25 Ağustos 2008 00:00

Çevre sorunu herkesin ortak sorunudur. Yerkürede yaşayan canlıların yaşamlarının devamı sağlıklı bir çevreye sahip olup olamamaya bağlıdır. O nedenle; endüstrisi gelişmiş ülkeler, enerji-ekoloji-ekonomi optimizasyonuna çok büyük önem vermektedirler. Hatta bu konularda, kendi çevrelerini daha yaşanılır kılmak için kirli teknolojilerini başka ülkelere kaydırmaktadırlar. Bu konularla ilgili olarak bu köşede birçok yazı çıkmıştır.
Ülkemiz, endüstrisi gelişmiş ülkelerin kirli teknolojilerinin depolanmak istendiği ülkelerden birisidir. O nedenle AB müzakerelerinde çevre standartları hep gerilere itilmektedir. Çünkü Türkiye’nin çevre standartlarını AB düzeyine yükseltmesi, bu emperyalist sömürgenlerin işine gelmemektedir. “İmtiyazlı ortaklık” hikayesi de gene bu çöp teknolojilerini bizde depolamak için ortaya atılan bir fikirdir.
Ülkelerin kaderini her ülkenin karar verici durumundaki kişileri belirler. Karar vericileri de genel olarak o ülkenin halkının bilinç düzeyi belirler. Ülkemiz karar vericilerine baktığımızda; kendine olan güvenini kaybetmiş, güce tapan, bağımsız hareket edemeyen bir yapıya sahip olduğunu söyleyebiliriz. Kendi kendisinin efendisi olmayı hedefine koyamayan hiçbir toplumun kimlikli ve kişilikli bir geleceğinden söz edilemez.
Bugün AB gibi emperyalist ülkelerin yöneticileri, ülkemizin başbakanı gibi “daniska çevreci” olmadığından, çevreyi kirletmenin toplumsal maliyetlerini kendi ülkelerine yüklememek için termik santrallerden ve nükleer santrallerden uzak durmaktadırlar. Hatta ellerindeki nükleer santralleri kapatmaktadırlar. Oysa bizim gibi ülkelerin “daniska” formatındaki yöneticileri, bu nükleerden uzaklaşmayı tam tersi olarak algılamaktadırlar. Zaten “daniska”lık da tam burada başlamaktadır.
“Daniska” formatında olmayan yöneticilerin olduğu ülkelerde bazı uygulamalara örnek vermek gerekirse:
Bu ülkelerde çevre yaşamsal öneme sahiptir.
Bu ülkelerde üniversitelerde özerklik vardır.
Bilimsel araştırma kurumlarında özerklik vardır.
Yolsuzluğa karışan, kendisine ve ailesine bulunduğu makamı getirim sağlamak için kullanan yöneticilerin görevde kalma şansları yoktur.
Daniska formatındaki yöneticilerin olduğu ülkelerde ise:
Çevre hiç önemli değildir. Önemli olan kısa günün kârıdır. Yarını boş ver!
Üniversiteler özerk değildir. Siyasi iradenin istekleri doğrultusunda yapılandırılırlar.
TÜBİTAK gibi kurumların bilim kurulu üyelerini “daniska” formatındaki yönetici atar. Çünkü yöneticiler, bilim insanının da “daniskasıdır”.
Yolsuzluğa karışmak bu tür ülkelerde itibar kazandırır. “Daniska” yöneticilerin çocukları, damatları, akrabaları, dünürleri, Dişli yardımcıları vardır. Ve bunlar ticaretle uğraşırlar. Çünkü bunlar tüccarın da “daniskasıdırlar”.
“Daniska” yöneticilerin olduğu ülkede her şey daniskadır. Demokrasi daniskadır, insan hakları daniskadır, bağımsızlık daniskadır, eğitim daniskadır, sağlık daniskadır, kültür daniskadır, ekonomi daniskadır…
Bu tür ülkelerde her şeyin daniskası vardır.
Hatta sendikacıların da daniskası vardır.
Örneğin “daniska” bir sendikacı, “daniska” yöneticinin memurlara verdiği, seçim yatırımı kokan ek zamma bozulmuştur. Bir başka “daniska” sendikacı ise yağ çekip teşekkür etmiştir. Bozulanın bozulma nedeni başkadır. O verilen bu ek zammı, sanki kendisi istediği için verilmiş gibi gösteremediği için bozulmuştur. Grevsiz, toplusözleşmesiz, hiçbir yaptırım gücünün olmadığı, sadece görüşme yapılan masaya da ancak böyle “daniska” sendikacılar oturur.
Dedik ya, burası Daniskaistan! Burada her şeyin daniskasını bulabilirsiniz!
Enver Şat

Evrensel'i Takip Et