10 Mayıs 2010 01:00
EVRİM/DEVRİM
Ufuk Uras, anlaşılan zor sabretmiş, sonunda dayanamadı; AKP anayasa değişikliğini desteklemeye başladı.
Kendi sabırlılığının yanında ciddi de baskı altına alınmıştı! Zor tutmuştu kendisini, oylamalara katılmamıştı uzun süre. Ama seçmenleri tarafından niçin anayasa değişikliğini desteklemiyor diye eleştiriliyordu da. Doğrusu birkaç kişi eleştiriyordu, fazla değildi sayı, ama etkili ve yetkiliydiler zinde güçlerdiler.
Eskiden sadece sivil asker bürokrasiyle sınırlıydı bu zinde güçler. Şimdiyse Ahmet İnsel ve Baskın Oran gibileri de dahil olmuştu zindelike. Zinde güçler fideliği artık harp okullarıyla sınırlı değildi. Soros cenahından da üremekteydiler. Açık Toplum Vakfı ne içindi! Hele Tarafçılar! Altanı, Çongarı, Belgesi, Berktayıyla, diğerleriyle tam bir fidelikti.
Anayasa değiştirilerek demokratikleşiyorduk! Demokrasi inşaatı almış yürümüştü! Askerin yetkileri sivile devrediliyordu.. Maşallah zinde güçlerimizin bu yenilenmiş haliyle neredeyse sosyalizmi bile kuracaktık! Küreselleşmeden sosyalizme pek bir yol kalmamıştı. Bıraksalar AKP bizi götürecekti.. Ama bırakmıyorlardı işte! Uras, seçmenlerinden olmasa bile, seçimlerde kendisine yol gösterip desteklemiş iki-üç kişiden, birlikte partileşelim demiş olup vazgeçenlerden yoğun biçimde baskılandı.
Aynı liberal Sorosçu ekip, Amerikalı ve Avrupalı övgücüsü, AKP yandaşı, demokrasiyi yukarı sınıfların tutum ve eylemlerinde arayıp katiyen alt sınıflarda ve eylemlerinde görmeyen, işçisiz sosyalizm ve halksız solculuk/demokratlık öngören dar çevre Kürtleri, BDPyi de baskı altına aldı. Aslında baskılamada da yan güçtüler. Baskı AKPden geliyordu başlıca.
Nasıl olurdu da parti kapatmanın zorlaştırılmasına karşı çıkmazdı Kürtler? En çok onların partisi kapatılmamış mıydı? Sanki DTP kapatılırken AKP parmağını kımıldatmıştı da, Meclis oylamasında BDPnin kapatılmasına karşı çıkacaklardı! Sanki kapatmak bir yana, 1500 civarındaki DTPliyi onlar hapse göndermemişlerdi... Ve sanki tutuklama kararı verip bir yıldır içeride tutanlar sivil değil de askeri mahkemelerdi! Sanki AKP, BDPnin savunucusu kesilecekti.. Sanki anayasa değişikliğine ilişkin tek bir taleplerini karşılamıştı.
Desteklemek zorundaymışlar! Kürtler statükocularla aynı safa düşemezlermiş! Sanki kendi saflarında duramazlar, kendi ayakları üzerine basamazlarmış gibi... İlle AKP kuyruğu olmak zorundaymışlar gibi. BDP dik durdu. Uras çözüldü. AKP ile birlikte bir-iki kişinin baskısı yetmişti! Özgürlükçü solun destekleyeceği değişikliklere evet oyu vermeyerek hesapçı ve ilkesiz siyasete alet olmak istememiş olmalı! Neyse bu özgürlükçü sol? Nasıl özgürlük adına desteklemek zorunda oluyorsa AKPyi? Kuyruk olmayı nasıl hazmediyorsa? Nasıl halk yokken işin içinde, yukarıdaki tepişmede AKPcilik taslamayı özgürlükçülük sayıyorsa! Ve ruhlarını, nasıl kendi bedenlerinde duruyor görünürken, başkalarıyla düşüp kalkmak için özgür bırakmışlar, ruhlarından vazgeçmeyi nasıl içlerine sindirmişlerse...
Bunca dualizm olanaklı değildir kuşkusuz! İkiciliğin yani, buncası olanaksızdır. Ruhla madde doğal ki birbirinden ayrılamaz. Maddiyat ve maneviyat tabii ki kopuşamaz. Özgürlükçü sol denilen şey o nedenle bugün için AKPye yakınlıktır,. Yarın bir başkasına yakın durulacaktır. Ancak bu yakın durulanları daima uluslararası sermaye, emperyalistler işaret edecek, bu işaretle safa girilecektir. Öldür Allah işçi sınıfıyla, halkla, sınıfın ve halkın çıkarları üzerinden birlikte yürünmeyecektir. İşçiler, emekçiler değil, bugün şu yarın bu fraksiyonuyla sömürücüler gözetilecektir.
Emperyalizmle mücadele bayrağıyla demokrasi için mücadele bayrağını çoktan geminin bordasından denize atan burjuvazinin çocukları artık ruhsuzdurlar. Ruhlarını da birlikte geminin bordasından denize attılar! Artık başkalarınındır! Her şey gibi değiş-tokuş edilmiştir.
MUSTAFA YALÇINER
Evrensel'i Takip Et