2 Haziran 2009 00:00
Bitmeyen acı 33 Kurşun ve ŞAİR Ahmed Arİf
GÜNÜN YAZILARI
Toplumda derin yaralar açan olaylardan biri de Ahmed Arifin şiirine taşıdığı 33 yoksul Kürdün sorgusuz sualsiz kurşuna dizilmeleridir. Hele hele Kürt sorunu tartışmalarının yapıldığı bu dönemde bu yara bir kez daha bellekleri tazeledi. Kürt sorunu yine tartışılıyor. İyi şeylerin olacağı söyleniyor. Şimdiye kadar iyiye dair ciddi adımlar olmasa da, Kürt sorununun kamuoyunda bu kadar tartışılıyor olması olumluluk olarak görülebilir. Kürt sorununa dair tartışmalar süredursun, 33 kurşun acısı her gün yaşanıyor. Sefo Deresinde 33 Kürdün katledilmesinin ardından bugün de kameraların, insanların gözü önünde kolları kırılıyor, silah dipçikleriyle kafalarına vuruluyor. Ve 33 Kürdün kurşuna dizilme emrini veren 3. Ordu Müfettişi Orgeneral Mustafa Muğlalının ismi, katliamın yaşandığı Özalp (Saray) Jandarma Taburuna verilmiş durumda.
33 Kurşun olayını, bir daha yaşanmaması için dizelerine taşıyan Ahmed Arif, 2 Haziran 1991de Ankarada yaşama veda etti. Ama dizeleriyle bugün aramızdaki varlığını sürdürüyor.
KATLİAMIN GERÇEKLEŞMESİ
Ahmed Arifin de dizelerine taşıdığı olay, Özalp ilçesi Yukarı Koçkıran köyü sınırlarında yer alan Sefo Deresinde gerçekleşir. 33 yoksul Kürt köylüsü casusluk suçlaması ile Türkiye İran sınırında yer alan Sefo Deresinde 356 nolu hudut taşında infaz edilirler. Katliam tarihi 28 Temmuz 1943tür. Katliam şöyle gelişir: Mustafa Muğlalı, 7. Kolordu Komutanı Kemal Yaşinkılıçın da aralarında bulunduğu çok sayıda rütbeli ile birlikte Özalpe gelir. İlçede olağanüstü güvenlik önlemleri alınması karşın ilçedeki bütün sığırlar aynı gün çalınır. Bunun üzerine ilçede 100e yakın kişi gözaltına alınır. Askeri gazinoya geçen Muğlalı, burada Van valisi Hamit Onat ve Saray Kaymakamı Hilmi Tuncel ile görüşür. Van valisinin gözaltına alınanların yargılanarak en ağır cezalara çarpıtılacaklarını söylemesi üzerine Muğlalı, Sorgu ve mahkeme de ne oluyormuş, diğerlerine de ders vermek için başka şeyler yapmak gerek der. Onat, Muğlalının bu tutumundan sonra Diyarbakır Umum Müfettişi Avni Doğanı arar ve acilen Vana gelmesini ister. Doğanın daha sonra Muğlalı ile yaptığı telefon konuşmasında Muğlalı, Doğana bütün gelişmelerin yukarının tasarrufunda seyrettiğini ve kendisine karışmamasını söyler.
İŞKENCELİ GÖZALTI
Gözaltında tutuklanan köylülere akıl almaz işkenceler yapılır. Katliamdan şans eseri yaralı kurtulan İbrahim Öztürkün, gözaltına ilişkin annesi Cazê Öztürke anlattıklarından bu ortaya çıkıyordu. Günlerce bizi çırılçıplak soyup sırtımıza eyer vurup bindiler. Ağzımıza gem takıyorlardı, yaşlı, genç ayırmadan hepimize biniyorlardı.... (s.29) Oğlu yaralı olarak kurtulan Cazê Öztürk, oğlunun bir yıl sonra İranda akrabalarının yanında olduğu haberini alır ve oraya gider. Oğluma bir sarıldım ki deme gitsin. Bir sevinç ki isterem herkes yaşasın. Ağladım, çok ağladım. Oğlum yeni doğmuş gibi değil, yeni ölmüş gibi ağladım. Çünkü bir iğne, bir iplikti benim oğlum. O İbrahim gitmiş, yerine başka biri gelmişti. Kısa sürede anladık durumu. Geceleri bağırarak uyanıyor, yerli yersiz ağlıyor, bazen de sessizleşiyor, dalıp gidiyordu. Duygusuz, taş gibi biri olup çıkmıştı. Nefes alıp veren, gezen, gören, konuşan bir ölüydü oğlum. Yüreği fazla dayanamadı. Üç yıl sonra gerçekten öldü... (s.30) Kurşuna dizilen ve nişanlı olan Ahmet Ata ile nişanlısı Asiya (Aso) Durur, görücü usulü nişanlanırlar. Nişanlısının atını gören Aso: Rahmetli babam atın üstünden kendini boynuma attı, ikimiz de düştük yere, adam bir ağlıyor bir ağlıyor, ne yapacağımı şaşırdım. Onlar Ahmed öldü dediler, ben Ahmed ölmez dedim. Onlar Onu devlet öldürdü dediler, ben devlet Ahmedi öldüremez dedim. Onlar, doğru ben yalan dedim. Ne yaptılar ne ettilerse bana Ahmedin öldüğünü kabul ettiremediler. (s.35)
SEFO DERESİ
Katliamda en yaşlısı 81 yaşındaki Mêmê Özayın oğlu Mêmê Özay, yaşanan katliam ve katliam sonrasında köylülerin verdiği mücadeleyi anlatıyor: Kendim artık yol ağzına geldim. Gözüm açık öleceğim, babamı göz göre kurda kuşa yedirdiler. Dünya gözüyle Sefo Deresini görmek istiyor. 1957 yılından bu yana düzenli olarak her yıl TBMMye dilekçeler veririz, Sefo Deresini açın, gidip yüzümüzü sürelim. Hiçbir yanıt verilmez. İşte iki yıl öncesi Mendereslerin cenazelerinin İmralıdan nakli geldi gündeme. Yeniden başvuruda bulunduk. Sonuç yok. Ölenlerin yakınları mahkemeye başvuruda bulunurlar. O dönem savcılık olmadığı için hakim Baki Tekin adli soruşturma girişiminde bulunuyor. Girişimin başladığı gün ise Van 10. Tümene götürülür. İlçeye dönen Tekin, hemen istifasını verip ilçeden ayrılır. Daha sonra askeri mahkemede konuşan Tekin, şunları diyecektir: Vandan istifa edip gitmemem ve olayı gittiğim yerde unutmamam halinde öldürüleceğim yüzüme haykırıldı. (s.36) Katledilenler arasında iki tane asker de var. İzinleri için memleketlerine giden Sico Çelebi ile Şükrü Kurunca geri dönmemeleri üzerine Saray Askerlik Şubesine akıbetleri sorulur. Askerlik Şubesi Başkanı Yarbay Sıtkı Tutak, bölük komutanlarına çektiği telgrafta Kurşuna dizildiler ibaresini kullanır. Bunun üzerine Van 10. Tümen Komutanı Rasim Saltukun emriyle tutuklanır. Van askeri cezaevine konur.
CENAZELERİ VERİLMEDİ
Babası Serheng ve abisi Zeki Özkaplanı kaybeden Hasan Keyfi Özkaplan, yaşanan katliamın yetkililer tarafından kendilerine anlatılmaya çalışılması üzerine cenazeleri almak için hareket ettiklerini anlatıyor. Her tarafa adam gönderdiklerini belirten Özkaplan, cesetlerin kokudan çürümeye bırakıldığını söylüyor. Cenazeleri almak için derenin yakınlarına kadar gittiklerini ifade eden Özkaplan, sürekli saldırıya ve tehditlere maruz kaldıklarını kaydediyor. En sonunda kadınlı-erkekli, yaşlı-genç demeden dereye yürüdüklerini dile getiren Özkaplan, dereye yaklaştıklarında askerin saldırısıyla karşılaştıklarını söylüyor. Süvari askerlerin saldırısından dolayı, üç çocuğun atların ayağı altında ezildiğini bildiren Özkaplan, sonrasını şöyle anlatıyor: Kimi kadınlar kendi çocuklarını, kendilerini atmışlardı atların önüne, merhamete gelir de çiğnemezler diye, nerede... Ayak uçlarımıza kadar kurşunlar yağdırdılar. Velhasıl baktık hepimizi öldürecekler, oturduğumuz yerde acılarımız, ağlayışlarımızla baş başa kaldık. Sonunda çaresiz geri döndük. O gün bugündür her yıl düzenli olarak İçişleri Bakanlığı ve TBMM Başkanlığına dilekçeler gönderirim. Cenazeler verilmedi, çürütüldü, toprak edildi, bari yasak bölge uygulamasına bir son verin diye. Kimse cevap verme zahmetine bile girmez... (s.37)
Uzun ve çetin mücadeleler sonucunda 9 Eylül 1949 tarihinde Askeri Savcı Şerif Çıtakın iddianamesiyle Genelkurmay Askeri Mahkemesine dava açıldı. Mahkeme heyeti, 2 Mart 1950de, Muğlalıyı öldür emri verdiği için önce idama sonra yaşlılığı dikkate alınarak 28 yıla mahkum eder. Ordudaki hizmetinden dolayı cezadan sekiz yıl düşürülür. Verilen karardan bir ay sonra rahatsızlık geçiren Muğlalı, kaldırıldığı Ankara Devlet Hastanesinde ölür. Muğlalı, mahkemede verdiği ifadede Kürtlere ilişkin olayları, normal ölçüler ve devlet anlayışı içinde yürütmek mümkün değil der. Muğlalının bu ifadeleri birçok şeyi de özetliyor aslında.
*Kaynak olarak ve yapılan alıntılar için, 1989 Yunus Nadi Armağan Ödülünü alan Günay Aslanın, Pencere Yayınlarından çıkan Yas Tutan Tarih 33 Kurşun adlı kitabından yararlanılmıştır.
33 CAN
Xbaresorik Mılanengız, Runexar ve Xretel köylerinde Milan aşiretinden kurşuna dizilen 33 yoksul Kürt köylüsü içinde baba-oğul, abi-kardeş, enişte-kayınpeder, nişanlanmışlar-yeni evliler de vardı. Xbaresorik köyünde Aco Çelebi, Sico Çelebi, İsmail Şen, Mustafa Erbaş, Ahmet Uyanık, Serheng Özkaplan, Zeki Özkaplan, Haydar Akkalım, Ömer Akkalım, Beşir Deniz, Celat Uzuntaş, Findi Özay, Paşa Tezel, Tatar Gök Aladdin Usta, Ahmet Uzuntaş, İsa Kurunca, Hasan Beydoğan, Memi Taşçı, Salih Taşçı, Sevdin Zolioğlu, Ahmê Denizhan, Hıdır Altun, Veli Öner, Ali Benek; Milangi köyünde İbrahim Öztürk, Kazım Gürbüz; Runexar köyünden Sultan Özay; Xretel köyünden Ahmet Tunç, Ahmet Ata, Şükrü Kurunca, Mêmê Denizhan, Ahmet Taşçı.
33 KURŞUN
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Vanda
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı...
Yiğitlik inkar gelinmez
Teke - tek döğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda....
(...)
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...
(...)
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Dom dom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Ahmet Arifin 33 Kurşun şiirinden...
Şerif Karataş
Evrensel'i Takip Et