, iki yıla yakın bir süreden beri (Aralık 1938) Millî Eğitim Bakanlığına atanmış Hasan Âli Yüceldir (1897-1961) Yücelin sağ kolu denecek kadar yakın ve birikimli insan da Anadoluyu ve Anadolu köylüsünü yakından tanımış aydın eğitimcimiz İsmail Hakkı Tonguçtur. (1897-1960) İlköğretim genel müdürü olarak köyde yeni tip insanın yetiştirilmesini ancak iş içinde ve demokratik bir eğitimle sağlanacağını düşünüyordu.
***
Çok partili düzene geçilirken, bir yıl önce Meclisten geçen Toprak Yasasına karşı çıkarak CHPden ayrılan milletvekilleri DPyi kurdu. CHP üst yönetimi, Demokrat Partinin ilk katıldığı 21 Temmuz 1946 seçimlerinde kendilerine yaşattığı yenilginin şokunu hiç unutmadı.
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, başından beri desteklese de, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücele yapılan hücumlar karşısında sessiz kaldı. DP gemi azıya almış,haksız, insanlık dışı yalan dolanla karalamayı sürdürüyordu. Köy Enstitülerini ahlâksızlık ve komünistlik yuvaları olarak göstermeye çalışan propagandasıyla CHP içinde de etkili olmuştu. Son yapılan çok partili (?!) seçimlerden sonra kurulan Recep Peker başkanlığındaki CHP hükümetinde Milli Eğitim Bakanlığına sağ kesimin ağır toplarından Reşat Şemsettin Sirer getirildi. Yeni Milli Eğitim bakanı 5 Ağustos 1946dan itibaren önce İ.H. Tonguçu görevinden uzaklaştırdı, sonra da enstitünün bütün yönetici ve öğretim üyelerini başka görevlere atadı. 1943te kurulan Yüksek Köy Enstitüsü de bu arada kapatıldı. Kaç yıl sonra R.Ş.Sirerin yerine getirilen Tahsin Banguoğlu da yıkıcı tutum konusunda selefini aratmadı.
***
İsmet İnönü, büyük toprak sahibi ağa ve egemen güçlerin CHP içindeki temsilcileri olan siyaset adamları karşısında Milli Şeflik dönemindeki gücünü giderek yitirmiş bulunuyordu. Bu yüzden, parti içindeki konumunu sürdürebilmek için, eskiden kararlılıkla savunduğu ilkelerden ödün verme gereğini duydu. Zaten Köy Enstitülerinin son yıllarda CHPye iyiden iyiye oy ve itibar(!) kaybettiren bir kurum sayılması gerektiği parti üst yönetiminde seslendiriliyordu. Bu yükten kurtulmak nasıl mümkün olacaktı? CHP gerek kendi içindeki sağ güçler, gerekse DP ne istiyorsa verip kurtulmak gibi bir kolaylığa başvurdu. Tabii bu çıkmaz bir sokaktı. Ödün vermenin, birçok yerde olduğu gibi, burada da sonu gelmeyecekti. Tan gazetesi ve matbaasının yıktırılmasına göz yumulması Hasan Âli Yücel gibi bir kişiyi sanık sandalyesine oturtmak isteyenlere söz geçirilememesi Sosyal demokrat düşünce ve örgütlenmelere getirilen amansız baskı 1948de Sabahattin Alinin katledilmesi vs.
***
CHP ancak altı yıl dayanabildiği Köy Enstitüleri programını sona erdirse de kendini yine kurtulmuş saymıyordu çevresine verdiği sıkıntıdan. Onlardan özür diler gibi gecikmeden hemen İmam Hatip Okullarının açılışını yaptı.
