6 Mayıs 2005 21:00
Denizler'in huzurunda mücadele andı
GÜNÜN YAZILARI
12 Mart faşist cuntasının yargısız infaz ile darağacına gönderdiği Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, aradan geçen 33 yıla rağmen unutulmadılar. Karşıyaka Mezarlığı'ndaki mezarları başında toplanan genç-yaşlı, kadın-erkek yüzlerce kişi, Denizler'in mücadelesinin süreceği andı içip, emperyalizme, savaşa, sömürüye tepkilerini dile getirdiler.
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının 33'üncü yılı olan dün, Karşıya Mezarlığı 2 No'lu kapıda buluşan 2 bin kişilik topluluk, ellerinde Deniz, Yusuf, Hüseyin'in fotoğrafları ile onların ölmediklerini bir kez daha ilan ettiler. Çeşitli siyasi partiler, kitle örgütleri, sendika ve konfederasyonlar ile dernekler tarafından ortaklaşa düzenlenen anmada, Denizler'in mezarına yüzlerce karanfil yağarken, tüm devrim şehitleri anısına saygı duruşu yapılıp, marşlar okundu.
Denizler'in avukatı Halit Çelenk, gazetemizin dünkü sayısında yer alan yazısını okuyarak, bugün içinin rahat olduğunu, çünkü Türkiye emekçilerinin aydınıyla ve işçisiyle Denizler'in ve bu mücadelede kaybedilen tüm devrimcilerin bayrağına sahip çıktığını söyledi.
'Onların bayrağı dalgalanıyor' Anmayı organize eden örgütler adına ortak metni okuyan, 68'liler Derneği'nden Tuncay Çelen, Denizler'in devrimci kişiliklerinin, düşünce ve pratiklerinin şekillendirdiği 68 hareketinin, bütün ülkeleri kapsayan, sivri ucu ABD emperyalizmine yönelen anti-emperyalist bir hareket olduğunu söyledi. Günümüzde emperyalizmin dizginsiz bir yağmaya ve katliama giriştiğini vurgulayan Çelenk, ülkemizde de bayrak provokasyonu ile yapılan kışkırtmalarla halklar arasına düşmanlık tohumları ekilmeye çalışıldığını, ülkenin hâlâ darbecilerin yaptığı yasalarla yönetildiğini, darbecilerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıklarını anlattı. Çelenk, emek ve demokrasi güçlerine, "Denizler'in, Mahirler'in, Kaypakkayalar'ın açtığı yoldan ilerleyerek, onların antiemperyalist mücadele geleneklerini sürdürmek için birleşme" çağrısı yaptı.
Mücadele andı içildi Şair Metin Demirtaş ise, "Denizlere", "Sinanlara" adlı Denizler ve Sinan'lar için yazdığı şiirleri okudu. Ardından söz alan Denizlerin mücadele arkadaşı Mustafa Yalçıner, Bill Gates, Bush ve Blair, Koç ve Sabancılara, Tağmaçlara, Demirellere ve Tayyip'e, "Deniz, Yusuf, Hüseyin'i darağacına göndererek bizleri tüketeceğinizi mi sandınız. Demirle ateşi, prangalayıp tutsak edeceğinizi mi sandınız" diye seslenerek, yanıldıklarını dile getirdi. "Tekel, SEKA vatandır satılamaz" diyen işçilere rağmen en büyük işletmeleri peşkeş çekerek bu memleketi bitirmek isteyenlerin yanıldığını belirten Yalçıner, bayrak provakasyonuna da işaret ederek, İncirlik'te Amerikan bayrağının dalgalandığını söyledi. Konuşmasında Denizlerin birleştirici rolüne işaret eden Yalçıner, birlikte mücadele çağrısı yapıp, and içirdi. Yalçıner'in "Denizlerin, tüm devrim şehitlerinin açtıkları yolda, emperyalizme, işbirlikçilere karşı, sımsıkı yumruk olacağımıza, işçilerin birliği, halkların kardeşliğini gözeteceğimize, SEKA'ya, TEKEL'e, Telekom'a, Petkim'e, bütün ülkeye sahip çıkacağımıza, bağımsızlık ve demokrasiyi kazanmak için mücadele edeceğimize and içeriz" sözleri hep bir ağızdan tekrarlandı.
Işığını taşıyacağız Emek Gençliği Merkez yöneticisi Şevket Akyol, her 6 Mayıs'tan çıktıklarında okullara, fabrikalara semtlere Deniz'in ışığını taşıdıklarını dile getirdi. Akyol, "Bundan sonra da bu ışığı her yere taşıyacağımıza söz veriyoruz" dedi. Topluluk daha sonra Mahir Çayan'ın mezarını ziyaret etti. Burada konuşan Ankara 78'liler Derneği sözcüsü Ruşen Sümbüloğlu, Denizler'in ve Mahir'lerin dayanışmanın en güzel örneklerini verdiklerini söyledi. Son olarak Sivas şehitlerinin mezarını ziyaret eden topluluğa seslenen PSAKD Genel Başkanı Kazım Genç, Türkiye'nin bir katliamlar ülkesi olduğunu hatırlattı.
Denizler'in mücadelesi ışık tutuyor Emeğin Partisi, Türkiye halkının savaşsız, sömürüsüz, insanca yaşayabileceği bir dünya ve tam bağımsız bir ülke için daha çok birliktelik ve mücadeleye ihtiyacı olduğunu belirterek, "Daha fazla Deniz olunmalı" çağrısında bulundu. Denizler'in idam edilişinin 33. yılı nedeniyle yazılı bir açıklama yapan Emeğin Partisi, emperyalistlerin dünyayı zapturapt altına aldığı, ülkemiz işbirlikçilerinin emperyalistlerin bir dediklerini iki etmedikleri bir dönemde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın mücadelelerinin bir kez daha Türkiye halkının yolunu aydınlattığını bildirdi.
Ülke kaynakları yağmalanıyor 33 yıl önce, egemenler kan istediği için idam edilen Denizler'in, ülkenin bağımsızlığından, Türk ve Kürt halklarının çıkarlarından başka hiçbir çıkar gözetmedikleri vurgulanan açıklamada, şu görüşlere yer verildi: "Türkiye halkına verecek hiçbir şeyi olmayan işbirlikçi egemenler, Ortadoğu'da yeni savaşlar isteyen ABD'nin, İncirlik Üssü'nü kullanma talebini geri çeviremiyor. IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kuruluşların ülke kaynaklarını yağmalama politikaları hiç tereddütsüz uygulanıyor; TEKEL; TÜPRAŞ; Telekom, THY gibi kuruluşlar yerli ve yabancı tekellere satılmak isteniyor. Ülkenin tarımı ise yabancı tekellerin insafına terk edildi. Kürt halkı hâlâ yok sayılmakta, en temel demokratik hakları tanınmamakta buna karşın sözde vatandaş muamelesi görmektedir. Deniz'in, 'Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği' şiarı bugün çeşitli provokasyonlarla yaratılmak istenen düşmanlaştırma çabalarına rağmen Kürt ve Türk emekçileri tarafından daha çok sahipleniliyor. Türkiye halkı Irak'ın işgaline karşı 1 Mart'ta, özelleştirmeye karşı SEKA ve TEKEL'de, evlerinin yıkılmasına karşı mahallesinde, işsizlik ve yoksulluğa karşı işyerlerinde ve meydanlarda direnerek, egemenlerin işlerinin hiç de kolay olmadığını dosta düşmana gösterdi. Evet bugün Türkiye halkının savaşsız, sömürüsüz, insanca yaşayabileceği bir dünya ve tam bağımsız bir ülke için daha çok birliktelik ve mücadeleye ihtiyacı var ve bunun için daha fazla Deniz olunmalı." src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Ülkücüler satırla ev bastı Celal Bayar Üniversitesi Demirci Eğitim Fakültesi'nde ülkücü öğrenciler, öğrencilerin evlerine baskın düzenleyerek, satır ve bıçaklarla saldırıda bulundu. Mahalle sakinlerinin tepkisine neden olan olaya müdahale eden Demirci Kaymakamı Celal Kalezade, saldırıyı düzenleyenlerin bir an önce yakalanacağını belirterek, mahalle sakinlerini yatıştırmaya çalıştı. Saldırıyı gerçekleştiren ülkücülerden ikisinin yakalandığı öğrenildi. Edinilen bilgilere göre, sözlü tacizlerle başlayan gerginlik, öğrencilerin okula geliş gidişlerinde, sınıfta, kantinlerde tehdit edilmesiyle tırmandı. Sokaklarda tek başına yakalanan öğrenciler tartaklanırken, soyadı öğrenilemeyen Ali Rıza isimli bir öğrenci Ülkü Ocakları'na zorla götürülerek tehdit edildi. 2 Mayıs tarihinde de Celal Bayar Üniversitesi Demirci Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Bölümü 1. sınıf öğrencisi Cenk Başkurt ve Osman Sezer, ülkücü gençlerin tehditlerine maruz kaldı. Başkurt ve Sezer akşam saatlerinde de üniversitenin bitişiğinde bulunan Tecelli Parkı'nda 20-25 kişilik ülkücü grup tarafından linç edilmek istendi. Saldırının ardından ülkücü öğrenciler, Eğitim Fakültesi'nin koridorlarında ve kantinlerinde sözlü sataşmalarını ve tehditlerini sürdürdü. 4 Mayıs Çarşamba günü saat 17.00 civarında Sınıf Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencisi Hamza Sin ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencisi Hüseyin Siyahkoç ülkücüler tarafından feci şekilde dövüldü.
Tehditler savurdular Ülkücü öğrenciler, 5 Mayıs Perşembe sabahı okulun kantini önünde toplanarak, tehditler savurmaya devam etti ve Yusuf Solmaz isimli Sınıf Öğretmenliği Bölümü 2. sınıf öğrencisini tartakladı. Olaylar polisin araya girmesiyle yatıştı, ancak ülkücü öğrencilerin "Yusuf Solmaz'ı bize vereceksiniz, eğer bize teslim etmezseniz ne yapacağımızı biliriz" şeklinde tehditlerde bulunduğu bildirildi. Tehditlerle başlayan olaylar, öğrencilerin kaldığı mahallelere de yansıdı. Ülkücü öğrencilerden oluşan 20-25 kişilik bir grup, akşam 21.00 sıralarında Yenice Mahallesi'nde bulunan öğrencilerin kaldığı 2 eve satırlı, bıçaklı, sopalı baskın düzenledi. Baskın sırasında bir evde bulunan 5 öğrenci ülkücülerin satırlı, sopalı saldırısına maruz kaldı. Öğrenciler, aldıkları darbeler sonucunda hafif şekilde yaralandı. Saldırılara tepki gösteren mahalle sakinlerinin toplanmasıyla gerilim artarken, Demirci Kaymakamı Celal Kalezade ve Demirci Emniyet Müdürlüğü yetkilileri olaya müdahale etti.
Ülkücüler Giresun'da da saldırdı Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi öğrencileri fakülte çıkışında 6-7 kişilik ülkücü bir grubun saldırısına uğradı. Edinilen bilgilere göre Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi okul öncesi öğretmenliği 3. sınıf öğrencisi Naif Şahin ile sınıf öğretmenliği 2. sınıf öğrencisi Murat Ekmen, fakülte çıkışında 6-7 kişilik bir ülkücü grubun saldırısına uğradı. Saldırıya uğrayan Ekmen ve Şahin'in yüzlerinde darp izleri olduğu kaydedildi. Saldırganlardan 3 kişinin Emniyet Müdürlüğü ekiplerince ifadelerinin alındığı bildirildi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Doktor duasına çıktılar Vedat Kurşun - Mehmet Çakmakçı Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde devlet hastanesine bir yıldır doktor bekleyen ilçe sakinleri, Sağlık Bakanlığı'ndan doktor beklemekten umudu kesince, çareyi doktor duasına çıkmakta buldu. Hastane bahçesinde toplanıp dualar okuyan bir grup, Allah'tan doktor istedi. Beytüşşebap Belediye Başkanı Faik Dursun ise "Vatanını ve milletini seven doktorlar Beytüşşebap'a gelsin" dedi.
Bir aydan fazla kalan olmadı Dağlar arasında kurulan ve Şırnak il merkezine 4 saat uzaklıkta olan Beytüşşebap'ta doktor sıkıntısı vatandaşı bezdirdi. 13 ebe ve hemşire, 4 laborant, 3 röntgen uzmanı, 4 hizmetli, 2 sağlık memuru, 4 memur ve bir şoförün görev yaptığı hastanede 4 doktorun görev yapması gerekiyor. Ancak şimdiye kadar gelen doktorlar 1 aydan fazla ilçede kalmadı. Antalya'dan tayini yapılan bir doktor, ilçeye gelmeden istifasını verirken, bir yıl içinde geçici olarak görevlendirilen 7 doktor 20-30 gün sonra geri döndü. Doktorsuzluk nedeniyle ilçe sakinleri hastalarını çevre il ve ilçelere götürmek durumunda kalıyor. Doktor çilesinden kurtulmak için Sağlık Bakanlığı'ndan umudu kesen ilçe sakinleri, çareyi duada buldu. Devlet hastahanesi bahçesinde toplanan bir grup, "Sayın Bakanımız Beytüşşebap halkı ölüme terk edilmesin" pankartı açarak eylem yaptı.
'Umudu kestik...' Topluca dualar ederek Allah'tan yardım isteyen vatandaşlardan Muhsun Dursun, Sağlık Bakanlığı'ndan umudu kestikleri için son çareyi Allah'a dua etmekte bulduklarını ifade ederek, "Bu eylemimizin adı 'Allahtan doktor isteme' eylemidir. Daha önce buraya gelen doktorlar en fazla bir ay kaldılar. Bir ay kaldıktan sonra kaçıyorlar. Sağlık Bakanlığı buna çare bulmayınca biz de son çareyi doktor duasına çıkmakta bulduk. Belki bu şekilde bir doktorumuz olur" diye konuştu.
BELEDİYEDEN DOKTORLARA ÇAĞRI Köyleri ile beraber nüfusu 30 bine ulaşan Beytüşşebap'ın Belediye Başkanı Faik Dursun ilçenin uzman kadın ve çocuk doktorlarına ihtiyaç duyduğunu belirterek, acilen doktor ataması yapılmasını istedi. Doktorlara bir çağrıda da bulunan Dursun, "Bu hususta duyarlı, insanlarını, milletini, vatanını ve memleketini seven doktorlara çağrı yapıyorum. Lütfen gelin Beytüşşbep'ta görev yapın. Gelin hizmet sunun ve bu halkın sorunlarına çözüm üretin" dedi. Belediye olarak bütün imkânsızlıklara rağmen yine de halkın küçük sağlık sorunlarını gidermek için bir takım girişimlerde bulunacaklarını kaydeden Dursun, "Biz belediye olarak bir doktor, ebe ve sağlık personeli ilçeye getirmeyi düşünüyoruz. Bu hususta duyarlı doktorlarımız, ebelerimiz ve hemşirelerimiz varsa onlarla diyalog kurmak istiyoruz" diye konuştu.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


72'den bugüne 6 MAYIS -2-
Cesaret onlara çok yakışıyordu Hazırlayanlar:
Sultan Özer, Uğraş Vatandaş Nurettin Öztatar
Orhan Miroğlu* Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un idam edildikleri şafağı ve o şafağın sabahını dün gibi hatırlıyorum. O yıl Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi ikinci sınıf öğrencisiyim. Solcuyum elbet ve Deniz Gezmiş o meşhur parkası, dal gibi uzun boyu ve elbette insanın içini umutla, güvenle dolduran bakışlarıyla, benim için en az Che Guevara kadar etkileyici ve hayata sol'dan bakmayanların bile benim gibi düşünüp rahatlıkla kabul edebilecekleri bir idol. O sabahın çok farklı bir zamana işaret edeceğini anlamıştık. Bir milat, bu ülkenin toplumsal hafızasına ve vicdanına kazınacak ve hiç unutulmayacak bir milattı o sabah ve o sabahın başladığı gün. Bizler, o kalabalık sınıfın üç beş solcusu, daha o güne kadar dağınık oturduğumuz sıralarımızı terkettik, yanyana oturabileceğimiz sıralara geçtik, yerlerimizi değiştirdik yani. Sanki biribirimizi daha fazla hissetmek ve tutulacak olan yası ortak tutmak içindi bu. İlk derse gelen öğretmenimiz de, bizler gibi üzgündü. O alacakaranlık yıllarda, kimsenin öyle kolay cesaret edemeyeceği kadar cesur davrandı; sınıfa dönüp, onların artık bu sabahtan itibaren yaşamadıklarını söyledi, adlarını peş peşe sıralayarak ve sonra da sustu, hep beraber sustuk. Teneffüs zili çalıncaya kadar suskunluğumuzu hiçbir şey bozmadı. Söze gerek yoktu o an, sadece sustuk... Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in darağacında can verdikleri o şafak vaktinin bitiminde başlayan ve bizi bu kez çok farklı duygular içinde bir araya getiren zamanda; sanki ölümleriyle içimizdeki o, bir fikre bir kutsal davaya ve inanca ait olduğunu hissetme duygusunu bir anda büyütmüşlerdi. Emin olduğumuz bir şey vardı ki, milyonlarca insan, Türkiye'de ve dünyanın başka yerlerinde, o lanetli şafağı işte bu ortak aidiyet duygusuyla karşılamıştı. Kısa süren hayatları boyunca, başkalarının acısına bakmayı ustalıkla başarmış ve başkalarının acısı bitsin diye, dünyasal olan her zulme ve zora karşı işte hayatımız diyebilmiş Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in uğruna ölüme gittikleri düşünceleri bugünün Türkiye'sinde yazık ki, istediğimiz ölçüde etkin değil. Kürt-Türk siyasal ilişkileri, onların arzu ettikleri ölçüde yoldaşça ve güvene dayalı halde seyretmiyor. Oysa onların en büyük arzusu buydu ve darağacında ipi göğüslerken, yalnızca bu arzularını, halkların kardeşliğini ve birliğini haykırmışlardı. Burda da iyi bir yerde değiliz. Yeniden karşılıklı güven duymaya ve birlikte olmaya o kadar ihtiyacımız var ki bugün... Onları kaybettiğimiz günün bu yıldönümünde, benim yüreğim sadece bu nedenle buruk değil elbette; Türkiye'nin egemenleri; onlara karşı inatla sürdürdükleri tutumlarını aradan bunca yıl geçmişken bile, devam ettiriyorlar. Tony Blair, haksız yere 10 yıl hapis yattıkları için, İrlandalı bir baba ve oğlundan özür diledi bu yıl. Oysa bu ülkede, ne ailelerinden ne de halktan özür dileyen var, yıllar önce işlenmiş bu insanlık suçu için. İnsanlar, onuru, dayanışmayı hep yaşatsınlar diye; sevgileri büyük, güçlü ve kucaklayıcı olsun diye ölüme giden Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i minnetle ve rahmetle anmak; işte bu, sadece bu, yeter mi bize bıraktıkları anılarını yaşatmaya, doğrusu bundan da hiç emin değilim; ama emin olduğum bir şey var ki, o da cesaretin ve mertliğin Deniz'e, Yusuf'a ve Hüseyin'e çok, ama çok yakıştığıdır.
(*) DEHAP Genel Başkan Yardımcısı
Denizlerin mücadelesi güncelliğini koruyor"İdam cezaları neden ve nasıl verildi?
Yargılamaların yapıldığı ortam nasıl bir ortamdı ?
Bu ortam nasıl oluşturuldu?
Siyasal iktidarın tutumunu belirleyen etkenler nelerdi?
Davaları gören mahkemelerin niteliği ne idi?"
(İdam Gecesi Anıları, Halit Çelenk) Halit Çelenk'in bu soruları, her şeyden önce Denizlerin idam edilmesini sağlayan sistemin nasıl bir sistem olduğunu sorgulamayı gerektiriyor. "Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir" der Marx ve Engels Komünist Manifesto'da. Yönetim biçimi ne olursa olsun, sınıf mücadelesini kaçınılmaz kılan artıdeğer sömürüsüne dayalı bir sistemin, kendi güvenliği için neler yapabileceğini, Denizlerin idamı ve 68 hareketinin diğer öne çıkan devrimcilerinin 'sonu' bir kez daha gösterdi. İster askeri yönetimler olsun, ister faşist ya da demokratik yönetimler olsun, bütün burjuva devletler, varlığını sürdürebilmek için geçmişte de bu 'insanlık suçlarını' işlediler; gelecekte de işlemeye devam edecekler. İktidarın nasıl bir iktidar olduğunu da, mahkemeleri de etkileyen, hatta belirleyen en önemli gerçek budur. Buna karşı yürütülen mücadelede Deniz ve arkadaşları, devrim cephesinin birikimine önemli katkılarda bulundular. Bugün bile onların resimlerine dahi tahammül edilememesi, kapitalizm açısından, faşizm açısından onların ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gösteriyor. 68 hareketinin ve taleplerinin hâlâ güncelliğini koruyor olmasının, emperyalizmin dünyanın dört bir yanında, amaçlarını gerçekleştirmek üzere her geçen gün daha da saldırganlaşmasıyla doğrudan bağlantısı var.
'Mitinge gider gibi gittiler idam sehpasına'
Ruhi Koç* "68 gençlik hareketinin üç yiğit önderinin katledilişlerinin 33. yılı. Onlar mücadeleleri, mahkemelerdeki yiğitçe duruşları, idam sehpasına mitinge gider gibi sloganlarla gidişleriyle önderdirler. Onlar sadece gençlik hareketi önderleri değildirler. Her üçü de 1965'lerde TİP üyesi olarak sosyalizm mücadelesinin yükselmekte olduğu o dönemde; partizan olmayı, disiplinli çalışmayı ve
'Onların bayrağı dalgalanıyor' Anmayı organize eden örgütler adına ortak metni okuyan, 68'liler Derneği'nden Tuncay Çelen, Denizler'in devrimci kişiliklerinin, düşünce ve pratiklerinin şekillendirdiği 68 hareketinin, bütün ülkeleri kapsayan, sivri ucu ABD emperyalizmine yönelen anti-emperyalist bir hareket olduğunu söyledi. Günümüzde emperyalizmin dizginsiz bir yağmaya ve katliama giriştiğini vurgulayan Çelenk, ülkemizde de bayrak provokasyonu ile yapılan kışkırtmalarla halklar arasına düşmanlık tohumları ekilmeye çalışıldığını, ülkenin hâlâ darbecilerin yaptığı yasalarla yönetildiğini, darbecilerin ellerini kollarını sallayarak dolaştıklarını anlattı. Çelenk, emek ve demokrasi güçlerine, "Denizler'in, Mahirler'in, Kaypakkayalar'ın açtığı yoldan ilerleyerek, onların antiemperyalist mücadele geleneklerini sürdürmek için birleşme" çağrısı yaptı.
Mücadele andı içildi Şair Metin Demirtaş ise, "Denizlere", "Sinanlara" adlı Denizler ve Sinan'lar için yazdığı şiirleri okudu. Ardından söz alan Denizlerin mücadele arkadaşı Mustafa Yalçıner, Bill Gates, Bush ve Blair, Koç ve Sabancılara, Tağmaçlara, Demirellere ve Tayyip'e, "Deniz, Yusuf, Hüseyin'i darağacına göndererek bizleri tüketeceğinizi mi sandınız. Demirle ateşi, prangalayıp tutsak edeceğinizi mi sandınız" diye seslenerek, yanıldıklarını dile getirdi. "Tekel, SEKA vatandır satılamaz" diyen işçilere rağmen en büyük işletmeleri peşkeş çekerek bu memleketi bitirmek isteyenlerin yanıldığını belirten Yalçıner, bayrak provakasyonuna da işaret ederek, İncirlik'te Amerikan bayrağının dalgalandığını söyledi. Konuşmasında Denizlerin birleştirici rolüne işaret eden Yalçıner, birlikte mücadele çağrısı yapıp, and içirdi. Yalçıner'in "Denizlerin, tüm devrim şehitlerinin açtıkları yolda, emperyalizme, işbirlikçilere karşı, sımsıkı yumruk olacağımıza, işçilerin birliği, halkların kardeşliğini gözeteceğimize, SEKA'ya, TEKEL'e, Telekom'a, Petkim'e, bütün ülkeye sahip çıkacağımıza, bağımsızlık ve demokrasiyi kazanmak için mücadele edeceğimize and içeriz" sözleri hep bir ağızdan tekrarlandı.
Işığını taşıyacağız Emek Gençliği Merkez yöneticisi Şevket Akyol, her 6 Mayıs'tan çıktıklarında okullara, fabrikalara semtlere Deniz'in ışığını taşıdıklarını dile getirdi. Akyol, "Bundan sonra da bu ışığı her yere taşıyacağımıza söz veriyoruz" dedi. Topluluk daha sonra Mahir Çayan'ın mezarını ziyaret etti. Burada konuşan Ankara 78'liler Derneği sözcüsü Ruşen Sümbüloğlu, Denizler'in ve Mahir'lerin dayanışmanın en güzel örneklerini verdiklerini söyledi. Son olarak Sivas şehitlerinin mezarını ziyaret eden topluluğa seslenen PSAKD Genel Başkanı Kazım Genç, Türkiye'nin bir katliamlar ülkesi olduğunu hatırlattı.
Denizler'in mücadelesi ışık tutuyor Emeğin Partisi, Türkiye halkının savaşsız, sömürüsüz, insanca yaşayabileceği bir dünya ve tam bağımsız bir ülke için daha çok birliktelik ve mücadeleye ihtiyacı olduğunu belirterek, "Daha fazla Deniz olunmalı" çağrısında bulundu. Denizler'in idam edilişinin 33. yılı nedeniyle yazılı bir açıklama yapan Emeğin Partisi, emperyalistlerin dünyayı zapturapt altına aldığı, ülkemiz işbirlikçilerinin emperyalistlerin bir dediklerini iki etmedikleri bir dönemde Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın mücadelelerinin bir kez daha Türkiye halkının yolunu aydınlattığını bildirdi.
Ülke kaynakları yağmalanıyor 33 yıl önce, egemenler kan istediği için idam edilen Denizler'in, ülkenin bağımsızlığından, Türk ve Kürt halklarının çıkarlarından başka hiçbir çıkar gözetmedikleri vurgulanan açıklamada, şu görüşlere yer verildi: "Türkiye halkına verecek hiçbir şeyi olmayan işbirlikçi egemenler, Ortadoğu'da yeni savaşlar isteyen ABD'nin, İncirlik Üssü'nü kullanma talebini geri çeviremiyor. IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist kuruluşların ülke kaynaklarını yağmalama politikaları hiç tereddütsüz uygulanıyor; TEKEL; TÜPRAŞ; Telekom, THY gibi kuruluşlar yerli ve yabancı tekellere satılmak isteniyor. Ülkenin tarımı ise yabancı tekellerin insafına terk edildi. Kürt halkı hâlâ yok sayılmakta, en temel demokratik hakları tanınmamakta buna karşın sözde vatandaş muamelesi görmektedir. Deniz'in, 'Yaşasın Kürt ve Türk halklarının kardeşliği' şiarı bugün çeşitli provokasyonlarla yaratılmak istenen düşmanlaştırma çabalarına rağmen Kürt ve Türk emekçileri tarafından daha çok sahipleniliyor. Türkiye halkı Irak'ın işgaline karşı 1 Mart'ta, özelleştirmeye karşı SEKA ve TEKEL'de, evlerinin yıkılmasına karşı mahallesinde, işsizlik ve yoksulluğa karşı işyerlerinde ve meydanlarda direnerek, egemenlerin işlerinin hiç de kolay olmadığını dosta düşmana gösterdi. Evet bugün Türkiye halkının savaşsız, sömürüsüz, insanca yaşayabileceği bir dünya ve tam bağımsız bir ülke için daha çok birliktelik ve mücadeleye ihtiyacı var ve bunun için daha fazla Deniz olunmalı." src=/resim/b1.gif width=5>



Ülkücüler satırla ev bastı Celal Bayar Üniversitesi Demirci Eğitim Fakültesi'nde ülkücü öğrenciler, öğrencilerin evlerine baskın düzenleyerek, satır ve bıçaklarla saldırıda bulundu. Mahalle sakinlerinin tepkisine neden olan olaya müdahale eden Demirci Kaymakamı Celal Kalezade, saldırıyı düzenleyenlerin bir an önce yakalanacağını belirterek, mahalle sakinlerini yatıştırmaya çalıştı. Saldırıyı gerçekleştiren ülkücülerden ikisinin yakalandığı öğrenildi. Edinilen bilgilere göre, sözlü tacizlerle başlayan gerginlik, öğrencilerin okula geliş gidişlerinde, sınıfta, kantinlerde tehdit edilmesiyle tırmandı. Sokaklarda tek başına yakalanan öğrenciler tartaklanırken, soyadı öğrenilemeyen Ali Rıza isimli bir öğrenci Ülkü Ocakları'na zorla götürülerek tehdit edildi. 2 Mayıs tarihinde de Celal Bayar Üniversitesi Demirci Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Bölümü 1. sınıf öğrencisi Cenk Başkurt ve Osman Sezer, ülkücü gençlerin tehditlerine maruz kaldı. Başkurt ve Sezer akşam saatlerinde de üniversitenin bitişiğinde bulunan Tecelli Parkı'nda 20-25 kişilik ülkücü grup tarafından linç edilmek istendi. Saldırının ardından ülkücü öğrenciler, Eğitim Fakültesi'nin koridorlarında ve kantinlerinde sözlü sataşmalarını ve tehditlerini sürdürdü. 4 Mayıs Çarşamba günü saat 17.00 civarında Sınıf Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencisi Hamza Sin ve Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü 3. sınıf öğrencisi Hüseyin Siyahkoç ülkücüler tarafından feci şekilde dövüldü.
Tehditler savurdular Ülkücü öğrenciler, 5 Mayıs Perşembe sabahı okulun kantini önünde toplanarak, tehditler savurmaya devam etti ve Yusuf Solmaz isimli Sınıf Öğretmenliği Bölümü 2. sınıf öğrencisini tartakladı. Olaylar polisin araya girmesiyle yatıştı, ancak ülkücü öğrencilerin "Yusuf Solmaz'ı bize vereceksiniz, eğer bize teslim etmezseniz ne yapacağımızı biliriz" şeklinde tehditlerde bulunduğu bildirildi. Tehditlerle başlayan olaylar, öğrencilerin kaldığı mahallelere de yansıdı. Ülkücü öğrencilerden oluşan 20-25 kişilik bir grup, akşam 21.00 sıralarında Yenice Mahallesi'nde bulunan öğrencilerin kaldığı 2 eve satırlı, bıçaklı, sopalı baskın düzenledi. Baskın sırasında bir evde bulunan 5 öğrenci ülkücülerin satırlı, sopalı saldırısına maruz kaldı. Öğrenciler, aldıkları darbeler sonucunda hafif şekilde yaralandı. Saldırılara tepki gösteren mahalle sakinlerinin toplanmasıyla gerilim artarken, Demirci Kaymakamı Celal Kalezade ve Demirci Emniyet Müdürlüğü yetkilileri olaya müdahale etti.
Ülkücüler Giresun'da da saldırdı Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi öğrencileri fakülte çıkışında 6-7 kişilik ülkücü bir grubun saldırısına uğradı. Edinilen bilgilere göre Karadeniz Teknik Üniversitesi Giresun Eğitim Fakültesi okul öncesi öğretmenliği 3. sınıf öğrencisi Naif Şahin ile sınıf öğretmenliği 2. sınıf öğrencisi Murat Ekmen, fakülte çıkışında 6-7 kişilik bir ülkücü grubun saldırısına uğradı. Saldırıya uğrayan Ekmen ve Şahin'in yüzlerinde darp izleri olduğu kaydedildi. Saldırganlardan 3 kişinin Emniyet Müdürlüğü ekiplerince ifadelerinin alındığı bildirildi.
src=/resim/b1.gif width=5>



Doktor duasına çıktılar Vedat Kurşun - Mehmet Çakmakçı Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde devlet hastanesine bir yıldır doktor bekleyen ilçe sakinleri, Sağlık Bakanlığı'ndan doktor beklemekten umudu kesince, çareyi doktor duasına çıkmakta buldu. Hastane bahçesinde toplanıp dualar okuyan bir grup, Allah'tan doktor istedi. Beytüşşebap Belediye Başkanı Faik Dursun ise "Vatanını ve milletini seven doktorlar Beytüşşebap'a gelsin" dedi.
Bir aydan fazla kalan olmadı Dağlar arasında kurulan ve Şırnak il merkezine 4 saat uzaklıkta olan Beytüşşebap'ta doktor sıkıntısı vatandaşı bezdirdi. 13 ebe ve hemşire, 4 laborant, 3 röntgen uzmanı, 4 hizmetli, 2 sağlık memuru, 4 memur ve bir şoförün görev yaptığı hastanede 4 doktorun görev yapması gerekiyor. Ancak şimdiye kadar gelen doktorlar 1 aydan fazla ilçede kalmadı. Antalya'dan tayini yapılan bir doktor, ilçeye gelmeden istifasını verirken, bir yıl içinde geçici olarak görevlendirilen 7 doktor 20-30 gün sonra geri döndü. Doktorsuzluk nedeniyle ilçe sakinleri hastalarını çevre il ve ilçelere götürmek durumunda kalıyor. Doktor çilesinden kurtulmak için Sağlık Bakanlığı'ndan umudu kesen ilçe sakinleri, çareyi duada buldu. Devlet hastahanesi bahçesinde toplanan bir grup, "Sayın Bakanımız Beytüşşebap halkı ölüme terk edilmesin" pankartı açarak eylem yaptı.
