21 Şubat 2008 00:00
HAYATIN İÇİNDEN
Kentin kenar mahallelerinden birinde duvar kenarına dizilmiş insanlar. Kar yağıyor. Soğuk dondurucu.
İnsanlar zayıf, uzun, tombul, kısa, kırmızı yanaklı, soluk benizli. Ama hepsi de ceketli. Palto, başlık, kaşkol ne gezer. Topukları delik çorapları saklayan son model desen verilmiş ayakkabılar kullanılmış plastikten basılmış. Üzerine bağcığa benzer desen bile yapılmış. Paçalar kısa. Saflar sıkı. Vücutlarındaki son ısıyı bile birbirlerini ısıtmak için kullanmak çabasındalar.
Çoğu akraba. Ya da aynı köyden.
Burası işçi pazarı.
Yevmiye sabahın 6sında 30 kağıt. 8e doğru pazarlığa tabi. 25, bazen 20.
Ne gelen var, ne geçen.
Sonra bir araba. Pikap.
Gür bir ses,
- 3 kişi lazım. İnşaat işi.
- Omuzlaşmalar, öne çıkmalar. Derin nefes alıp olduğundan iri ve güçlü görünmeye çalışan babalar, kocalar. Boşuna.
Haso bağırıyor.
- Ahmet, Maho, Seydo, atlayın.
Patron Haso. Kimin en çok ihtiyacı varsa önce onları gönderiyor. Pikap mutlu.
Beyaz dumanı ile sabahın karanlığını delip gidiyor. Türkiye uyurken sabahın köründe sıcacık yataklarında, Süleyman, Hamo, Eyüp, Nahzen öylece bakınıyorlar bir sonraki arabaya.
Ama işte kader bu. Tıpkı 50 yıl once olduğu gibi Norveçin Bakanı çıkıyor işçi pazarına. Ucuz işçi avına.
İşçiler dizilmiş konsolosluk kapılarına. Yine Süleyman. yine Haso, yine Eyüp, yine Maho.
Yer Norveç. İş, inşaat işi. Ya da temizlik. Belki yük taşıma. Ne farkeder
Gür bir Frenk sesi,
- 100 bin işçi lazım.
- Omuzlaşmalar, öne çıkmalar. Derin nefes alıp olduğundan iri ve güçlü görünmeye çalışan babalar, kocalar. Pazarlayıcılar, alıcılar, satıcılar. Ortalık toz duman gelişen dünyanın ekonomik mucizeler yaratan, gelişen Türkiyesinde.
Belki diş kontrolü. Sucular, demirciler, dönerciler, mühendisler, işçi tarafından.
Müjdeyi veren bakan.
Yer, dünya.
Bir heyecan, bir hareket, dünyanın işçi pazarında.
Arif Nacaroğlu
Evrensel'i Takip Et