25 Ekim 2010 00:00

YAŞAMA KÜLTÜRÜ


Gelişmişliği yalnızca teknolojik ilerlemeyle ölçen bir çağın bizi çıkmazlara soktuğunu kavramak zorundayız.
“Doğayla uyumlu” mimarlığı, insanca yaşama sonucu olarak, tüketmekten çok üretmekte aramalıyız.
“Doğaya uyumlu” mimarlığı, teknoloji ile aramak yerine, önce kirletmemekte, dengesiz tüketmemekte aramamız gerekiyor.
Dünyayı çocuklarımızdan borç aldığımızı söylüyorlar.
Hiçbir biçimde geri ödeyemeyeceğimiz bir borçtur bu…
Açıkçası, onların yaşamlarını alıyoruz.
Kent plancılarının, mimarların sürdürülebilir bir yaşama göre çalışmaları zorunludur.
Doğayla uyumlu bir yerleşmeyi, mimarlığı aramak zorundayız.
EĞİTİM
Kent plancılarımızın, mimarlarımızın, yeni yaşama biçimine göre yetiştirilmeleri zorunludur.
Onları doğaya uyumlu bir mimarlığa, doğanın kan dolaşımı içinde bir mimarlığa göre eğitmeye zorunluyuz.
Onları;
- çevreye, insana göre,
- tutumluluğa, dengeli, eş paylaşımcı sosyal bir yapının sürdürebilirliğine göre tasarımlara yönlendirmeliyiz,
- mimarlarımız, yapı gereçlerini atıklar yönünden sınamayı, sağlık, ağılılık, küresel ısınma etkileri yönlerinden irdelemeyi, ulaştırma için gerekli yakıt sorununu düşünerek çalışmak zorunda olduklarını kavramalıdırlar.
Çevresel açıdan sürdürebilirliği sağlamadığı sürece hiçbir mimarlık yapıtının ahlaki geçerliliğinin olamayacağını hepimizin anlaması gerekiyor.
Doğru sonuca yanlış yollarla varılamaz.
“Eğer dünyanın bugünkü altı milyar nüfusu, öngörüldüğü gibi, 2050 yılında on milyara yükselirse, insanlık bugün yaşadığının sekiz katı çevresel etki altında kalacaktır”
diyor Prof. Brian Edwards… Ekliyor:
“Hepimizin sürekli büyüyen tüketime değil, azaltma kültürüne gereksinimi var.”
“Ancak yeşil soruna göre mimarlık politikasını değiştirip, toplumsal alan, toplumsal eşitlik göz önünde bulundurulursa o zaman kenti 20.yy.ın kenti olmaktan kurtaracağız”
Ancak bu yeni kentlerde 21.yy. kentlisini yetiştirebileceğiz.
CENGİZ BEKTAŞ

Evrensel'i Takip Et