28 Haziran 2009 00:00

ODiSSEUS ölmüş Teyresyas’la

Kral Odisseus, Troya savaşı sonrası deniz yoluyla ülkesine dönerken Tanrı Poseydon’un hışmına uğradı. Sonunda Tek başına, savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına rastgele sığındı.

Paylaş

Kral Odisseus, Troya savaşı sonrası deniz yoluyla ülkesine dönerken Tanrı Poseydon’un hışmına uğradı. Sonunda Tek başına, savaş nedir bilmeyen Fayakların adasına rastgele sığındı. Oranın güzel prensesine, yolculuğu sırasında başından geçenleri istek üzerine anlatıyordu...
Bir keresinde mola vermek için indikleri adanın sahibi Tanrıça Kirke; dönüş yolunu tam öğrenmesi için Ölüler Ülkesi’ndeki Bilici Teyresyas’ın yanına göndermişti...Ağlaya sızlaya da olsa arkadaşlarıyla birlikte, gün ışığının ulaşamadığı bu ülkeye ulaşmıştı.
“Ölüler Ülkesi’ne varınca hemen bir kuyu kazdım, “diye anlatmaya başladı Odisseus. “Kurban ettiğim iki koyunun kanını oraya akıttıktan sonra,birilerinin çıkarları yüzünden savaşlarda zamansız ölenlerin uğultuları kapladı her yeri. Ellerindeki silahlar ve bedenleri hâlâ kan revan içindeydi!
Çığlık atan gölgelerin arasında, hem ölen arkadaşlarımdan, hem kendi ellerimle öldürdüğüm masum yiğitlerden birkaçını tanıyınca; sapsarı, yemyeşil bir sızı sardı içimi...
Ne var ki buraya gelişimin amacı, Bilici Teyresyas’la konuşup ondan dönüş yolumu öğrenebilmekti. Neyse ki fazla bekletmeden geldi: ‘Ne işin var buralarda?’diye çıkıştı hemen. ‘İnsan gün ışığını, kuş seslerini, halkıyla ailesiyle yaşayacağı güzel günleri bırakıp bu Ölüler Ülkesi’ne gelir mi hiç?’ Teyresyas eğilip eliyle kuyudaki kana dokundu. Sonra uzun değneğine dayanaraktan; ‘Evet, sevgili Odisseus,’ diye yeniden başladı konuşmaya: ‘Troya savaşları biteli nice yıllar oldu.... Ve sen bir türlü dönemiyorsun halkının, çoluk çocuğunun yanına...Savaş acılarıyla dopdolu için... Peki, ne diye gittiydin oralara? Hani altın ziynet, güzel köleler derlemek içindiyse buna değer miydi? Güzel Helena’nın namusu bahanesiyle, ama gerçekte Kral Agamemnon’un çıkarı uğruna nice yiğitler yıkılıp yıkılıp gitti. Neyse, sana ülkene nasıl gideceğini anlatayım... Anımsarsın, Troya’dan dönerken Denizler Tanrısı Poseydon’un o tek gözlü oğlu Dev Polifemos’un adasına uğramıştın. Polifemos; karaların ve denizlerin gizemlerini çözmeye kalkan denizcileri çiğ çiğ yerdi. Çünkü insanlar, denizlerin gizemlerini öğrenirlerse, babası Tanrı Poseydon’un oralardaki saltanatı biterdi. İşte sen Polifemos’un gözünü kör edip elinden kurtulduğun için Poseydon sana karşı sürekli kin duyuyor... Hem kör ettiğin , hem de denizlerin ve karaların gizemlerini çözmeye kalktığın için bak gemilerinin ve yoldaşlarının pek çoğunu sulara gömdü... Hâlâ da öfkesi dinmiş değil... Ama sen dalgalarla boğuşa boğuşa da olsa, aklını kullanarak Tanrı Poseydon’un tuzaklarını bozup ülkene varacaksın... Yeter ki hem kendinin, hem de yoldaşlarının arzularını gemlemesini bil...
Burada biraz sustuktan sonra; ‘Şimdi olacakları anlatayım,’ diye sürdürdü konuşmasını. ‘Yolunuz üzerinde, Çatal Adası denen bir yere varacaksınız. Bu yemyeşil adada, koyun keçi sığır cinsinden sürü sürü hayvanlar vardır... Sakın bu hayvanlara dokunmaya kalkmayın! Çünkü Güneş Tanrısı Helyos’un sürüleridir onlar... Birisine dokunduğuz an Helyos, hem gemini, hem de arkadaşlarını sulara gömer. Üstelik sen sağ kalsan bile, ülkene dönüşün çok çileli olur... Evet Odisseus, ülkene vardığında da işin çok zor olacak... Oğlun Telemahos da, karın Penelopeya da yaşıyorlar yaşamasına, ama konağına bir sürü soylu adam çöreklenmiş... Senin öldüğünü düşündükleri için karın Penelopeya ile evlenmek istiyorlar... Evinde neyin var neyin yoksa ha bire yiyip içiyorlar... Bu yetmiyor, halkın ürettiklerini de arsızca tüketiyorlar; şaraplı müzikli şölenlerle günlerini gün ediyorlar... Karın Penelopeya da, sizlerden biriyle evleneceğim evlenmesine , diyor, ama önce şu dokuduğum kumaşı bitireyim... Ne var ki gündüzleri tezgahta dokuduğu kumaşı, gece karanlığında gizlice çözüyor!... Ertesi gün yeniden başlıyor dokumaya... İşte sadık karın Penelopeya, böyle böyle yıllardır oyalaya geldi taliplerini... Konağına varınca bu asalakların hepsini temizleyeceksin... Ondan sonra da karına, oğluna ve halkına çektikleri bütün acıları unutturacaksın... Hem sen, hem onlar, hem de sizleri örnek alacak öteki Akdenizli komşular, hepiniz bu savaş ve sömürü illetinden kurtulacaksınız... Zaten bu savaş denen pislik, insanoğlunun onuruna yakışıyor mu hiç? Evet Odisseus, sonunda hepiniz çok mutlu ve uzun yaşayacaksınız... Artık hiçbiriniz buralara yaşlı gözlerle gelmeyecek... Haydi sana iyi yolculuklar!...’
Teyresyas’ın ruhu böyle deyip susunca, gerisin geri, Hades’in dönülmez ve ışık işlemez ülkesine doğru aniden uçup gitti...”
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Benim de sesim var - MEKSİKA ve Dünya Çocuklarına!

SONRAKİ HABER

Sulu şaka yapma, darbeye ayıp oluyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...