3 Şubat 2008 00:00

islamcı ile milliyetçinin türban dansı…


Siyasî yelpazede birbirine hem yakın hem uzak gibi duran iki partimiz, AKP ile MHP’nin zaman zaman birbirinden rol çalmak için hep tetikte olduğu gözden kaçmıyor. Örneğin geçen yıl iyi prim yapan milliyetçilik söyleminden AKP de nasiplenmek niyetiyle az atraksiyon yapmamıştı. Tabii kendi ‘mahallesi’ bunun nedenini bildiğinden ‘uyar’ göründü.
Gelgelelim MHP’nin, yani ülkemizin en eski Türkçü-milliyetçi örgütlenmenin mirasçısı partiye…
Boşta kaldığında dinî öğelere fazlaca takılmakla yetinmeyip,üstüne üstlük bir de sağ partilerle kimi zaman yarışa girince yüzüne gözüne bulaştırıyor. Buna birazdan değineceğiz..

***
Nerede o eski Türkçüler!..
“Cumhuriyet tarihinde Türkçülüğün ikinci güçlenme dönemi 1970’lerde bir partinin siyasal platformu içinde yer almasıyla gerçekleşmiştir. 1944’de tutuklanan Türkçüler arasında yer alan Alparslan Türkeş’in önderliğindeki Milliyetçi Hareket Partisi’nin temel sloganlarından biri olan Türkçülük, 12 Eylül 1980’i takip eden yıllarda daha çok Türk-İslam sentezi olarak etkili olan radikal bir ideolojinin iki ana sütunundan biri olarak karşımıza çıkmaktadır.(…) 19. yüzyılın sonlarında temelde “Türklüğün” kimlik olarak keşfiyle başlayan, 20. yüzyılın başlarında siyasal bir harekete dönüşen ve Türk ulusal devletinin kuruluş sürecine hizmet eden Türkçülük, cumhuriyet tarihi boyunca ulusçu radikal Türk sağının ideolojisi içinde vazgeçilmez bir platform olarak yer tutarken, aynı zamanda onu kendine düstur edinmiş partilerin faşist dünya görüşü ve devlet anlayışına da eşlik etmiştir. Burada ilginç olan bir diğer gelişme de tek-parti döneminde laik-pagan bir çizgiye oturan Türkçülük ideolojisinin yakın geçmişte İslami motiflerle bağdaştırılması ve yeniden tanımlanması olmuştur.” [“Turan”dan “Bozkurt”a Tek Parti Döneminde Türkçülük, s.17. (1931-1946) Günay Göksu Özdoğan. 352 sayfa. İletişim Yayınları, İstanbul 2001.]

***
Türkeş’in vasiyeti
Türkçü ve milliyetçi hareket adına bu topraklarda nice serüvenler yaşadı Alparslan Türkeş. Ölümünden otuz-otuz beş yıl kadar önce ayağı yere değdi. Tek başına bırak Türkçülüğü, milliyetçilik bile artık etkileyici olmuyordu. Çünkü mevcut bütün sağ ve orta sol partilerinden hiçbiri program olarak kendilerinden daha az “milliyetçi” değildi. Beri yanda “yeşil kuşak”ın ürünü partiler giderek siyasal İslamın bayraktarı rolüne soyunuyordu. Türk ordu geleneğinde pek örneği olmadığı halde, rahmetli Alparslan Türkeş bir fırsatını bulup Hicaz’a giderek dinî vecibesini yerine getirdi. MHP’nin İslâmi söyleme uzak kalmaması Türkeş’ten vasiyettir. Bilindiği gibi sağ merkez partilerinin çoğu (kendi çaplarında) tarikat ve cemaatlerle dirsek temasındadır. Tabii seçmen, zamanı geldiğinde hangisinin ‘asıl’, hangisinin ‘taklit’ olduğunu bilerek gidiyor sandığa.

***
Türk-İslam sentezi
Biraz 1950’lerin (Made in ABD) ‘yeşil kuşak’ uzantısı… Daha çok da 1960’ların var ettiği koşullarda Pagan-Türkçülüğün ehlileştirilmesi diye de okuyabiliriz Türk-İslam sentezini…
Daha bu sentez dile getirilmeden önce, 1950’lerin sonunda, bazı Türkçü dergilerin logosunda şunlar yazılıydı:
“Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslüman!”

***
12 Eylül öncesi Erbakan’ın Akıncıları ile Türkeş’in Ülkücüleri pek karşı karşıya gelmedi. Çünkü onların hedefinde solcular vardı o sıra. Birçok koalisyon hükümetinde birlikte çalıştı bu iki partimiz.
***
İbretlik bir anekdot
Yakın dönemde Ankara’da Nusret Demiral adında ünlü bir başsavcı vardı. Solculara pek hayırhah olmasa da, onun nice rikkatli ve duyarlı olduğunu bir vesileyle öğrendi kamuoyu: Demiral çok sevdiği köpeği öldüğünde günlerce üzülmüş, sonunda oturup bu hayvancağız için bir de şiir yazmıştı.
Sonunda Nusret Bey de hemen her memur gibi zamanı gelince emekli oldu. Üzüntüsünde mi, yoksa zamanının bolluğundan mı bilinmez, kalktı Milliyetçi Hareket Partisi’ne yazıldı. Onu tanıyan hiç kimse yadırgamadı bunu tabii. Çünkü Nusret Demiral bir partiye girecekse elhak isabetli davranmıştı. Buraya kadar şaşırtıcı olan bir şey yoktu. O sıra Türkeş sağdı, Hemen parti yönetiminde adına, hizmetlerine uygun bir kurulda görevlendirilerek onurlandırıldı. Ne olduysa bundan sonra oldu. Demiral’ın Türkçü-pagan damarı kabardı bir gün. Belki de bir gazetecinin dolduruşuna geldi, kim bilir? “Evet efendim” demiş, “Ezan Türkçe okunmalıdır...”
Eh, pes doğrusu! Her doğruyu söylemek zorunda olmadığını unutmuştu herhalde. Partiye biraz fazla milliyetçi gelen emekli başsavcımız, sonunda uygun bir şekilde kapının önüne bırakıldı.
***
Türban dansı…
Kaç yıldır AKP’nin değirmenine su taşımaktan yorulmadığı gibi hemen her gün AKP’ye daha nasıl hizmet edebilirim diye etrafı kolaçan ediyordu MHP lideri Bahçeli. Bir gün “Tek hedefimiz, üniversite kapısındaki kızlarımızdır! Biz türbanı dini inanç yerine eğitim özgürlüğü adına sahipleniyoruz” diyerek sahaya çıkan Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakmamak için hemen yardımına koştu. Bir iki gün sonra sanki koalisyon ortağı imiş gibi konuşmaya başladı Devlet Bahçeli. Türban uygulamasının sadece yükseköğretim düzeyinde kalacağının teminatının kendisi olduğunu söylüyordu. Ne var ki, bu konuda Başbakan Erdoğan daha esnek, daha ihtiyatlıydı: “Provokasyonlar olacaktır!”
Tut kelin perçeminden!..
Sonunda yükseköğretimde başörtüsünün serbest bırakılması için Anayasa’nın 10. ve 42. maddesi ile YÖK Yasası’nın geçici 17. maddesinin değiştirilmesi konusunda AKP ile MHP anlaştı. MHP’li Mehmet Şandır “Allah’ın emridir türban, inançla sorumluluğumuzun gereğini yaptık” derken, bir başka ünlü MHP’li Faruk Bal ise “Özgürlüklere saygımızdan serbest bırakılmasına yardımcı olduk” demekle yetindi.

***
AKP ve MHP’nin daha önce bu konuda verilmiş yüksek yargı organlarının kararını görmezden gelerek hazırladıkları yasa tasarısı, haftaya Meclis’te görüşülecek. Bu arada hatırı sayılır sivil toplum örgütleri tepkilerini açıklamaya başlayınca, Devlet Bahçeli öfkesine yenildi. Yıllar önce rahmetli Türkeş, zamanın TÜSİAD sözcüsü rahmetli Sakıp Sabancı’yı nasıl azarladıysa; rastlantı, şimdi aynı koltukta oturan Bahçeli de kendilerini uyaran TÜSİAD Başkanı’na ve ötekilere ağız dolusu çıkışıyordu: “Sizlerden fetva almaya ihtiyacımız yoktur!”
ABD imdada yetişti Dün internet gazetelerinde bir ‘son dakika haberi’ni okuyunca yüreğimize su serpildi.
ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, “Türban Türkiye’nin iç meselesidir” dedikten sonra şöyle devam ediyor: “Biz, türban veya herhangi bir dini kıyafet dahil olmak üzere, belli bir ifade şeklini savunmuyoruz. Türban takmak, kadınlar için kişisel bir seçimdir. ABD, demokratik toplumların saygı göstermesi gereken din özgürlüğünü desteklemeyi sürdürüyor.”
Daha ne desin yani?!
Remzi İnanç - evrensel olmak

Evrensel'i Takip Et