14 Aralık 2011 10:00

Nomos’tan Namus’a

A. Nevin Yıldız Tahincioğlu’nun Postiga Yayınlarından çıkan kitabının adı Namusun Halleri. Kitap, namus söylemini ve onun üzerinden kurulan erk işleyişini tarihsel süreçten alıp bugünlere getirmekle kalmıyor, doğru sanılan ve bilinenin aslında hiç de öyle olmadığını, dahası düpedüz yanlışlar içerdiğini,

Nomos’tan Namus’a
Paylaş
Fatin Kanat

A. Nevin Yıldız Tahincioğlu’nun Postiga Yayınlarından çıkan kitabının adı Namusun Halleri. Kitap, namus söylemini ve onun üzerinden kurulan erk işleyişini tarihsel süreçten alıp bugünlere getirmekle kalmıyor, doğru sanılan ve bilinenin aslında hiç de öyle olmadığını, dahası düpedüz yanlışlar içerdiğini, bilimsel verilerle gözler önüne seriyor.

Namus sözcüğünün kökeni nomos tan geliyor. Antik Yunan ve Roma döneminde kurucu yasa anlamına gelen nomos, geniş cinsellik söyleminin, üreme de dahil, sosyal hayattaki tüm kurallarını da düzenliyor. Kadınlık, kadın için bir tür yazgıya dönüşen bu söylemle tanımlanıyor ve kadın, hiçbir zaman öznesi olmadığı bu söylemin belirlediği alana hapsediliyor.

Tahincioğlu’na göre, kadına reva görülen bu rol, homo-saccer diye tanımlanan roldür ve kökleri Roma’ya dayanmaktadır. Kadın, erkek/ataerkil düzenin kurulmasında olduğu gibi korunmasında da bir homo-saccer olarak üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiren konumdadır. İşlediği olası bir suç nedeniyle kurban edilemeyen ama öldürülmesi de cinayet olarak görülmeyen bir statü. Toplumsal olanın sınırında gezinen ve nomos’u çiğneyen böylesi bir kadın, çoğu kez “ibret-i alem” lik bir cinayete kurban gitmesi kuvvetle muhtemel bir kadındı. Örneğin bir kadının kocasını aldatması onun akrabaları tarafından öldürülmesi için meşru bir nedendi. Cinayeti işleyen akraba bu durumu mahkemede ilan ettiği zaman hem ceza almazdı hem de topluma karşı işlenmiş bir suçun cezasını verdiği için toplum nezdinde kahraman olarak görülürdü.

NE DEĞİŞTİ

Peki, diyor Tahincioğlu, o zamandan bu zamana ne değişti?

Kadınlar dünyanın her yerinde cinayetlere ve tecavüzlere kurban gitmeye devam ediyor. Dahası dünyanın birçok yerinde bu cinayetler gerçek bir cinayet, tecavüzler de tecavüz olarak tanımlanmıyor. Namus cinayetlerine kurban giden kadınlara “Namussuz cezasını buldu” deniliyor. Hatta katili mağdur ettikleri düşünülerek bu kadınların ölü bedenleri yargılanıyor.

‘KÜRTLER’E HAS’ ALGISI

Kitabında doğru sanılan bir büyük yanlışa daha işaret ediyor Tahincioğlu: Namus cinayetlerinin feodal, geri kalmış kültürlere, dolayısıyla coğrafyamız itibarıyla Kürtlere, ait bir eyleyiş olduğu zannının yanlışlığı. Yukarda kurulan tarihsel çerçeve, namusa ilişkin geliştirilen mevcut hegemonik söylemi de çürütüyor. Örneğin, töre cinayetleri olarak da adlandırılan ve “Kürtler” tarafından işlenen kadın cinayetleri, Kemalist modernleştirici ideolojinin dışında kalmış ilkel kültürlerin bir sonucu olarak görülmekte, hatta bu, bir övünç nedeni bile olabilmektedir.

Durum buyken ülkenin modern hukuk sistemi “ilkel törelerden” farklı yaklaşmıyor olaya. İlkel töreler kadınları fiili olarak katlederken modern ve aydın hukuk sistemi, yasalar ve içtihatlar aracılığıyla kadınların katliamına çanak tutuyor ve kadını adeta ikinci kez katlediyor.

