12 Temmuz 2009 00:00

Endonez-Malez gerginliği

Endonezya’da savaş tamtamları çalıyor. Birçok Endonez, Malezya’yla ortak dil ve geçmişlerine ve din kardeşliklerine karşın, Malezya’nın varsıl bir ülke olması nedeniyle, Endonezya’yı aşağı gördüğünü düşünüyor.

Paylaş

Endonezya’da savaş tamtamları çalıyor. Birçok Endonez, Malezya’yla ortak dil ve geçmişlerine ve din kardeşliklerine karşın, Malezya’nın varsıl bir ülke olması nedeniyle, Endonezya’yı aşağı gördüğünü düşünüyor. Son gelişmeleri bu açıdan yorumluyorlar. Sukarno zamanındaki gibi bir Endonez-Malez çatışmasının koşulları yavaş yavaş oluşuyor gibi görünüyor. Konunun alevlenmesi, üç güncel olaydan ileri geliyor:
- Endonez hizmetçilerin Malezya’da sürekli dövülmesi,
- Malez gemilerinin sürekli olarak Endonez karasularına girişi,
- Malez prensin Endonez güzelini dövmesi ve ona işkence etmesi vb.
Bölgede Filipinler’den sonra dışarıya en fazla işçi gönderen ülke Endonezya. 2005 sayılarına göre Endonezya, yaklaşık 4 milyon işçisini yurt dışına gönderdi. Bunların yüzde75’i kadın işçi; çoğu ise hizmetçi. ‘Hizmetçilik’ kavramsal olarak da toplumsal olarak da işçilikten ayrılıyor. Malezya’da hizmetçiler, işçi sayılmadıkları için, sendikalar, onların haklarını arayamıyor. ‘Hizmetçi’ sözü, yalnız kavramsal olarak yanlış değil; aynı zamanda hak kayıplarına neden oluyor. Bu nedenle, ‘hizmetçi’ yerine ‘ev işçisi’ sözü kullanılmalı. Bu, ‘kutsal aile’ tartışmalarını yanında getirebilecek bir öneri: ‘Ev hanımı’ ne zaman ‘ev işçisi’ olur? ‘Ev işçisi’, emeğini satmak zorundadır; geçimini böyle sağlar. Gerçekte ‘ev hanımı’ da böyledir. Geçimi, eşinden alacağına bağlıdır ve bu alacak, açıkça belirtilmese de, ev hanımının sunduğu hizmetlere dayanır. Bu konu, başka bir yazıda daha uzun ele alınmalı; ama dönelim Endonezya’ya.
Endonezya’da yaygın görüş, Malezler’in Endonez ev işçilerini aşağıladıkları yönünde.
Ancak ev işçilerini suçlayanlar da var. “O kadar ‘salak’lar ki, gittikleri her yerde dayak yiyorlar” diyorlar. Benzer bir biçimde, kimileri, Malezya’daki Endonez ev işçilerine kızıyor, “Ne işiniz var Malezya’da; Malezler’e, size şiddet uygulama olanağını siz kendiniz veriyorsunuz. Endonezya’da ücret düşük ama böyle olaylar başına geldiğinde mutlaka bir yardım eli uzanır” diyorlar. Diğerleri buna karşı çıkıyor: “Endonezya’da koşullar öyle kötü ki, genç kızlar tek çıkar yol olarak Malezya’ya gidiyor”. Kimi Malez, bu Endonez ev işçilerine yönelik şiddet olaylarının Malezya Çinlisi ailelerde yaygın olduğunu, çünkü bu ailelerin parayı ödeyince ev işçisini 24 saatlik köle gibi gördüğünü söylüyor. Bu Malezler, Endonez ev işçilerine, dini-dili bir olan Malez ailelerde çalışmalarını öneriyor. Kimilerine göre, Endonez devlet büyükleri, Malezya’da işkence gören ev işçileriyle ilgilenerek oy toplamaya çalışıyor. Yoksa ilgilenmezlerdi. Bu nedenle, “Keşke her yıl seçim olsa” diyenler var.
Kimileri, bu olayların Endonezya’da iç siyaset aracı yapılmasından rahatsız. Endonez egemenleri, “Bakın biz iyiyiz, ne güzel bir ülkemiz var. Kötü olanlar biz değil, Malezler” demeye getiriyor. Oysa dev kaynakları olan Endonezya’nın yoksullarının yabancı ülkelerde çalışmak zorunda kalmalarından, çoğunluk adına siyasalar geliştirmeyen egemenler sorumlu. Yoksa kimse gurbet elde çalışmak istemezdi.
Bir başkası, “Ev işçileri olmasaydı, kim temizlerdi evi, kim bakardı çocuklara, kim yıkardı çamaşırları?!” diyor ve ekliyor, “Ev işçileri olmasa, boşanma oranları tavan yapardı.” Çözüm, ev işçilerinin örgütlenmesi ya da -’Vernel yumuşaklığı’nda bir ‘sivil toplum ağzı’yla konuşacaksak, çözüm- akran topluluklarının oluşturulması. Endonez hükümeti ise, Malezya’da Endonez ev işçilerinin sendika haklarına kavuşması için çabalamak yerine, Malezya’ya Endonez işçi gönderimini durdurma önerisini tartışıyor. Bir de, gerektiğinden fazla dikkat çeken Manohara olayı var. Manohara, Malez prensinin kendisine dayak attığını, işkence ettiğini savlayarak ülkesine kaçan 17 yaşındaki Endonez model.
Devlet güvenliği açısından en ciddi sorun ise, Ambalat bölgesindeki karasu anlaşmazlığı. Endonezya, Malez gemilerinin bölgeye girişini Endonezya’nın deniz haklarının çiğnenmesi olarak görüyor. Endonez Ordusu’na göre, Malezya, Endonez karasularına izinsiz olarak 2008’de 23 kere, 2007’de 76 kere ve 2009’un ilk yarısında 14 kere girdi. Endonez Ordusu, bölgeye giren Malez gemileriyle başa çıkamıyor; çünkü ordu, eski kılgıyapılarına (teknoloji) sahip. Endonezya, daha önceki bir sınır anlaşmazlığında, Malezya’nın, konuyu, Uluslararası Adalet Divanı’na götürmesi sonucu, iki adasını yitirmişti. Yani bu olay da bir ilk değil. Kimi Endonez diplomatlar, Endonez gazetelerinde, “Endonez Ordusu, yenilenmeli; Endonez karasularına izinsiz girenlere, uyarılara karşın bunu sürdürüyorlarsa, ateş açılmalı” gibi yazılar yazıyorlar. İki ülkenin Güneydoğu Asya Birliği (ASEAN) kurucu üyeleri olması, savaş tamtamlarını susturamıyor. Endonezya tarafına göre, Endonezya, Güneydoğu Asya Birliği’ni dış siyasette öncelik olarak belirlerken; Malezya için, kendi çıkarları, Güneydoğu Asya Birliği’nden önce geliyor.
İleri yaşlardaki kuşaklar, savaşa bir olasılık vermiyor. Savaşta iki taraf da kaybedecek. Ama Malezya’da ev işçilerinin sendikal hareketi gelişmedikçe ve karasuları anlaşmazlıkları çözülmedikçe, bu Malezya düşmanlığı, Endonez siyasetine ekmek çıkarmaya devam edecek. f
Dr. Ulaş Başar Gezgin
ÖNCEKİ HABER

ABD ilişkisini kesmedikçe darbeciler gitmeyecek

SONRAKİ HABER

NOT

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa