26 Temmuz 2009 00:00

Geciken adalet anıtı

Bilmem anıtların anlamını düşünüyor musunuz. Bence anıt bir kişiye saygıdan çok, o kişinin tarihteki durumuna, toplum için anlamına saygıyı anlatır. Yurdu için ölmeyi göze alanların unutulmaması gerektiğinin anlatımıdır Meçhul Asker anıtı.

Paylaş

Bilmem anıtların anlamını düşünüyor musunuz. Bence anıt bir kişiye saygıdan çok, o kişinin tarihteki durumuna, toplum için anlamına saygıyı anlatır. Yurdu için ölmeyi göze alanların unutulmaması gerektiğinin anlatımıdır Meçhul Asker anıtı. O içimizden biridir ölmüş ya da ölecek olan. 1953 yılında İngiltere’de uluslararası bir anıt yarışması açılmıştı. Meçhul Siyasal Tutuklu anıtı. Türkiye’den de iki heykeltıraş; Ali Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu da katılmış, Müridoğlu bir ödül de almış, ancak anıt herhalde gerçekleştirilmemiş. Hangi siyasal görüş iktidarda olursa olsun muhalifin mahkum olması gerektiğini, onun da hatırlanmaması gerektiğini düşünüyor galiba. Ne kadar güzel, yasal... ama adil değil, yani hukuki değil.
Bu olaydan yola çıkarak benim de (günümüzde hemen her şehre dikilmesi gereken) bir anıt projem var: Geciken Adalet Anıtı. Bu anıtın herhangi bir figür içermesine gerek yok. Yalnızca bir mezar taşı biçiminde olması yeterli. Osmanlı mezar taşları var ya sütun biçiminde, öyle. Mezar taşının üstünde elbette büyük harflerle ADALET yazılacak... İyi bir grafiker bu sözcükle bütün bir taşı bezeyebilir.
Yalnız anıt çevresi miting yapmaya uygun biçimde düzenlemeli. Haftanın her günü bu anıtın etrafında toplanacak durumdayız çünkü. İşçilerin kıdem tazminatlarıyla işsizlik için toplanan bütçenin ve birikmiş paraların bütçeye katılarak yok edilmesi, cmk için baronun görevlendirmesi gereken avukatların parasının ödenmeyişiyle savunma hakkının gaspı, hapishanelerin olağanüstü iyi yönetimi ve sağlık koşullarıyla adli tıp raporları sayesinde idam cezasının kaldırılmasının telafisi... Bu arada adli tıbbın tutuklu hastalar arasında gözettiği ayrım, kayıplar, 15 yaşın yargılanma biçimi kurbanlarının yakınları da isterlerse bu alanda yapılacak toplantılarda yer alabilirler.
Güvenlik güçlerinin gözaltındaki şefkati, yazıyla hakaretin bir sosyaliste yapılınca “katlanılması gereken eleştiri” sayılması, sözgelişi Baskın Oran’a Doğu Raporu için yapılan saldırılar, yargıçların yazar ve gazeteci sanıklar için kanaatinin kimi takıntılı öğretmenlerin kanaat notu gibi önceden tahmin edilebilecek durumda oluşunun adaletle ilgisi varsa da, bilmem bu miting alanında bu tür konulara maruz kalanlara sıra gelir mi?
Aziz Nesin ülkemizin bilinçli yazarının içinde bulunduğu durumu batmakta olan ya da sürekli su alan bir geminin, örneğin Titanik’in son günündeki orkestradaki kemancılara benzetmişti. Bir yandan gemiye dolan suları boşaltacaksın, bir yandan keman çalacaksın... Ne suyu doğrudan boşaltabiliyorsun, ne keman çalabiliyorsun.
Gerçi ben bu sözü beğendim ama aklımda hep şu soru kaldı: Bir gemiyi dolan suyu boşaltarak batmaktan kurtarabilir miyiz? Yapılması gereken nedir?
Neyse, biz böyle tehlikeli soruları bırakıp asıl konumuza dönelim; diyelim ki şehrimizde, kasabamızda, köyümüzde geciken adalet anıtının dikilebileceği yer yok. O zaman biz, sırtımızda anıt simgesini taşıyan sözlerin yazılı olduğu önlüklerle dolaşalım: “Adalet yurdun temelidir. Geciken adalet adalet değildir.” Ben önlüğümü dikmeye başladım.
Sennur Sezer
ÖNCEKİ HABER

Tolstoy’un hiç susmayan barış çağrısı (2)

SONRAKİ HABER

Duyuyor musunuz?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...