HEMFİKİR HALKLAR

Namusun Halleri, gelenekselden moderne, Türk, Kürt, Arap vb., Türkiye halklarının namusta nasıl hemfikir olduğunu tüm açıklığı ile ortaya koyuyor. Her üç halktan ve farklı sosyoekonomik sınıflardan seçilen görüşmeci verileri, toplumsal yapının kurucu öğesi olan nomos ve ataerkil cinsellik söylemi arasındaki bağı, tarihin en derinlerinden günümüz toplumlarına kadar getiren geniş bir kuramsal tartışma ağıyla destekleyerek anlaşılır kılıyor.

Bu kuramsal tartışmalara yer verilen ilk bölümde, cinsellik ve iktidar arasındaki derin dostluğun bir sonucu olan ataerkil yapının kadınlık açısından yarattığı sonuçlara bakılıyor; cinselliğin toplumsal yapı açısından gördüğü işlevlere, başka bir ifadeyle cinselliğin nasıl bir biyo-politik olarak bedenleri, dolayısıyla toplumları düzenlediğini ortaya koyan çalışmalara yer veriliyor.

Yine bu bölümde ataerkil yapının ortaya çıkışı ve kadın cinselliğinin/doğurganlığının denetimi sorunu arasındaki ilişkiye ışık tutuluyor. Ayrıca geçmişte ve günümüzde denetim sorununun aldığı biçimler, denetimde kullanılan araçlar, özel/kamusal ayrımına ilişkin tartışmalar çerçevesinde ele alınıyor.

KADINLAR ANLATIYOR

Bu bölümün sonunda, namus üzerinden kurulan iktidar, bir görüşmecinin ifadesiyle “Namus sadece bir kadının iki bacağının arası değildir, namus isimdir, topraktır, maldır yani şereftir” biçiminde dile geliyor. Toprağı, malı, şerefi de içeren namusun, ironik olarak yine kadının iki bacağının arasına indirgenmesi, bu onulmaz kültürel genetiğin püf noktası olarak arzı endam ediyor.

Kitabın son bölümünde, saha araştırması olarak belirlenen Şanlıurfa’da, eylül-ekim 2009 tarihinde derinlemesine görüşme tekniğiyle gerçekleştirilmiş, her biri pek çok yönden kelime kelime analiz edilen, 18’i erkek, 20’si kadın; 11’i Türk, 18’i Kürt, 8’i Arap olmak üzere 37 kişiyle yapılan görüşmelere ve sonuçlarına yer veriliyor.

Kentin varoşlarında yaşayan “gururlu göçebeler” ve köylerde yaşayan “köylüler” ile yapılan görüşmelerde, kadının “gerçek akraba” olarak görülmediği, ancak namus nedeniyle “tam yabancı da” olmadığı anlatılıyor. Bu gruptan bir görüşmeci şunları söylüyor:

“Kadın nihayetinde kadındır, okusa da çalışsa da… Sonuçta yani erkekten farklıdır. Yani erkek şeydir, güçlü. Bir de yani düşün ki çocuk onundur, çünkü onun dölüdür yani o şey edendir… kadın edilen. Yani icabında insan kendi şerefi için kadını kapatır, gerekirse öldürür.”

Yapılan görüşmelerde namusun kendileri için geçerli olmadığını söyleyen orta ve üst sınıf mensubu kadın ve erkekler de var. Bu görüşmecilere göre namus, geri kalmış ilkel insanların değeri. Ama dil böyle dese de gönül başka telden çalıyor:

“Şimdi ben eğitimli biriyim ne bende ne de ailemde namus diye bir şey yoktur. Kadın da her şeyden önce erkek gibi insandır. Ama bizim için de bazı değerler önemli, adına namus demeyelim… Ama kadın asla erkek gibi olamaz. Yani o kadar rahat olamaz. Erkeklerle çok rahat iletişim, giyim tarzı, davranışlar. Ne bileyim istediğimle gezerim, istediğim gibi giyinirim veya istediğim saatte eve girer çıkarım diyemez. Yani ben ona güvenmediğimden değil insanlara güvenmediğimden. O da zaten aklı, bana olan sevgisi ve eğitimiyle bunları bilir öyle davranır.”

Namusun Halleri, pek çok ayrıntıya ışık tutan, kalıcı ve yol gösterici bir kitap.

* Yazar-Yönetmen

ÖNCEKİ HABER

Türk-İş kongresi umut yarattı

SONRAKİ HABER

Uluişden davasında bir erteleme daha

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa