18 Eylül 2010 00:00
YENİGÜN
20 Eylüle sayılı günler kalmışken toplum bir kez daha bir Kürt katliamı ile yüz yüze kaldı.
20 Eylüle sayılı günler kalmışken toplum bir kez daha bir Kürt katliamı ile yüz yüze kaldı.
Bayramdan çıktığımız, referandum sonuçlarının değerlendirildiği, Kürt sorununda barış ve diyalog için mücadele ve arayışların artarak sürdüğü günlerde; Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini şiddetle yanıtlamayı sürdüren güçler bir kez daha kan döktüler.
Minibüsü hurda haline getiren, 9 kişinin ölümüne, 4 kişinin yaralanmasına neden olan etki gücü yüksek mayının patlatıldığı koşullar düşünüldüğünde güçlü bir provokasyon eylemi ile karşı karşıya olduğumuz görülüyor.
Referandumda BDPnin aldığı Boykot kararının yüksek oranda gerçekleştiği Hakkaride gerçekleştirilen ve sivil halkı hedef alan katliamın ilk akla getirdiği örgüt ise, JİTEM. Yani devlet güçleri.
Vesayete son verdiği, askeri darbecilerle hesaplaştığını müjdeleyen AKPnin, hükümet olmakla kalmayıp hem de hızla iktidar, yani devlet olduğu koşullarda gerçekleştirilen bir katliamla karşı karşıyayız. Ancak AKP Hükümeti ve yandaşları evet sarhoşluğu ile sağa sola saldırmaktan, sivillerle uğraşmaktan JİTEMe zaman ayıramıyor ve devlet güçlerini kontrol edemiyor olsalar gerek!
Başbakan, ısrarla PKKyi fail olarak gösterse de, bulgular ve gelişmeler devlet güçlerini, yani hükümetin sorumluluğundaki güçleri gösteriyor. Yani katliamın hükümet güçlerince yapıldığı görülüyor. Hükümetin bir rahatsızlığı varsa süratle olayı açığa çıkarmalı ve suçluları yargılayıp cezaya çarptırmalıdır. Şemdinli gibi davranmamalıdır. Ancak hükümet ve yandaşları Başbakan Erdoğanın Kürt halkına, BDP ve PKKye yönelik açıklamalarına yanıt vermiyor, ses çıkaramıyorlar. Temkinli davranıyorlar.
Bölge halkının Boykotçu olanlarını makbul saymayan ve inandırıcı bulmayan AKP ve onun çizgisindeki güçler Hakkariden yükselen JİTEM seslerine de itibar etmiyorlar. Onlar ayan beyan orta yerde duran kanıtlara bile inanmak istemiyor, Başbakan ikrar etmeden, gerçeği görmek istemiyorlar.
Analiz yapmaktan, derin sonuçlar açıklamaktan pek hoşlanan, çoğunlukla dedektif gibi çalışarak olayları öncesinden haber veren büyük yazarlar ve güçlü muhabirler, nedense bu gelişme karşısında dut yemiş bülbül gibi davranmaktadırlar.
Her neyse...
Kürt Bölgeside uzun yıllardan bu yana yaşananlar, her barış girişiminin, ateşkes ya da eylemsizlik kararının ardından bu tür katliamların gerçekleşmesi hiç de şaşırtıcı değil! Güçlükonak, Şemdinli gibi ilk akla gelen JİTEM eylemleri düşünüldüğünde, bu katliamın nasıl ve hangi amaçlarla yapıldığını anlamak da zor olmamaktadır.
PKK tarafından 13 Ağustosta başlatılan ve 20 Ağustosta son bulacağı açıklanan eylemsizlik sürecinin bu defa daha geniş kesimler tarafından tartışılıyor olmasının ırkçı ve şoven güçleri bir kez daha tedirgin etmesi de, bu katliamın yapılmasında önemli bir etken gibi görünüyor.
Türk ve Kürt halkı içinde giderek büyüyen barış arayışı, referandumda ortaya çıkan Kürt halkının mücadeleci eğilimi ve AKP Hükümetinin değişim ve dönüşüm üzerinden sürdürdüğü kampanya ve bir çok diğer gelişme, savaş ve şiddetten beslenen güçlerin işini daha da zorlaştırmıştır. AKPnin saldırgan tutumu da bundan bağımsız izah edilemez.
PKKnin aldığı eylemsizlik kararı süresince sürdürülen operasyonlarda 20 PKKli öldürüldü. Eylemsizlik içinde olan 9 PKKli toplu olarak öldürüldü. Bu süre boyunca süren operasyonlar ve çatışmalarda ısrarın sonucu olarak, 3 asker de hayatını kaybetti.
Hükümet cephesi ve hükümet yandaşı sağ ve sol liberal çevrelerin yapması gereken, hükümetin PKKnin eylemsizlik kararını uzatacak bir çağrıda bulunması için çaba göstermek olmalıdır. PKK kayıtsız koşulsuz silah bıraksın demek, yandaşlar tarafından değil, ancak Kürtler tarafından söylenirse düşünmeye, tartışmaya değerdir.
ENDER İMREK