21 Mart 2006 23:00

Starlarımız dudak kıpırdatmasın!

Türk sinemasının efsanevi şirketlerinden Lale Film Stüdyosu'nun sahibi Necip Sarıcı bir anektodu paylaşıyor: Ünlü bir hanım oyuncu, Lale dublaj salonunda basın mensubuna, kendisini sürekli konuşan çok ünlü bir ses ve tiyatro sanatçısının ismini takdim etmeden "İşte benim sesim" diyor. Buna alınan o insan, gazeteciye dönüp meşhur oyuncuyu gösterip "Hanımefendi de benim sesimin fotoğrafı" diyor... Yeşilçam müzikli melodram film geleneğinde pek çok "star" yarattı kuşkusuz. 60'lı yıllardan itibaren özellikle 70'lerde zirveye çıkan bu türün örneklerini günümüzde bile hâlâ defalarca izlemekteyiz. Ve elbette o filmlerden bugünün hafızalarına nüfuz etmiş sadece o filmlerin starları değil. Birbirine geçmiş sahnelerin belirli yerlerinde başrol oyuncusunun ansızın bir şarkıya başlaması bu türün ayırt edici en önemli özelliği olsa gerek. İşte bu yazıda o filmlerden kalan bugünün kuşağının bile rahatlıkla eşlik edebildiği şarkılardan bahsedeceğiz. "Sevemedim Karagözlüm"den, "Azize"den, "Çile" den, "Adını Anmayacağım"dan, "Fosforlu Cevriye"den... Ve hepsinin kavşak noktası o sesten... Bu sefer Yeşilçam filmlerinin aksine sahne ışıklarını starlarımızdan Türkan Şoray'dan, Hülya Koçyiğit'ten, Filiz Akın'dan ödünç alacağız. Sahne ışıkları bu sefer karanlık dublaj odalarına dönüp, o beynimize kazınan şarkıları seslendiren isimle tanıştıracak bizleri. Bu sefer sinemamızın "ünlü güzelleri"nin dudak kıpırdatmasına gerek kalmayacak. Çünkü sesin fotoğrafına ihtiyacımız yok. Tıpkı 2004 yılının Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde ödülünü almak üzere sahneye çağrılırken söylenen o anonsla çağıralım onu "Sahneye Beyaz Perdenin gizli kahramanı geliyor..." Belkıs Özener geliyor...

Karanlık dublaj odaları O şarkılara -ki üç yüzden fazla olduğu söyleniyor- ses veren Belkıs Özener konuşuyor şimdi: "Yıllarca sizlere beyaz perdenin gerisinden, karanlık dublaj odalarından seslendim. Hayatımın hiçbir döneminde sesimi verdiğim oyuncunun önüne geçmeyi düşünmedim. Zaten dublaj sanatçılığı oyuncunun ruhuna ruh katmayı ve geride durmayı gerektirir (...) Zamanla bu filmler daha çok sevildi, tekrar tekrar oynatıldı ve halen oynamakta. Seneler sonra geriye dönüp baktığımda eksik olan tek duygunun vefa görmemek olduğunu fark ettim. Beklediğim sadece "Bu şarkıları söyleyen Belkıs Özener'e selam olsun" kabilinden sadece bir kuru selamdan ibaretti"... Kalan Müzik şimdi bu selamın ötesine geçerek "Sahibinin Sesinden" isimli 25 şarkıdan oluşan albümü dinleyicilere sunuyor. Nilüfer Saltık'ın yayına hazırladığı eser Lale Film Stüdyosu'nun sahibi Necip Sarıcı'nın arşivinden derlenmiş. Böylece şarkılar gerçek sesine kavuşuyor ve söyleyeniyle yeniden ebedileşiyor. Bu "yeniden tanışma" yazısında Belkıs Özener'in hayatından ve Yeşilçam'la dirsek temaslarından da bahsedelim.

En çok Türkan Şoray'a yakıştı Belkıs Özener, 1955 yılında katıldığı bir ses yarışmasında birinci oldu. O yılların ünlü gazinosu Beyaz Park'ta yapılan bir törende ödülünü alırken herkes onun ileride büyük bir sanatçı olacağını düşünüyordu. Bu başarısı üzerine, ilk kez 16 yaşındayken Tepebaşı Gazinosu'nda yuttu sahnenin tozunu. Özener'in bir yarışmayla başlayan müzik yolculuğu, dönemin müzik üstatları Zeki Duygulu, Radife Erten ve Alaeddin Yavaşça'dan aldığı Türk Sanat Müziği dersleriyle sürdü. Bir süre sahnelerde söyledi şarkılarını. O dönemde, ablası Gönül Yazar da sahnelerdeydi. Belkıs Özener bir süre sonra şarkıcılıktan elini eteğini çekti ve yalnızca "film şarkılarını" seslendirmeye başladı. Çok geçmeden şarkılı filmlerin aranan "sesi" oldu Belkıs Özener. Türkiye sinemasında 60'lı yıllardan başlayarak çekilmiş yüzlerce filmde şarkıların çoğunu "perde arkasından" seslendirdi. Kendi deyişiyle "sesinin en çok yakıştığı" Türkan Şoray başta olmak üzere Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Belgin Doruk gibi yıldızların söyler gibi yaptığı şarkıları seslendiren oydu. Fosforlu Cevriye, Dünyanın En Güzel Kadını, Güllü Geliyor Güllü, Buruk Acı, Boş Kalan Çerçeve ve daha pek çok filme "dublaj şarkıcısı" olarak emek verdi. Ama hiç "görünmedi". Adı film jeneriklerinde kısacık geçiverdi yalnızca. 70'li yılların sonuna doğru Yeşilçam'da seks filmleri furyası başladı. O zamana kadar üç yüze yakın filme şarkılarıyla hayat veren, Türk filmlerinin aranan sesi Belkıs Özener'in sinemadan uzaklaşmasını beraberinde getirdi bu furya. Seks filmlerinde şarkı söylemenin aile yaşamına ters düştüğünü söyleyerek, starlara emanet ettiği sesini geri aldı: "Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak" adlı filmde Mine Mutlu'yu seslendirmiştim. Fakat bunun bir seks filmi olduğunu bilmiyordum. Ve o günden sonra bir daha sesimi kimseye vermedim" Belkıs Özener, ablası Gönül Yazar gibi sahne ışıkları altında değil, seslendirme odalarında şarkı söylemeyi seçti. Filmleri gazinolardan daha çok sevdi. Nihayetinde, herkesin bildiği bir "ses", ama pek kimselerin görmediği bir "yüz" oldu. Ama hep gizli bir star olarak kaldı belleklerde, o güzel sesiyle...

'Evlerinizde kulaklarınızda olacağım' Evet; Yeşilçam nostalji dışındaki pek çok çağrışımlarının yanı sıra "emek"ti. O emeğin ses bazında biçimlenmiş haline Belkıs Özener demek abartı olmaz. Şimdi gözyaşları, kahkahalar, kavuşmalar, ayrılıklar ve en önemlisi alkışlar onun için. Tıpkı onun söylediği gibi: "Ve siz değerli dinleyicilerim... Bugüne kadar belki beni tanıdınız, belki hiç görmediniz, belki de ilk defa bu albümle ismimi duyuyorsunuz. Fakat yıllarca benimle birlikte "Boş Çerçeve"yi söyleyin ağladınız, "Balıkçı Azize" şarkısı ile güldünüz, "Karagözlüm" de hüzünlendiniz, "Tambu Tumba" da mutlu oldunuz. (...) Bu şarkılar çalındıkça, bu filmler oynadıkça daha uzun yıllar evlerinizde kulaklarınızda olacağım. Uzun yıllar bu şarkıları birlikte söylemek dileğimle... Tıpkı şarkıdaki gibi... Ayırmasın Mevlam Bizi Ömür Boyunca"...

Evrensel'i Takip Et