11 Şubat 2006 04:00
Kalipso'nun adası
Bilindiği gibi Anadolulu ölümsüz Homeros'un ilk destanı İlyada; Ahilleus'un Troya savaşları sırasındaki öfkesini anlatır. Ve tanrıların tetiklediği savaşlarda onurlarıyla çarpışıp ölen insanları destanlaştırır. Öteki Odisseya destanı da bu savaşa katılan Yunanistanlı kral Odisseus'un karısı ve çocuğuna kavuşabilmek için gemisiyle başladığı dönüş yolculuğu sırasında, Ege ve Akdeniz'de başından geçen serüvenleri dillendirir...
İşte Odisseus'un bu yolculuk sırasında tanrıça Kalipso (Kalypso) ile olan serüveni çok çilelidir...Her ne kadar Kalipso'nun bir tanrıça olduğunu, söyleseler de o Olimpos'ta oturmazdı. Kalipso; orada oturan oniki tanrının tantalı ve kaprisli yaşamlarından uzak, Ege'deki Malta adasında kendi halinde yaşayıp gidiyordu. Adadaki bir tepenin yamacında tanrısal zevklerine uygun olarak döşediği bir mağarası vardı. Buradan denizi bütün açıklığıyla gözlemleyebiliyordu. Arada bu adaya konuk olarak gelen tanrılar oluyordu...Bir keresinde tanrı Diyonisos; şenşakrak alayıyla birlikte birkaç günlüğüne gelip burada konaklamıştı. Ayrılırken de anı olarak birkaç asma fidanı bırakmıştı. Kalipso bu fidanlarla adanın pekçok yerinde asma bahçeleri oluşturmuştu. Yardımcılarıyla birlikte bu üzümlerden her yıl bol bol şarap kurmaya da başlamıştı. Kalipso adasını ormanlarla, sebze meyve bahçeleriyle, yabani çiçek tarlalarıyla bezemişti.
Ne var ki bu güzel ve yalnız tanrıçanın hiç beklemediği bir olay yüzünden yaşamı altüst oldu...Birgün mağarasının önünde oturmuş, binbir renk cümbüşü içindeki denizi setrederken sahile yakın bir sal üstünde yüzen birini gördü...Hemen adamlarını çağırıp bu yabancıyla ilgilenmelerini, sonra da yanına getirmelerini buyurdu... Birsüre sonra yanına getirdikleri bu perişan yabancıya kim olduğunu bile sormadan onu mağarasına bütün sevecenliğiyle buyur etti. Bu mağara pırıl pırıl aydınlık odalar ve rengârdenk çiçeklerle bezeli salonlardan oluşmuştu. Odalarda öyle altın-pırlanta cinsinden değerli madenler filan yoktu! Uzun sarı saçlı tanrıça yeni konuğunun yıkanıp giyinmesini sağladıktan sonra onu dinlendirdi, sonra da hazırlattığı sofraya buyur etti.. Ve Odiseus da başından geçenleri bu güzel kadına bir bir anlatmaya başladı...
Odiseus, Yunanistan'da bir site kralıyken, güzel Helena'nın kaçırılması bahanesiyle başlatılan ve on yıl süren Troya savaşına gönülsüzce katıldığını anlatmakla başladı yaşam öyküsüne. Savaş sonrasında ülkesine dönerken gemideki arkadaşları ve tayfalarıyla bir adaya sığınmışlardı. Ne var ki kendisi yorgunluktan uyuyakaldığı bir sırada arkadaşları, Güneş'in sığırlarını kesip etlerini yemeye kalkmışlardı! Bu yüzden de Zeus onun gemisini azgın bir kasırgayla vurmuştu. Bütün kürekçiler öldüğü gibi gemi de batmıştı!..İşte kasırga vurgunu ve tek başına kalan kral Odiseus'un serüvenlerinin özeti böyleydi. Şu andaki tek amacı yirmi yıldır hiç görmediği güzel ve soylu karısı Peneloppe ve oğlu Telemakhos'a bir an önce kavuşmaktı!..
Tanrıça Kalipso; Zeus'un cezalandırdığı tanrı Atlas'ın kızıydı. Atlas; iki kolları üstünde dünyayı sonsuza dek taşamakla cezalandırılmıştı! Ve Kalipso sırf tahtını korumak için babası Atlas'ı böylesine acımasızca cezalandıran Zeus'u hiç sevmiyordu. Bu yüzden Odiseus'un serüvenlerini dinledikçe tanrıça,ona daha çok ısındı.
Ve yazgının bir cilvesi olarak Odiseus da, ancak masallarda anlatılan güzellikteki bu adada büyük bir aşk yaşamaya başladı tanrıça Kalipso ile:
"Ve oyuk mağarasında alıkoymuştu onu, Kalipso, yüce tanrıça,
Yanıp tutuşuyordu ebeyiyyen kocası olsun diye..."
Ne var ki bir süre sonra Odisseus'un bir an önce yurduna ve çok sevdiği karsı ve çocuğuna kavuşma hasreti çok daha baskın çıkmaya başladı...Bu yüzden;
"Gündüzleri kayalıklarda, kumsallarda yiyip bitiriyordu kendini,
Bakıyordu hasat vermez engine,
Bakıyordu iki gözü iki çeşme..."
Ama Kalipso onun adadan ayrılmasını değil, sonuna dek kendisiyle birlikte yaşamasını istiyor; bu yüzden ona kalması için gece gündüz diller döküyordu! .Yedi yıl sonunda artık tanrılar da acıdı Odiseus'un bu haline...Ve Baştanrı'nın Odiseus'u Kalipso'nun elinden kurtarmasını istediler. Zeus da; acıdığından değil, sırf Kalipso'yu kıskandığı için tanrı Hermes'i bir haberini ulaştırmak üzere Kalipso'nun adasına gönderdi. Güzel tanrıça Kalipso, Olimpos'tan gelen bu tanrıya mağarasında yemekler yedirdi ve kendi elleriyle kurduğu şarabından sundu...Ve sonunda Hermes, üzülerek de olsa Zeus'un buyruğunu iletti tanrıçaya: Kalipso'nun Odisseus'u derhal özgür bırakıp yurduna göndermesi gerekiyordu! Bu buyruk karşısında Kalipso donakaldı ve haliyle öfkeden küplere bindi:
"Amma da kıskançsınız, tanrılar, yazık size!
Çok görürsünüz bir erkekle yatmasını bir tanrıçanın!
Yani sevdiği erkeği koca diye almasını...
Güzel saçlı Tanrıça Demeter de gönül vermişti İasyon'a,
Siz, rahat yaşayan tanrılar, çok görmüştünüz onu da.
Zeus tepelediydi erkeği, göz kamaştıran yıldırımlarla..."
Odisseus'a büyük bir aşkla bağlanmış olan Kalipso; Olimposlu kıskanç tanrılara içinden geldiği gibi, uzun uzadıya verdi veriştirdi!...
Evrensel'i Takip Et