09 Temmuz 2007 00:00

‘Bir sürü Barış var’

Mimarlar Odası ve Ankara Barosu’nun düzenlediği etkinlik kapsamında geçtiğimiz hafta cezaevine gelen, “Uçurtmayı Vurmasınlar”ın yazarı Feride Çiçekoğlu ile görüştük. O bize cezaevini, filmi ve yaşadıklarını anlatırken biz de ona Sevgi Pehlivan Yakupoğlu’nun yıllarca sakladığı, kendisinde olmayan fotoğraflarını gösterdik

Paylaş

Mimarlar Odası ve Ankara Barosu’nun düzenlediği etkinlik kapsamında geçtiğimiz hafta cezaevine gelen, “Uçurtmayı Vurmasınlar”ın yazarı Feride Çiçekoğlu ile görüştük. O bize cezaevini, filmi ve yaşadıklarını anlatırken biz de ona Sevgi Pehlivan Yakupoğlu’nun yıllarca sakladığı, kendisinde olmayan fotoğraflarını gösterdik.
Yakupoğlu, cezaevinde Çiçekoğlu’yla birlikte aynı dönemde kalmış ve o dönemden iki fotoğraf saklamayı başarmış. Çiçekoğlu’yla, gözyaşları ve gülümsemenin iç içe geçtiği söyleşi boyunca yeni yeni Barışlar bulduk, çok sayıda Barış’ın olduğunu anladık.
İki yıla yakın bir süre kadınlar koğuşunda yatan Çiçekoğlu’nun babası da daha önce bu cezaevinin müdürlüğünü yapmış bir savcıymış. Bu yüzden o dönemde ailesinin ironik bir durum yaşadığını söyleyen Çiçekoğlu, babasının zamanla cezaevinde kalmasına alıştığını, hatta espriler yapmaya başladığını dile getirdi.
Cezaevindeki yaşamın çok insani olduğunu, insanların içinde bulunduğu yer nasıl olursa olsun, oraları güzelleştirebildiğini anlatan Çiçekoğlu, cezaevini tekrar gezerken “Bizim dönemimizde bu kadar korkunç değildi” diye düşündüğünü aktardı.
Çocukları çok sevdiğini, bu yüzden cezaevinden böyle bir hikayeyi çıkarabildiğini anlatan Çiçekoğlu, Doğan Kardeş dergisi kurucusu Kazım Taşkent’in yönlendirmesiyle “Uçurtmayı Vurmasınlar”ın doğduğunu belirtti. Çiçekoğlu, yazmayı bildiği tek şey mektup olduğu için romanını içeriden dışarıya yazılmış bir mektup gibi oluşturduğunu söyledi.
‘Barışa ulaşacağımızı umuyorum’
Kendisinin de kaldığı cezaevinin kapılarının açılmasını Çiçekoğlu, çok anlamlı ve değerli buluyor. Çiçekoğlu, “Bu kapılar açıldı ama hâlâ açılmayanlar var. Belki burada daha da kötü koşullarda yaşıyorlar. Bu cezaevi, ‘Türkiye’ye özgürlük geldi, bütün cezaevleri boşaldı’ diye açılmadı. Burada gördüğümüz yaşam bize hayal olarak gelmemeli, şu anda hâlâ var” dedi. Cezaevinin bundan sonra kültür merkezi, çocuk parkı, oyun alanı olabileceğini söyleyen Çiçekoğlu, “Geçmişini hatırlatmalı ama yüzü geleceğe dönük mekan olmalı. Biz görmek istemediklerimizi halı altına süpüren bir toplumuz. Halıyı kaldırıp altına bakma vakti geldi galiba” diye konuştu.
Cezaevini çok sayıda kişinin ziyaret ettiğine de değinen Çiçekoğlu, “Yarım saatlik bir sürede bile bir duygu edinebiliyoruz. Ne kadar çoğumuzun yolu buradan geçmiş. Bu da çok iyi bir şey değil” dedi.
Ziyaretçinin çok olması ve orta yaştaki birçok insanın çocuklarıyla beraber cezaevini gezmesi, “Uçurtmayı Vurmasınlar” filmine de götürüyor insanları ister istemez. Çünkü o çocuklar, babaları, anneleri cezaevindeyken ya annelerinin karnında ya da hayata yeni başladıkları günlerde ebeveynlerine hasret duyuyorlardı. Bu yüzden Çiçekoğlu, aslında çok sayıda Barış olduğunu dile getirdi ve ekledi: “Sürekli çocuklarımıza Barış adı koyuyoruz ama bu bir özlemi ifade ediyor herhalde. En sonunda ulaşacağımızı umuyorum.”
Tüm kadro cezaevindeydi
Cezaevi, çok eski dostları da bir araya getirdi. Ailesini alarak yattığı koğuşları gösteren bazı kişiler, sokakta o dönemden tanıdıkları ya da sadece ismen bildikleri insanlar ile de tanıştılar. Çiçekoğlu da cezaevini gezerken kadınlar koğuşunda kaldığı dönemde beraber kaldığı ve filmde de yarattığı karakterler ile beraberdi.
Günsel Eren, Leyla Tacer, Nurhayat Uzundede, yıllar sonra bu sefer bir söyleşi için cezaevine gelirken biraz buruk, biraz da heyecanlıydılar. O dönem hamile olan Günsel Eren, “24 yıl sonra Ulucanlar’ı tekrar ziyarete geldim. Aklıma; ilk geldiğimde merdivenlerden inişim geldi. O zaman hamileydim” dedi.
Nurhayat Uzundede ise “Ulucanlar’a girdiğimde ağlıyordum, ancak çıkarken de ağlıyordum” dedi. Ulucanlar’da çok güzel arkadaşlıklara sahip olduğunu, çıktıktan sonra da cezaevine sürekli mektup yazdığını aktaran Uzundede, “Barok müziği ilk kez cezaevinde dinledim. Feride bizi saat sabah 05.00’te kaldırıp Barok müziği dinletiyordu” dedi. (Ankara/EVRENSEL)
Müge Tuzcuoğlu / Şiar Can Şener
ÖNCEKİ HABER

Dünyanın yeni 7 harikası belirlendi

SONRAKİ HABER

Nasreddin Hoca şenlikleri devam ediyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa