6 Temmuz 2008 00:00
ağlama, ölmeyeceğim!
GÜNÜN YAZILARI
İki sözcükten ya da iki cümleden oluşan, süssüzlükten süs kesilmiş şiirlere oldum olası tutkunumdur. Bir zamanlar bu tür şiirleri yalnızca Japonlar yazıyor sanıyordum. Öyle vurucu örnekleri vardı ki:
Işıklar bayramında
Annesinin elini tutmuş
Bir kör çocuk...
Epey de kıskanıyordum doğrusu. Bizim başıboş, tek dizelerimizi (müfret) bilmediğimden değil. Türkçede pek yaygın bir uygulama olmayışından. O ara İngilizce şiir seçkilerinden birinde Kızılderili şiiri olduğu not edilmiş iki dizeciğe rastladım:
Ağlama,
Ölmeyeceğim!
Arkasında yüzlerce öykü barındıran bu dizeler bir daha arkamı bırakmadı. Kızılderililerin beyazperdedeki görüntüleri pek de sevimli değildi, doğru... Ama Şükran Günü denilen hasat bayramında bir zamanlar sofrada yan yana oturan bu iki halkın arasına kan nasıl ve neden girmişti? Şükran Günü, Amerikan kültürünün neredeyse okullarda dokümanterlerle kafamıza vurula vurula yerleştirildiği dönemde şöyle aktarılmıştı:
1620lerde Avrupadan yerleşim için ilk kez May Flower gemisiyle ABDye gelenler, karaya ayak bastıklarında aylarca süren yolculuklarından dolayı yorgun, hasta ve açtılar. Kızılderililer onları karşıladı, yiyecek verip hindi avlamasını, mısır ekmesini öğrettiler. Üç yıl sonra İngiliz Vali William Bradford büyük bir yemek hazırlatıp Kızılderilileri çağırdı. Kızılderililerin şefi Massoit, 90 kişiyle bu törene katıldı.
O günden sonra her hasat sonrasında bu birlikte yemek geleneği sürdü. 1863te Başkan Abraham Lincoln, Şükran Gününün ulusal bayram olmasını önerdi, ancak bu öneri Kongrede 1941de karara bağlandı ve her yılın kasım ayının son perşembesi Şükran Günü olarak ulusal bayram ilan edildi.
Düz deri pabuçlarını (mokasen) uçları püsküllü deri ceketlerini pek sevdiğimiz, saçları iki örgülü, av kuşu tüyüyle süslü, dondurma külahı çadırları bizimkilere benzer kilimlerle döşeli bu insancıklar, uygarlığa düşman mıydı yoksa?
Uygarlık der demez Mehmet Akif dikiliyordu karşıma: Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar! Beni Kızılderililerin ruhlarının olup olmadığı, insan sayılıp sayılmayacakları tartışmalarının olduğu Amerikanın Fethi günlerini araştırmaya sürüklüyordu. Sonra beyaz avcıların vurdukları hayvanın yalnızca lezzetli saydıkları bir bölümünü (galiba dilini) kesip gerisini çürümeye bıraktıkları bizon (buffalo) sürüsü avları... İnsafsızca avlanmaktan türü tüketilen kaya güvercinleri...
Otlak olarak kullanılsın diye topraklarından sürülen, kamplara kapatılan yerlilerin dramları göçmen yerleşimciler arasındaki çiftçi/hayvancı çekişmeleri yanında unutuluyordu.
Kim bu tunç derililer?
Amerika Kıtasında yaşayanlar için genel teori Kızılderililerin Asyadan Amerika kıtasına geçtiği yolundadır: Buzul Çağının en şiddetli döneminde, MÖ 34.000-MÖ 30.000 yıllarında, dünyadaki suyun önemli bir bölümü büyük kıtasal buz katmanları halindeydi. Bering Denizi bugünkü düzeyinden yüzlerce metre daha aşağıdaydı. Asya ile Kuzey Amerika arasında, adına Beringia denilen bir kara köprüsü oluştu. Beringianın en geniş döneminde 1500 kilometre kadar olduğu sanılıyor. Nemli ve ağaçsız bir tundra olan bölge, otlarla bitkilerle kaplıydı, bu da ilk insanların yaşamak için avladıkları büyük hayvanları çekiyordu. Atalarının binlerce yıldır yaptığı gibi Sibirya kıyılarında av peşinde koşanlar fark bile etmeden kara köprüsünü aşarak Kuzey Amerikaya eriştiler. Oraya yerleştiler.
Doğrusu coğrafyamızın Kızılderililere pek de soğuk bakmadığını sanıyorum. Belki de onların Asyalı bir ulus olduğu ısrarla söylendiğinden. Arada kilim motiflerinin ortaklığı, Şaman benzerliği yüzünden Asyalılarla, dahası Türklerle ortak soydan oluşu vurgulayanlar çıktı. İndiana Üniversitesinden Amerikalı Profesör Denis Sinor, Sibirya Türklerinden Tunguz kabileleri ve Yukagirlerin Tunç Çağı evrelerinden beri Kızılderililerle ortak bir kültüre sahip olduklarını tespit etmiştir. Bu profesörün yapıtı Erken İç Asya Tarihi adını taşır.
Hatta bir türlü tam kanıtlanamayan dil/sözcük ortaklığı yazılıp çizildi: Kanadalı araştırmacı Ethel G. Stewart, 250 bin nüfuslu Navaho kabilesinin Orta Asya Türklerinin konuştuğu Atabaşkan dilini konuştuğunu gösterdi. Kızılderili lehçelerindeki Tepek, Yatkı, T-sün, Yu, Kuşa Aş-köz, Türe sözcükleri Türkçedeki Tepe, Ev/Yatılan yer, Yuğmak/Yıkamak, Kuş, Yemek, Töre sözcükleriyle anlamdaş.
Bu tür iddialar mıydı bize (hiç değilse bana) Kızılderilileri sevimli gösteren? Yoksa kabilesine yeni geçim kaynakları bulmak için yollara düşen Iroquoislardan Haiwathanın (Haia-Hwa-Tha/NehirleriYapan Adam) Henry Wadsworth Longfellowun da yazdığı destanı mı? Bu destanın çizgi romanları (belki de filmleri )sonucu 1950 sonrası Türkiyeye bile yayılan oyuncakları mı? Bizim eve de gelen tek kürekli botu mesela...
Bilemiyorum, ama aynı yakınlığı duyan H. Cemil Tanju, Kızılderilileri ve onların Asya ve Ortadoğudaki Asyalılarla ortak kültürlerini karşılaştırıp, irdeleyip, anlattığı kitabına kızıl sözcüğünü itici bulduğundan olsa gerek Tunç Derililer adını vermiş; İngilizcede bu ulus, ulaşılan yer Hindistan sanıldığından hâlâ Indian/Hintli diye anılır...
Yazar, şair ve devlet adamı Süleyman Nazif (1870 Diyarbakır-4 Ocak 1927 İstanbul), 1924te yayımlanan Hz. İsaya Açık Mektup adlı eserinde, Amerika Kıtasını bulan ve Kızılderililer ile ilişkiye giren ilk beyaz Avrupalı Cristof Kolombu da yerer. Oradaki halk varoluşlarından beri barış içinde yaşarken, Kolombun ayak basışından beri oraya yıkım ve ölümün ulaştığını söyleyerek Çok geçmeden, oradaki ahali-yi asliyye (asıl halk) imha edilerek, yerlerine seninkiler geçip kuruldular der.
Süleyman Nazif yazdıklarında hiç de haksız değildir. Avrupalı kaşifler Amerikaya geldiğinde, Amerikada yüzlerce farklı kabile bulunmaktaydı. Bu kabilelerden birçoğu ortak bir dili ve kültürü paylaşıyorlardı. Amerikaya önce İspanyol asıllı denizciler İspanyol Kraliçesi adına ayak basmış, daha sonra başta İngiltere olmak üzere öteki Avrupa devletleri aynı rotayı izleyerek Amerikaya askerlerini, kaşiflerini gönderdiler. Avrupalı beyaz adamın şiddet düşkünlüğünü bilmeyen yerliler onları güler yüzle karşıladılar. Ancak sömürge güçlerinin baskısıyla soykırıma uğradılar.
İlk yerleşimciler Seminoller, Çerokiler ve Mişuki kabileleri ile İspanyol kaşiflerse Kaliforniyada Soson, Payitu, Kahula, Mevuk ve öteki bazı kabilelerle karşılaşmışlardır. 19. yüzyılda, Avrupalı yerleşimciler Batıya doğru göç ederken Kızılderili kabileleri kendi topraklarından sürmüşlerdir. Bu dönem Batıda Apaçi, Siyu ve Komançi ve öteki kabilelerle yapılan utanç verici savaşlar dönemidir. Bu savaşlardan geriye kalan çok az sayıda yerli ise rezervasyonlar denen Kızılderililer için ayrılmış araziler olarak bilinen küçük bir alanda yaşamaya zorlanmışlardır. Amerikada ilk Kızılderili yerleşim bölgeleri, 1840lı yıllarda oluşturuldu. Kızılderililer 1952 yılına kadar bu toplama kamplarında kaldılar. Şimdi de önemli sayıda Kızılderili bu bölgelerde yaşamaktadır. Bugün ABDde hükümet tarafından resmen tanınan 554 Kızılderili kabilesi vardır. Her büyük kentin kendi Kızılderili toplumları vardır. New Yorkta günümüzde 85 binden fazla Kızılderili yaşamaktadır.
Anımsanacağı gibi Süleyman Nazif, baskıya ve emperyalizme karşıydı. Bu yüzden bir kez gönüllü iki kez zorunlu sürgün yaşadı: II. Abdülhamit yönetimine karşı mücadelesini sürdürmek için 1887de Parise kaçmış, dönmek zorunda kalınca görevle Bursaya sürülmüştü. 2. Meşrutiyetten sonra çeşitli illerde valilik yapan Süleyman Nazif, 1915te devlet görevlerinden ayrılıp yalnız yazarlıkla uğraşmaya başladı. İstanbulun işgalini sert bir üslupla eleştirince İngilizler tarafından Malta Adasına sürüldü. Tommy Flamewalker Manasco adlı bir Kızılderilinin Nerede Yaşayacak Çocuklarımız? adlı şiiri onu doğrular:
İnsanlarımızı öldürdüler, topraklarımızı işgal ettiler ve buffalo dolaşmıyor ovada.
Oriah Dağı Hülyacısı, yıkıma uğramış bir Kızılderili obası çizer gibidir:
Yalnız bir savaşçı dikilir, geleceğini bilmemenin korkusuyla
Duyamayacak artık ne vuran davulları ne de kardeşinin şarkısını.
Yemeğimizi paylaştık ve topraklarımızı, kalplerimizi açtık onlara,
barış istedik, sevgi istedik ve umut, ama çoktan yok edildi hepsi
(http://www.nativeamericans.com/)
Bugün ABDde ekonomik olarak etkin üç büyük kabile bulunmaktaymış: Misissippi Choctawlar (5 bin kişi, kumarhane, hoparlör işleri yapıyor) Oklahoma Choctawlar (35 bin kişi, kumarhane, benzin istasyonu ve otel zincirleri var) ve Oklahoma Chickasawlar (200 bin kişi). Yok olan kabilelerin bazıları Amerikalıların tüm dünyaya pazarladıkları ürünlerin adlarında yaşıyor:
*Cherokee (Chrysler tarafından üretilen bir jip) *Chayanne: Porschenin ilk kez ürettiği jipe verdiği isim *Chevrolet: Dünyanın önde gelen spor otomobil üreticilerinden bir ABD firması *Corvette: Chevrolet markasının bir modeli *Apache: ABD Hava Kuvvetleri tarafından üretilen bir helikopter markası, bir bilgisayar donanım ürünleri üreten marka *Comanche: ABD Hava Kuvvetleri tarafından üretilen bir helikopter markası *Fox: ABDde bir TV kanalı.
Ünlü Kızılderili şefi Pontiacın adı da en ünlü spor araba markalarından biri olmuştur.
Iroquois Kızılderililerinin kullandıkları dilde ken-tah-ten sözcüğünden gelen ve Yarının Ülkesi anlamına gelen Kentucky, ABDnin ortadoğusundaki bir eyaletle birlikte tüm dünyaya yayılmış bir kızarmış piliç restoran zincirinin adıdır: Kentucky Fried Chicken. Kızılderili ozanın artık dolaşmadığını söylediği buffalo ise Erie Gölünün kuzeydoğu ucunda bir şehirdir.
2007 yılının Aralık ayında, en önemli Kızılderili kabilelerinden biri olan Lakota Siyuları ABD vatandaşlığından çekildiklerini ve kendi devletlerini kuracaklarını ilan ettiler. Toprakları beş ayrı ABD eyaletinin sınırları içerisinde olan Lakotaların bu girişiminin sonuçları henüz kesinleşmemekle birlikte, Kızılderililerin büyük soykırımdan bu yana ilk bağımsızlık girişimleri sayılıyor. Ve içim anlaşılmaz bir sevinçle, daha doğrusu umutla doluyor. Oriah Dağı Hülyacısının şiirini anımsıyorum:
Fakat biz, geriye kalanlar, başlarımızı eğmedik dik tuttuk...
Ve yaşlılarımızın ruhları, sanki ölmemişçesine geçtiler içimizden...
Sonsuza kadar yaşayacak düşlerimiz ve yeniden doğacağız biz
Yeniden onurla takılacak. kemiklerimiz, boncuklarımız ve tüylerimiz,
Dikkatle dinlersen eğer çalan davulları duyacaksın ve söylenen şarkıları rüzgarda
Ve göreceksin ki uzakta yeniden dolaşıyor buffalo da!..
Sennur Sezer
Evrensel'i Takip Et