30 Ekim 2010 00:00

Yetmez ama evet çilerin de desteğiyle, AKP’nin anayasa paketi %58 oy alarak kabul edildi.Ne kadar evet çıkarsa o kadar demokrasi gelecekti.. Yenilenmiş devlet ,ileri demokrasi…Vesayetin her türlüsüne karşı çıkılması gerekirken; liberal aydınlar, taşeron solcular vesayetin askerden AKP’ye geçmesi için taraf ve müttefik olmada bir sakınca görmediler.En güçlü dayanaklarıda 12 Eylülcülere yargı yolunun açılması iddiasıydı.12 Eylülcülerin yargılanmasını kim istemez ki?. Birkaç suç duyurusu yada olası bir iki davalaşma ile ( zaman aşımı engeline takılmaz ise) bu defter kapanır mı? 12 Eylül döneminin tüm sorumluları yargılanmadan hesaplaşma olur mu? Neyse, biz referandum sonrası yaşanan siyasi gelişmelere bir göz atalım.AKP ve ileri demokrasisini daha net görelim.
Kürt açılımı,demokratik açılım derken, AKP ve sayın başbakan çatışmasızlık ortamında ilerleme yerine sert ve saldırgan bir üslubu tercih ederek genişlemiş barış olanaklarını elinin tersiyle itti.Referandumdan çok kısa bir süre sonra başbakan “kimse bize anadilinde eğitim isteğiyle gelmesin” diyiverdi. Demek ki, AKP’nin ileri demokrasisi ‘siyahlara’ anadilinde eğitim hakkını içermiyordu. Taş atan çocuklar sorununa da bir çözüm buldu AKP ve akıl hocaları. Sosyal yaşam ilişkilerinin kaçınılmaz sonucu olarak sokağa çıkardığı bu çocuklar ailelerinden, sosyal çevresinden koparılarak Yatılı Bölge İlköğretim Okulları’nda islah edilebilirdi. İsrail’in,savaşla büyüyen Filistinli çocuklar için düşündüklerine ne kadar da benziyordu bu tecrit politikası. Diğer bir U dönüşünü de alevi açılımında yaptı AKP. Hak eşitliği mücadelesi veren aleviler referandum paketinde kendilerine ilişkin hiçbir şey olmadığını görünce, doğal olarak ‘hayır’ dediler. Bu tutumlarının karşılığında kendine müslüman bir AKPli bakandan” zorunlu din dersiyle ne zorunuz var” fırçasını yediler. Bu kez de ‘siyahların’ dinsel-mezhepsel taleplerine kapılarını kapatıyordu AKP demokrasisi. Demokrasi ve özgürlükleri kendi iktidarını güçlendirecek araçlar olarak gören ve kullanan AKP’nin son numarasını ise HSYK seçimlerinde gördük. Devletin ve bürokrasinin tüm olanakları baskılı bir şekilde kullanılarak, yandaşlar seçtirildi. Böylece,askeri vesayetten kurtarılacağı iddiasıyla HSYK, Adalet Bakanlığı’nın alt örgütüne dönüştürüldü.Hoş geldi sivil vesayet. Nerede bağımsız yargı,nerede hukukun üstünlüğü?
12 Eylül referandumu sonrası AKP ve kurmaylarının barış ve uzlaşma üslubunu terk ettiği görülüyordu. Bir yandan da, Kürt sorununun muhataplarıyla görüşüldüğü ve çözüme yakın olunduğu izlenimi veriliyordu. Ne olduysa, ipler koptu ki sayın başbakan barış umutlarına şimdilik son noktayı koydu. Kızılcahamam konuşmasıyla, yeni bir siyasi gerilim ve çatışmanın fitilini ateşledi. İşi,BDP’nin aldığı oyların silah zoruyla alındığı ve bir değerinin olmadığına kadar götürdü. Hem de bu konuşmayı, ertesi gün Diyarbakır’da başlayan ‘KCK davası’nın öngününde yaptı. Herhalde, hakim ve savcılara işaret fişeği olsun diye...
Her neyse. Yeteriyle, yetmeziyle AKP %58 oy alarak elini güçlendirmiştir. Referandumdan kısa bir süre sonra yaşanan bu gelişmeler bile siyasi iktidarın özgürlükten, ileri demokrasiden ne anladığını ve hangi yolda yürüyeceğini bir kez daha göstermiştir. AKPyi demokratikleşme ve sistemi yenilemenin temel dinamiği olarak gören aydınlar, liberaller ve AKP ile ilişkiyi pankart kardeşliğine kadar geliştiren sol safralar acaba ne düşünüyordur? İşsizlik, yoksulluk ve açlık artarken, güvencesiz, kölece çalıştırma koşulları yaygınlaşırken. Tersane ve inşaatlarda ölümler sürerken. Üniversitelere türbanla özgürlük gelecek deyip, polis doldururken. Füze savunma kalkanı diye bir çorap başımıza örülürken. ‘Yetmez ama evet’ diyenlere, AKP’nin bu yaptıkları şimdi yetti mi acaba? Nasrettin Hoca gibi bir fil daha mı isterler yoksa? Azcık halka karşı sorumluluk duygusu kalmış olanın bu gelişmelerden sonra biraz olsun utanması gerekmez mi acaba?
Cengiz Aşkıncı

Evrensel'i Takip Et