07 Temmuz 2009 00:00

Sızlayan kırbaç yarası: MICHAEL JACKSON

Michael Jackson’ın cenazesi bugün kaldırılıyor.Siyah derisini daima bir yara olarak gören, o yaranın kabuğunu soymaya yıllarını hasretmiş adam, ABD’nin siyahi bir başkan seçerek ırkını göz önüne çıkardığı yılda öldü.

Paylaş

Michael Jackson’ın cenazesi bugün kaldırılıyor.
Siyah derisini daima bir yara olarak gören, o yaranın kabuğunu soymaya yıllarını hasretmiş adam, ABD’nin siyahi bir başkan seçerek ırkını göz önüne çıkardığı yılda öldü. Müzik sahnelerine doğuşunun da benzer bir ironisi vardı. Ki o ironi, onun bir türlü bir çağa ve bir yere ait olamamasıyla, zamanı ıskalamasıyla ilgilidir; onu iki arada bir derede bırakır. O yüzden “Aslında siyah, Hristiyan ve erkekti” diye başlık atmış olmalı bazı gazeteler.
İlk solo albümünü 1979 yılında, yirminci yüzyılın en şekilsiz on yılına ramak kala çıkarmıştı. Parlak geçmişin geride kaldığı, nasıl bir gelecek yaşanacağının ise belirsiz olduğu bir eşikti o. Özgürlükçü gençlerin dünyayı devrim sloganlarıyla sarstığı 1968’in bütün kazanımlarının artık geri çekilmeye başladığı, Reagan-Theatcher-Kohl muhafazakarlığının dünyaya bir ur gibi yayılacağı günlerin ufukta göründüğü yıldır bu. ‘79’dan geriye bakıldığında; Pink Floyd’u, Beatles’ı, Rolling Stones’u görmek mümkündür; ama popun ve rock’ın bunlarla taçlanan isyankar altın çağı geride kalmıştır artık, gelecek yıllara dair ise hiçbir vaat yoktur. “Siyah güzeldir” sloganını benimsemiş, o zamana değin kırbaç yaraları taşıyan derilerinin artık estetik bir değeri olduğunu haykıran özgüvenli siyahların özgürlük hareketi de çoktan durulmuş, eski kırbaç yaraları yeniden sızlamaya başlamıştır.
Sızlayan kırbaç yaralarıyla onuru tekrar ayaklar altına alınan siyah pop şarkıcısının, ‘80’li yıllarda diyecek sözü kalmamıştır bu durumda. “Yüzünü görmek istemiyorsun, en iyisi kaybolmak/en iyisi kaçmak, en iyisi yapabileceğini yapmak” diye seslenir. Bir zamanlar gökyüzünü fethe çıkanların şimdi sessiz sedasız düştüğü mecalsizliktir Jackson’ın nezdinde bir siyahın gösterebileceği. Fakat onun, kaderine uysalca boyun eğdiğini düşünmek doğru olmaz. “Siz beni adam yerine koymuyorsanız görünmez miyim?” diye sitem eder çünkü, ama ekler: “Martin Luther olsaydı ya da Roosevelt, bunlara izin vermezdi.” Gücünü geçmişinde arayan kayıp kuşağın kendi kaderine hakimiyet iddiasını yitirerek geçmişin kahramanlarına sığındığını bu dizeden daha iyi ne gösterebilir ki.
Siyahın derisi kırbaç yaraları kadar Marthin Luther’i de, kırbaca siper olmuş kendi bedenini de hatırlar o on yılda.
Ama önünde bir gelecek yoksa hatırlamak, yarayı acıtmaktan başka bir anlama gelmez. O zaman kurgulanmış pop ikonu, kendi yapabileceğini yapar, yarasından soyunmak için derisini kazıtır. Fakat bir beyaza dönüşebileceğini umarken içindeki siyah buna direnir. Siyah Dr. Jekyll’a huzur vermeyen vaatkar bir Mr. Hyde’dır Michael Jackson’ın beyazlığı. Boştur ama bu vaat. Ruhundaki yaralarla derdi olan ikon, o yarayı sağaltmak için boşuna uğraşır bedeniyle. Ne ruh iyileşir, ne beden. Tersine, çocuk istismarı yaptığı gerekçesiyle sorgulandığında “Siyah olmaktan gurur duyuyorum, ben bir gay değilim” der kamera karşısında. Yine bedenini savunmak zorunda kalır.
İroniktir bu da yine: ‘80’li yıllara, 1968’den arta kalan tek şey, ruhu alınmış bedendir. Madonna; kendi bedenini bir cinsel özgürlük ülkesi gibi görür, bedenini gözümüze soka soka yüceltirken, Michael Jackson’ın övünç duyacağı bir bedeni de, cinselliği de yoktur aslında. Elini apış arasına götürdüğü posterinde gene bir yokluğun altını çizer. Elvis Presley’in kızıyla da bir eksikliği tamamlamak için evlenmiş gibidir; kızı aracılığıyla Elvis’ten geçen pop aurasına duyduğu ihtiyaçtan, o eksikliği Elvis’in kanıyla, canıyla tamamlamak istemesinden...
Michael Jackson, yoksunlukların isyan sebebi olduğu değil, hep başka yoksunluklara ikame edilmeye çalışıldığı bir çağın idolüdür. ‘80’li yıllarda bütün dünyanın iki arada bir derede kalışının sebebi neyse, Michael Jackson’ın da sebebi odur. Işıklı bir geçmişle huzursuz bir gelecek arasında salınır.
Yine de bir idoldür işte.
Güle güle geçmiş, güle güle gitsin!..
Nuray Sancar
ÖNCEKİ HABER

Ay’a ilk inen Sovyetler’miş

SONRAKİ HABER

Sosyal güvence istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...