Rastlantı mıdır acep? Köy Enstitüleri ile İmam Hatip Okullarının öğrenci profili çok büyük ölçüde aynı toplumsal katmanın renklerini taşır. Bu okulların açılışının üzerinden altmış yıl geçti. Yüzlerce Kız/Erkek İmam Hatip Okulu bu sürede yüzbinlerce mezun verdi. Altmış yıldır hiçbir siyasî iktidar imam ve hatip yetiştirmekle görevli bu okullardan şikâyetçi olmadığı gibi; hangi iktidarın daha çok İmam Hatip Okulu açtığı yolunda adeta yarışa girildi. Bizi yöneten siyasî iktidarların (sağın her renginden, orta sola(!) kadar hepsinin sevgi ve şefkati bu okulların üstünde oldu. Çünkü dinî inançları dışında başkaca ne bir siyasete, ne de devletin görüşüne ters gelecek bir yolda yürüdüler. Elhak doğrudur!
***
1950 öncesi CHP yönetimi bunlarla da yetinmeyip, Demokrat Parti ideologlarıyla tehlikeli bir yarışa girdi. Yukarıda dediğimiz gibi, gözü dönmüş, gemi azıya almış DP, bir sürü vaatleri arasında, iktidara geldiklerinde ezanı Arapçaya çevireceklerini söylediler, bunun üzerine 18 yıldır Türkçe okunan ezanın, seçimlerden (1950) sonra kendileri tarafından yeniden Arapçaya çevrileceği, o dönem CHPsinin ileri gelenleri (örneğin Nihat Erim) tarafından ifade edilmiştir. (Emre Kongar, İslam Devletine Doğru Emin Adımlarla Cumhuriyet gazetesi, 23 Mayıs 2005)
***
1947den Köy Enstitülerinin ortadan kaldırıldığı 1954 yılına dek geçen yozlaştırılma döneminde, enstitülü öğretmen ve öğrencilere akla gelmedik baskılar yapıldı, karalar çalındı. Ismarlama sınavlar yaptırılarak sınıfta bırakılan iki bin öğrenci iki yıllık durumuna düşürülerek enstitülerden uzaklaştırıldı, babalarına karşı tazminat davası açıldı. Komünistlik ve Türklüğe hakaret suçlamaları için tertipler yapıldı. Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler toptan askere alındı ve bir kısmı çavuş çıkarıldı. Kısa sürmesine ve amaçlanan toplumsal sonuçlara ulaşamamasına karşın Köy Enstitüsü uygulaması, yurtta ve yurtdışında, deneyimlerinden her zaman yararlanılacak kurumlar olarak eğitim tarihindeki yerini aldı. Dünyanın, özellikle de Avrupanın hemen her ülkesinde akademisyenler tarafından Köy Enstitüleri üzerine pek çok tez çalışması ve araştırma yapıldı. Bunlardan birçoğunun tanığıyım.
***
Bir zamanlar, neden bizim de çok partili hayatımız yok diye duvarlara bakıp üzüldüğü söylenen Milli Şef, başlattığı çok partili siyasal yaşamımızda ne yazık ki, üç aşağı beş yukarı birbirine benzeyen sağ partilerin sahneye çıkmasına izin verdi sadece. O sıralar nice nice aydın ve birikimli insanlarımızın olsa olsa en çok orta sol ya da sosyal demokrat sayılacak partilerine kırmızı kart gösterildi.
***
1950de çıkan Makalın Bizim Köy kitabı CHPyi iyice rahatsız etmişti, çünkü DP iktidarın köy politikasını eleştirirken bu kitaptan epeyi yararlanmıştı. Bizim Köy kısa zamanda yurtiçinde ünlendi. Pek çok baskı yaptı. Yabancı dillere de çevrilerek yurtdışında oldukça tanındı.
