19 Şubat 2010 00:00

İnsan insanın kurdu

İçinden kurt geçen efsaneleri politika malzemesi yapılmış bir kültürümüz olduğu için, kurt adamlı filmler bizde ister istemez başka çağrışımlar yapıyor.

Paylaş

İçinden kurt geçen efsaneleri politika malzemesi yapılmış bir kültürümüz olduğu için, kurt adamlı filmler bizde ister istemez başka çağrışımlar yapıyor. Kurt da olsa, insanın insan olduğunu kabul etmek gerek önce.
Sinemada geçen yüzyılın başlarından beri birçok kurt adamlı film yapıldı. Dolunayda ortaya çıkan, insanken kurda dönüşen ve saldırganlaşan canlılar, vampirler ve zombiler gibi sinemanın malzemesi oldu. Kurt adamı, şimdi yeniden moda olan vampirler ve diğer canavar türlerinden ayıran şey, halk efsanelerinden doğrudan sinemaya transfer olması. 30’larda Hollywood’da, hem Dracula, hem Frankenstein filmleri yapılmış, doğaüstü canavarlar alanında kendince bir eğilim başlamıştı. Ama bunların ikisi de, 19. yüzyılın önemli romanlarının uyarlamasıydı. Kurt adam ise, masallarda, söylencelerde vardı, ama derli toplu ilk hikaye kurgusu sinemada yapıldı. 1935’te yapılan ilk kurt adam filmi “Werewolf of London” (Londralı Kurtadam) pek tutmadı ama 1941’de Kurt Adam bütün efsaneyi başlatan film oldu. İşte o film, şimdi Benicio Del Toro ve Anthony Hopkins’li bir kadroyla yeniden çekildi.
KURTLA YAKINLAŞMA
Kurt Adam, insanın nerede bitip canavarın nerede başladığı sorusu üstüne bir film. Bu da yarı insan yarı kurt olduğu, bir türden diğerine geçiş yaptığı için, yine kurt adam için sorulabilecek bir soru. Vampire gitmez mesela.
Hikaye, kardeşinin kaybolması üzerine memlekete dönen oyuncu abi Lawrence ile başlıyor. Geldiğinde, kardeşinin cesedinin bulunduğunu öğreniyor. Bu arada, babayla aralarında bir problem olduğunu ve gitmesine bunun neden olduğunu biz seyirciler öğreniyoruz. Kardeşinin nişanlısı Gwen ile Lawrence arasında, kardeşi öldürenin kim olduğunu bulmaya çalışırken bir yakınlaşma oluyor. Fakat asıl kurdu kovalarken, onunla arasında bir yakınlaşma oluyor. O fena.
Olaylar oradan sonra başlıyor zaten ama filmin konusunu açık etmemek adına, şimdilik benden bu kadar.
BABAM VE KURDUM
Filmin insanla canavar arasındaki sınırın belirsizliğini vurgulaması, aslında şu fikirle birleşince daha da anlamlı oluyor. Daha başlarda, kardeşin cesedi bulunduğunda, Anthony Hopkins’in oynadığı baba, şöyle bir laf ediyor: “Bunu ancak bir insan yapabilir.” Yani o kadar canavarca.
Daha doğrusu, filmde böyle bir fikir var, ve başta da sonda da şu “İnsan nerede başlar” hikayesi tekrar ediliyor. Ama film bu meseleyi ne kadar tartışıyor derseniz, orada pek bir numara yok. Daha çok kurt kovalama aksiyonu ve durağan bakışmalar...
Benicio Del Toro, genelde de böyle bir oyunculuk sergileyen biri ama bu filmdeki ifadesizliği, iç çatışmalar yaşayan bir adamı pek belli edemiyor. Anthony Hopkins, bekleneceği gibi, belli ki hiç zorlanmadan rolün hakkını veriyor. Gwen’i oynayan Emily Blunt, Lawrence’la ne zaman birbirlerine bir şey hisseder olduklarını anlatamıyor, sadece buğulu gözlerle bakıyor.
Filmin ilk filmden ayrılan yanı, babayla oğul arasındaki meseleyi hikayenin merkezine almaları. Babalar, oğullar, kadınlar da var işin içinde. Ama tek yaptıkları, saldırganlık ve nefretle gerilip durmak.
Sonuçta, herkes sevdiğini öldürüyor.


Kurt Adam
Orijinal adı:
The Wolfman
Yönetmen: Joe Johnston
Oyuncular: Benicio Del Toro, Anthony Hopkins, Emily Blunt, Hugo Weaving

DİĞERLERİ DE BUNLAR

PERCY JACKSON & OLİMPOSLULAR: ŞİMŞEK HIRSIZI
Yeni Harry Potter diye sunulan film, hem konusu itibariyle benziyor, hem de yönetmeni, Harry Potter’ın ilk filmlerinin yönetmeni. Bu da bir fantastik gençlik romanı uyarlaması. Romandaki karakter 12 yaşında diyor ama filmdeki liseyi bitirdi bitirecek. Ana babasının büyücü olduğunu değil, tanrı olduğunu öğreniyor. Şöyle ki, Percy Jackson, Denizler Tanrısı Poseidon’un oğluymuş. Yunan mitolojisindeki tanrılar gerçekmiş ve birçok çocukları varmış. Percy Jackson bunu, Zeus’un şimşeği çalınıp da nedense herkes kendisinden kuşkulanınca öğreniyor. Gidip eğitimini alıyor, şimşeğin peşine düşüyor. Mitolojik karakterlerin filmin içine yedirilmesi, aslında gayet başarılı olmuş. En yakışanı da, bir bakışıyla karşısındakini taşa çeviren Medusa’yı oynayan koca gözlü Uma Thurman. Harry Potter fikrinin meraklılarından değilim ama onun mitolojili bir benzeri, bayağı başarılı olmuş aslında. Filmin genç oyuncusu Logan Lerman da üne kavuşur artık.
(“Percy Jackson & the Olympians: The Lightning Thief”, Yönetmen: Chris Columbus)
AŞK DERSİ
1961 İngiltere’sinde geçen bir hikaye. Adı böyle erotik film gibi çevrilmese daha güzel olurmuş, çünkü konu aslında daha çok bir hayat dersi. Genç bir lise öğrencisi, bir gün bir adamla tanışıyor. İş güç sahibi, paralı, yaşça da haliyle biraz büyük bir adam. Kız edebiyata meraklı, yabancı müzikleri seviyor, çello çalıyor, Oxford’a girmek istiyor. Çevresinde pek böyle şeyleri konuşabileceği kimse yok. Evde ise sadece “Senin dersin yok mu” diyen bir baba. Bu eğlenceli adamla aralarında bir şeyler olmasına, baba, şaşırtıcı bir şekilde izinler veriyor. Hatta adam evlenme teklif ettiğinde, film boyunca “Dersine çalış” dediği kızının okulu bırakmasını bile teşvik ediyor. Ama işler umulduğu gibi gitmiyor... Senaryo Nick Hornby’e ait, o yüzden uzayan ilginç diyaloglar, filmin önemli bir kozu. Yaşanmış bir hikayeden alındığını da düşününce, dönemin kadın sorununa bir bakış olarak değerlendirilebilir film. Peter Sarsgaard iyi de, genç kızı oynayan Carey Mulligan asıl dikkati çeken.
(“An Education”, Yönetmen: Lone Scherfig)

KAN ARZUSU
Bizde en çok İhtiyar Delikanlı filmi biliniyor, Koreli yönetmen Park Chan-Wook’un. Bu da hem karanlık, hem ironik, garip bir mizahı olan, aynı derecede tuhaf ve sürpriz dolu bir hikaye. Ölümcül bir virüse karşı ilaç geliştiriliyor, Rahip Sang-Hyun da bu araştırmada gönüllü denek oluyor. Deney sırasında bir kan nakli yapılıyor ve rahip hayata dönüyor. Ama vampir olarak. Adam hem rahip, hem intihara meyilli, hem vampir, buyurun buradan yakın! Karakterler biraz karanlık ve sanki eksiklerle dolu, ama enteresan olduğu kesin. Song Kang-Ho ve Kim Ok-Bin başrollerde döktürüyor.
(“Bakjwi”, Yönetmen: Park Chan-Wook)
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

‘Geride göz yaşlarımı bıraktılar...’

SONRAKİ HABER

ANCAK BiRLEŞEREK KAZANABiLiRiZ

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...