31 Ekim 2010 00:00
Fotoğrafı çekilen ilk ayakkabı boyacısı
Son bir haftadır yayınlamayan gazete kalmadı herhalde... "İşte fotoğrafı çekilen ilk insan" başlıklı haberler, bizi 1938 Paris'ine götürdü. Gümüşlü levha üzerine çekilmiş fotoğrafın mucidi olan Louis Daguerre, 1938'de sokağı fotoğraflamak için metal levhayı 10 dakika açığa bırakmış ve belki de farkında olmadan Paris sokaklarında "bir insan"ı fotoğraflamıştı. Haberlerin özü bu. Uzun süre aynı yerde kaldığı için, yani ayakkabılarını boyattığı için "fotoğraf"a sızmayı başardığı da ifade ediliyor bu haberlerde.
"Paris gibi kalabalık bir şehirde gündüz vakti çekilen fotoğrafta tek bir insan olmasının da bir hikayesi var" diye yazanı da var haberlerin, "ilk insan fotoğrafı" dedikten sonra "tarihi önemi"ne dikkat çekeni de... Hemen hepsi "ayakkabısını boyattığı"na değinmiş; ama ayakkabıcıya değinen fazla yok. Onlar da, "ilk insan" başlığından ve vurgusundan vazgeçmiyor ne hikmetse...
Neyse efendim, yer Paris, yıl 1838... Düzeltelim, o fotoğrafta iki insan var. Biri ayakkabısını boyatan, diğeri ayakkabıyı boyayan insan... Bu fotoğraftan 10 yıl sonra gerçekleşecek 1848 devriminin, ya da 33 yıl sonra yaşanacak Paris Komünü günlerinin izleri eskisi kadar belirgin değil ne yazık. Öyle de olsun isteniyor. İki insandan biri; "ilk insan" oluyor. Öbürüyse sadece "ayakkabı boyacısı"... Art niyet midir, bilinçaltı dürtüler midir bilinmez, ama bir gerçek var; "iki insandan biri" tercih ediliyor. Hiç değilse biz, tercihi farklı yapalım; farklı adla basalım fotoğrafı:
"Fotoğrafı çekilen ilk ayakkabı boyacısı" diyelim. Altına da, "Ayakkabı boyacısı ile birlikte ayakkabısını boyatan da belli belirsiz görünüyor" diye not düşelim.
Ne de olsa orası Paris... Tarihe bıraktığı tek miras bu fotoğraf değil. 72 gün süren ilk işçi cumhuriyetinin de kalbi orası. Sonraki işçi devletlerinin önceli; geleceğin dünyasının ilk prototipi...
"Unutmak", "yok saymak", "görmezden gelmek" bu aralar pek moda. "Elveda Proleterya" fikrini 20 yıldır hababam kafamıza kazıyorlar. Sanal dünyaların girdaplarında boğulalım diye... Fakat beyhude bu çaba; gizlemek ne mümkün. Her yerden, her kareden emekçiler fırlayıp çıkıyor işte. Kendini gösteriyor.
Malum Ekim'in sonundayız, önümüzdeki haftasonu Ekim Devrimi'nin yıldönümü. Parisli komünarların izinden giden Sovyet işçi sınıfının kaderini eline aldığı gün... Devrimin 93. yılında "Ekim"i bir kez daha izlemenin vaktidir. İster DVD'sini alın, ister internetten indirin; isterseniz, muhtemelen bu filmi yeniden yayınlayacak olan Hayat TV'de görün... Ama mutlaka izleyin.
Usta Sovyet sinemacı Sergei Eisenstein'ın devrime dair filmlerinin en görkemlisi; dünyanın kaderini değiştiren günlerin müthiş bir görsellikle anlatıldığı bir başyapıt. Howard Fastın Dünyayı Sarsan 10 Gün kitabından uyarlanan ve alışılageldik filmlerden fazlasıyla farklı bir film Devrim.
Ekim'de somuttan soyuta, soyuttan somuta giden kavramlar, Eisenstein'in geliştirdiği yeni sinema dilinde de karşılığını buluyor. 1927 tarihli Ekim, siyasal anlamının yanında, sinema tarihinde de bir devrimci dönüşümün başlangıç noktası.
Sadece Ekim de değil, "devrim üçlemesi" denilen "Grev", "Potemkin Zırhlısı" ve "Ekim"in üçünü de yeniden izlemek en iyisi aslında. Bu haftayı da siyah beyazın çarpıcı güzelliğine ve geçmişimizin "asla unutmamız" gereken değerlerine ayıralım, ne dersiniz? İyi seyirler.
Mustafa Kara
Evrensel'i Takip Et