***
1955 yılından hemen sonra birer ikişer Ankarada tanıdım bu içten ve kavruk Anadolu çocuklarını. O denli birlikte göründük ki (Alevilerle olduğu gibi) beni çok kimse Köy Enstitülü ve Alevi sanırdı. Rastlantı iki gruptan da değildim ama, onlarla birlikte olmaktan hep sevinç ve mutluluk duydum. Ankarada Yüksek Köy Enstitüsü mezunu da olan Mehmet Emiralioğlunun çıkardığı Devrimlere Bekçi adlı eğitim ve kültür gazetesi, Köy Enstitülerinin gayrı resmi organıydı. Aylık, on beş günlük, hatta haftalık çıktığı da oldu. Bu gazetenin 1957-1960 yılları arasında yazıişleri müdürlüğünü yaptım. Bu vesileyle eli kalem tutan enstitülü öğretmenlerden tanımadığım çok azdır. Hamit Özmenek (Dostum Varlıkın babası) enstitülerde yıllarca öğretmenlik yapmıştı. Daha sonra kendisiyle TÖDM Federasyonunda idare müdürü olarak halef selef, sonra da dost olduk. Gülünce ağız dolusu gülen bu aziz insandan, ağabeyimden çok şey öğrendim. Önceki yıllarda enstitü mezunu arkadaşlarda gözlediğim ürkeklik, yılgınlık, sahipsizlik, eziklik ve ötekilik (tabii o zaman böyle denmiyordu) beni çok duygulandırıyordu. Derken irili ufaklı edebiyat dergilerinde, yerel gazetelerde şiir, öykü ve köy notları çıkmaya başladı, Enstitüde okuduklarını neredeyse saklamayan kimlikleriyle. Başlarda birbirlerine benzese de, anlatmaya durdukları gözlemleri abartısız duru bir dille kendini okutuyordu. Zamanla bunların sayısı arttı. Dert söyletir gibi sanılmasın; tam tersine varsa yoksa ülkesi ve ülkesinin insanlarının sorunuydu baş kaygıları. (Tabii insanın hemen aklına geliyor, neden okulların henüz fidanken kesildiği!) Böylelikle üzerlerine serpilmiş ölü toprağını yazarak silkelediler bir tamam, bir güzel. İçlerinde liseyi dışardan bitirip üniversiteye giren; girmekle kalmayıp orada akademik düzeyde hocalık yapan birçok insan tanıdım.
Denebilir ki Köy Enstitüsü mezunlarının toplumda anlaşılıp kucaklanması, öğretmen olarak öğretici ve yaratıcı kimlikleri yanında, yazmaya olan yatkınlıklarıdır. Bir bakıma yaza yaza yazar olunacağının örneğini verdiler. Bu arada hatırı sayılır nice değerli edebiyatçı arkadaşları yetişti. Yurtiçinde aldıkları pek çok ödül ile yapıtlarının yabancı dillere çevrilmesi ön yargılı tutucu çevreleri herhalde utandırmıştır! Utandırıp utandırmadığı bir yana; bu sevgili edebiyatçı dostlarımızın aziz öğretmenlerine borçlarını ödediğine hepimiz tanığız.
Hemen anımsadığım iki dostuma buradan sesleneceğim: Hakkâride Zap suyunda yitirdiğimiz eğitim şehidimiz Yazar Selahattin Şimşekle (1928-1960), Anadolu insanının vefalı ve usta yazarı sevgili Fakir Baykurta (1929-1999) selam olsun.
***
Kuruluşunun 67. yılında Köy Enstitülerini düşünürken; Hasan Âli Yücel ve İ.Hakkı Tonguçun yanı sıra, Anadolunun dört bir yanına dağılmış Köy Enstitülerinde yorulup usanmadan aydınlanma ışığını yakan eli öpülesi öğretmen ve yöneticileri de saygıyla anıyorum.
Okur dostlara
-Özgürleşme Yolunda Unutulmuş Bir Uğrak Hasan Âli Yücel (Kenan Öner Davası) Feyzullah Ertuğrul, 3. baskı, Güldikeni Yayınları 2000, Ankara.
- Köy Enstitüleri / Sistemi ve Düşündürdükleri (Siyasal Yazılar) Feyzullah Ertuğrul, Ankara Güldikeni Yayınları 2001.
Remzi İnanç
Evrensel'i Takip Et