Harput’taki ya da Taksim’deki hayalet
GEÇTİĞİMİZ Pazar günü Taksim’de yapılan Hocalı Katliamı anması için toplanmış insanları izlerken elimde Metin Aktaş’ın ‘Harputtaki Hayalet’ romanı vardı. Kafenin camekanının ardından insanlar geçiyordu, sesler geliyordu; ‘Bozkurtlar burada Hrantlar nerede’, ‘Hepiniz Ermenisiniz hepiniz piçsiniz’...
Ne acı bir tesadüf ki kitabın 118. sayfasına geldiğimde benzer sözleri okuyordum. Hamidiye milislerinin ve dışardan gelen bazı kimselerin yaydığı Ermenilerin katliam planları söylentileriyle halk galeyana getirilmek isteniliyor. Asırlardır bir arada yaşamış farklı kimliklerin birbirlerini boğazlaması planlanıyor ince ince. Mahallelere, medreselere, camilere yerleşen bu güruhun yarattığı korku atmosferi içerisinde Müslüman olmayan kesimlerin kapılarını ölüm, en vahşi haliyle çalıyor. Harput sokaklarından insanı dehşete düşüren sesler yükseliyor.
“Gün bugün!
Gün hesaplaşma günü!
Ölüm!... Ölüm!...
Harput dağlarına Ermeniler fedai oldu, toplanın müslümanlar!...
Ermenilere ölüm!...”
Aktaş’ın romanı 1800’lerin sonlarını anlatırken, ben 2012’nin Taksiminde benzer şeyleri yaşıyordum. Kafeden çıkıp dışarıdaki uğultudan uzaklaşmak geldi içimden. Tıpkı kitabın kahramanı Roc gibi koşmak, uzaklaşmak istedim. Yürüdükçe uğultudan uzaklaşmıştım belki ama çantamdaki hayalet benimleydi hâlâ.
Milislere “Allahtan dileğim hayaletim sonsuzluğa kadar peşinizde olsun” diyen Sato’nun hayaleti uzaktaki bir duvarın arkasından tıpkı Harput Meydanında toplaşan kalabalığı izlediği gibi öfke ve korkuyla izliyordu Taksim’i.
1. DÜNYA SAVAŞININ ORTASINDA KALAN BİR AŞK HİKAYESİ
“Ey misafir! Sefa geldin.
Harput’tan güzel şehir olmaz.
Kimi gelir, Kimi gider.
Ama Harput, Kimseye mekân olmaz.” diyerek karşılıyor ‘Harputtaki Hayalet’ adlı romanına Metin Aktaş okurunu. 1900’lerin başını, Harput’un çok dinli, çok kültürlü yapısını anlatan Aktaş, bu yapının nasıl ve kimlerce bir anda alt üst edildiğini büyük bir resim işler gibi işliyor romanına.
Metin Aktaş Dersimli olması ve uzun süre burada yaşamasından dolayı romanında bölgeye dair zengin bir gözlem ve bilgi aktarıyor. Aktaş’ın 1938 Dersim isyanını anlatan ‘Sürgün’, 1925 Şeyh Said isyanını anlatan ‘Nişancı’ ve ‘Dicle’ romanlarından sonra Ermeni tehcirini anlatan ‘Harput’taki Hayalet’le Ermeni tehcirinin yanı sıra 1. Dünya Savaşı yıllarında doğu cephelerinde yaşananları ele alıyor.
Tehcir üst başlığı altında Aktaş, Kürt bir genç olan Roc’un hayat hikâyesini anlatıyor. Roc’un ailesi savaşta yitirdikleri iki çocuklarının ardından, Roc’u Osmanlı’nın askeri olmaması için pek çok aile gibi Harput’ta bir medreseye gönderir. Çok geçmeden Harput’ta gayrimüslimlerin, Ermenilerin katline tanık olan Roc, Ermeni bir kız olan Sato’ya âşık olur. Roc, bu aşk için Hamidiye milislerinin komutanı olan dayısı Selahattin Ağa’yı öldürür. Dersim’e kaçarak hayatını başka bir isimle ve bambaşka bir biçimde sürdürmek zorunda kalır.Roc, Hamidiye Milislerinin komutanını öldürdükten sonra Dersim’e kaçar fakat Hamidiye milislerinin yanında o dönem çok yaygın olan kelle avcıları peşindedir. Farklı bir isimle yaşamaya çalışan Roc, savaştan kurtulamaz. 1. Dünya Savaşı’nda doğu cephesinde görev alır. Savaşın bütün tahribatını yaşayan Roc sevgilisi Sato’yu tehcirden kurtaramaz. Sato’ya kavuşma ümidiyle yollara düşer.
Harputtaki hayalet, Metin Aktaş, roman, İletişim Yayınları, 431 sayfa
Evrensel'i Takip Et