1 Haziran 2008 00:00
umut ile sevda ile düş ile!
GÜNÜN YAZILARI
Büyük ozan Ahmed Arifin ölümün üzerinden 17 yıl geçti. Onun bedenen aramızdan ayrılmasının üzerinden geçen zamana karşın, dizelerine yansıttıkları, zamanı eskitiyor.
Arifin Diyarbakırda 21 Nisan 1927 tarihinde başlayan zorlu yaşamı, 2 Haziran 1991 tarihinde Ankarada son bulmuştu. Gerçek adı Ahmed Önal olan ve yaşamı mücadeleyle geçen, cezaeviyle de tanışan Arifin, zamana meydan okuyan şiirlerine taşıdıkları, gerçekliğini koruyor. Koruyacak da.
Çünkü, yazdığı tek şiir kitabına, Hasretinden Prangalar Eskittime yansıyan duygu ve düşünceler, ülkemiz coğrafyasında yaşanan gerçekliklerdir. Yazıldıkları dönemden günümüze kadar geçen zamana karşın, şiirlere yansıyan bu gerçekler, güncelliğini ve haklılığını koruyor.
Şairin Otuzüç Kurşun Olayı adlı şiirinde anlattıkları, o gerçeklerden en sarsıcı olanlarından biridir.
Şairin dizeleriyle insanlara ulaştırdığı o sarsıcı şiir, Vanın Özalp ilçesinde 33 Kürdün kurşuna dizilerek katledilmelerini anlatır. 33 Kürdün sorgusuz, sualsiz öldürülmesini... Ahmed Arif, Otuzüç Kurşun şiiri ile dizelerine yansıtmıştır.
İran sınırına yakın Sefo Deresinde, elleri ve gözleri bağlanarak kurşunlanır 33 Kürt köylüsü...
30 Temmuz 1943 tarihinde Vanın Özalp ilçesinde, İrandan gelen bazı kişilerin Türkiye sınırları içindeki bir sürüyü kaçıracakları iddiasıyla jandarma birlikleri sınıra gönderilir. Ancak kimse yakalanamaz. Ardından Miran Aşiretinin Özalpte yaşayan 40 akrabası gözaltına alınır. Mahkeme, 5 kişinin tutuklanmasına karar verir, geri kalanları da serbest bırakır. Fakat Özalpe gelen Orgeneral Mustafa Muğlalının emriyle 33 köylü, İran sınırına yakın Sefo Deresine yakın bir yere götürülür. Ve burada infazları, elleri gözleri bağlanarak yapılır. Yapılan infazın ardından, daha önce hazırlanan tutanak gerekçe gösterilir. Köylülerin kaçarken vurulduğu iddiasında bulunulur. İnfazın tanıklarının ifadeleri ve infazı gerçekleştiren manga komutanlarının itirafları üzerine, gerçekleştirilen infaz ortaya çıkar. 1949 yılında askeri mahkemede Muğlalının suçlu olduğuna karar verilir. Önce idam cezasına çarptırılır Muğlalı, ardından bu ceza 20 yıl hapse çevrilir. Muğlalı, cezaevine girmeden ölür. Ama Muğlalı ismi, daha sonra jandarma taburuna verilerek, günümüze kadar korunur!
Ahmed Arif, belleklere kazanan Otuzüç Kurşun şiirinde, yaşanan katliamını şöyle anlatır:
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki... (s.105)
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkıyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına... (s.107)
Hangi kahpenin hançeri?
33 Kürdün kurşuna dizilmesi emrini veren, dönemin 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalının adı; yapılan itirazlar da gereksiz görülerek adı, infazın yaşandığı Özalp Jandarma Taburuna verilir.
Bu, kanayan yaranın üzerine adeta bir hançer gibi saplanır. Ki bu yara, hâlâ kanamaya devam etmekte. 1 Mayıs ve onun öncesinde Newroz kutlamalarında yaşananlar... Süregelen egemen anlayışın zihniyetinin günümüzdeki yansımasından başka ne olabilir ki?.. Burada yine sözü üstadın Kara şiirindeki şu dizelere bırakalım ve yapılan isim değişikliğinin açtığı yarayı ondan dinleyelim:
De be aslan karam,
De yiğit karam,
Hangi kahpenin hançeri,
Saklı hançeri,
Yaranda?.. (s.24)
Yürek işçisi
Ahmed Arif, toplumcu şiir anlayışını hayatı boyunca sürdürdü. Kalemini sürekli, kendi coğrafyasındaki insanların yaşamları için oynattı. Tercihini, Uy Havar şiirinde Namus işçisiyim yani\Yürek işçisi.\ Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş... (s.65) şeklinde ifade etmişti. Ülke coğrafyasının, yoksulların sesi oldu. Bu ses yankılanmaya devam ediyor Arifin dizelerinde...
Vay Kurban şiirindeki; Ölüm bu\ Fıkara ölümü\ Geldim, geliyorum demez\ Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü\ Ya da seher mahmurlukta... (s.43) dizeler, ülkemizde yoksulların durumunun değişmediğini, değişmek bir yana giderek arttığını gösteriyor. Yakın dönem içinde özelleştirme mağdurlarına tütün işçileri de eklenmişti. Ahmed Arifin, Yalnız Değiliz şiirindeki dizelerine yansıttıkları ise bugünleri görüp yazılmış gibi güncelliğini koruyan dizelerden:
Tütün işçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit,
Pırıl-pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu... (s.17)
Yoksulların vatanı
Arifin, ezilenlerden yana duruşunu bütün şiirlerinde görebilmek mümkün. Vatanın yoksullar için cennet olması isteği ve mücadele vardır Ahmed Arifin yaşamında ve şiir anlayışında. Vay Kurban şiirindeki şu dizelerde bunu görebiliyoruz:
Dağların, dağların ardı,
Nasıl anlatsam...
Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz.
Çırılçıplak,
Vay kurban...
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile
Fedayı kabul etmektir,
Cennet yapabilmek için seni,
Yoksul namuslu halka.
Budur ol hikâyet,
Ol kara sevda... (s.46)
Arif, mücadeleye olan inancını hep korudu. Bu inancını, insanlık tarihinin geçmişine kadar götürüyor. Suskun şiirindeki; Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi\ Ve ilk gerillası Spartakusun.\ Susuyor yeşil... (s36) dizeleri de bunu gösteriyor. Haksızlığa karşı asi duruşunu göstermekten geri durmayan şair, bunu dizelerine yansıtarak, bu asi duruşu okuyucusundan da beklediğini ifade eder. Yazımızı, onun, okurundan bu beklentisini ifade ettiği, Anadolu şiirindeki şu dizelere bırakarak bitirelim:
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne üstüne,
Tükür yüzüne cellâdın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile sevda ile, düş ile.
Dayan rüsva etme beni... (s.73)
....
Not: Şiir alıntıları, Hasretinden Prangalar Eskittim, Cem Yayınevi, 24. Basım
Şerif Karataş
Evrensel'i Takip Et