24 Nisan 2008 00:00

Çok mu zordur bu coğrafyada barış içinde yaşamak. Çok mu zor bu coğrafyanın insanlarına bir nebze mutluluk sunmak. Yoksa barış mı çok fazla bu coğrafyaya. Kim bilir belki de barışta artık gelmek istemiyor bu coğrafyaya.
Yıllar önce daha çocuk denilebilecek yaşlarda tek kanallı televizyonumuzda İsrailli askerlerin Filistinli çocukların kollarını taşla kırdıklarını ilk gördüğümde çocuk halimle şok olup çok korkmuştum. Hatta ilkin bir reklam veya film görüntüsü sanmıştım. Tabi çok geçmeden izlediklerimin zorun gücünün gösterimi olduğunu anladım. Haksızın haklıya, güçlünün zayıfa, kararmış vicdanların temiz yüreklere karşı insanlık ölçülerinden uzak yöntemlerle saldırı görüntüleri olduğunu. O anki çocuk öfkemle, öfke duyarak öğrenmiştim.
O günden sonra politik hiçbir kaygıya düşmeden İsrail’den hep nefret ettim. Benim de kolumun taşlarla kırılacağı bir gün olur mu diye hep korktum. Belki ben yaşamadım ama 21 Mart Newroz şenliklerinde 16 yaşındaki Hakkarili Cüneyt’e kameralar önünde yapılanlar korkularımı artırıp barış umutlarımı kursağımda bıraktı. Cüneyt’i her izleyişimde o eski görüntüler karabasan olup rüyalarıma geldi. Kırılan sadece Cüneyt’in kolu değil barışa hasret bir halkın onuruydu, umutları taze bir çocuğun geleceğiydi. Cüneyt gözyaşlarıyla acısına direnirken, vicdanı kararmışlar Cüneyt’in acısına acı katmakla meşguldüler. Ve daha 16’sında olan bir çocuğun kırılan kolunun acısını kameralara göstererek, işte bizim gücümüz ve onların çaresizliği dercesine işkence şov yapıyorlardı.
Gözyaşlarıyla dünyayı izleyen bir çocuğun kolunu kıranların vicdanlarını, mantıklarını, ahlaklarını hiçbir şekilde sorgulamayacağım ve and olsun ki ağlamayacağım, Cüneyt’in göz yaşlarına. Çünkü ağlamak alkıştır işkencecilere. Bu vahşet sadece Cüneyt’e değil mazlum Kürt halkına, emekçi Türk halkına, emeği sömürülen fabrika işçisine, çaresizleştirilen Anadolu köylüsüne kısacası bu sisteme dur demek isteyen herkese karşı verilen bir mesajdır.
Her şeyi bir kenara bırakıp hiçbir politik fikre sığınmadan bile bu olanlara baktığımda vicdanları kararmışların ne kadar da yakınımızda olduklarını ve sıranın bizde olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek. Yapan eden kim olursa olsun mağdur olanlar bir çocuk veya çocuklar. Daha yakın tarihte Uğur Kaymaz, Koşuyolu vahşeti, ardından Diyarbakır’daki diğer patlama ve en son Cüneyt. Onlar umutları daha yeni yeşermiş çocuklar. Çok fazla söze gerek yok, izleyip ağlamak yerine ve sıra diğer çocuklara gelmeden dur diyelim bu vahşete.
Deniz Sehatlı Makine Mühendisi
Uluslararası işletme yönetimi
master öğrencisi

Evrensel'i Takip Et