'Umudu kestik...' Topluca dualar ederek Allah'tan yardım isteyen vatandaşlardan Muhsun Dursun, Sağlık Bakanlığı'ndan umudu kestikleri için son çareyi Allah'a dua etmekte bulduklarını ifade ederek, "Bu eylemimizin adı 'Allahtan doktor isteme' eylemidir. Daha önce buraya gelen doktorlar en fazla bir ay kaldılar. Bir ay kaldıktan sonra kaçıyorlar. Sağlık Bakanlığı buna çare bulmayınca biz de son çareyi doktor duasına çıkmakta bulduk. Belki bu şekilde bir doktorumuz olur" diye konuştu.
BELEDİYEDEN DOKTORLARA ÇAĞRI Köyleri ile beraber nüfusu 30 bine ulaşan Beytüşşebap'ın Belediye Başkanı Faik Dursun ilçenin uzman kadın ve çocuk doktorlarına ihtiyaç duyduğunu belirterek, acilen doktor ataması yapılmasını istedi. Doktorlara bir çağrıda da bulunan Dursun, "Bu hususta duyarlı, insanlarını, milletini, vatanını ve memleketini seven doktorlara çağrı yapıyorum. Lütfen gelin Beytüşşbep'ta görev yapın. Gelin hizmet sunun ve bu halkın sorunlarına çözüm üretin" dedi. Belediye olarak bütün imkânsızlıklara rağmen yine de halkın küçük sağlık sorunlarını gidermek için bir takım girişimlerde bulunacaklarını kaydeden Dursun, "Biz belediye olarak bir doktor, ebe ve sağlık personeli ilçeye getirmeyi düşünüyoruz. Bu hususta duyarlı doktorlarımız, ebelerimiz ve hemşirelerimiz varsa onlarla diyalog kurmak istiyoruz" diye konuştu.
src=/resim/b1.gif width=5>



72'den bugüne 6 MAYIS -2-
Cesaret onlara çok yakışıyordu Hazırlayanlar:
Sultan Özer, Uğraş Vatandaş Nurettin Öztatar
Orhan Miroğlu* Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un idam edildikleri şafağı ve o şafağın sabahını dün gibi hatırlıyorum. O yıl Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi ikinci sınıf öğrencisiyim. Solcuyum elbet ve Deniz Gezmiş o meşhur parkası, dal gibi uzun boyu ve elbette insanın içini umutla, güvenle dolduran bakışlarıyla, benim için en az Che Guevara kadar etkileyici ve hayata sol'dan bakmayanların bile benim gibi düşünüp rahatlıkla kabul edebilecekleri bir idol. O sabahın çok farklı bir zamana işaret edeceğini anlamıştık. Bir milat, bu ülkenin toplumsal hafızasına ve vicdanına kazınacak ve hiç unutulmayacak bir milattı o sabah ve o sabahın başladığı gün. Bizler, o kalabalık sınıfın üç beş solcusu, daha o güne kadar dağınık oturduğumuz sıralarımızı terkettik, yanyana oturabileceğimiz sıralara geçtik, yerlerimizi değiştirdik yani. Sanki biribirimizi daha fazla hissetmek ve tutulacak olan yası ortak tutmak içindi bu. İlk derse gelen öğretmenimiz de, bizler gibi üzgündü. O alacakaranlık yıllarda, kimsenin öyle kolay cesaret edemeyeceği kadar cesur davrandı; sınıfa dönüp, onların artık bu sabahtan itibaren yaşamadıklarını söyledi, adlarını peş peşe sıralayarak ve sonra da sustu, hep beraber sustuk. Teneffüs zili çalıncaya kadar suskunluğumuzu hiçbir şey bozmadı. Söze gerek yoktu o an, sadece sustuk... Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in darağacında can verdikleri o şafak vaktinin bitiminde başlayan ve bizi bu kez çok farklı duygular içinde bir araya getiren zamanda; sanki ölümleriyle içimizdeki o, bir fikre bir kutsal davaya ve inanca ait olduğunu hissetme duygusunu bir anda büyütmüşlerdi. Emin olduğumuz bir şey vardı ki, milyonlarca insan, Türkiye'de ve dünyanın başka yerlerinde, o lanetli şafağı işte bu ortak aidiyet duygusuyla karşılamıştı. Kısa süren hayatları boyunca, başkalarının acısına bakmayı ustalıkla başarmış ve başkalarının acısı bitsin diye, dünyasal olan her zulme ve zora karşı işte hayatımız diyebilmiş Deniz, Yusuf ve Hüseyin'in uğruna ölüme gittikleri düşünceleri bugünün Türkiye'sinde yazık ki, istediğimiz ölçüde etkin değil. Kürt-Türk siyasal ilişkileri, onların arzu ettikleri ölçüde yoldaşça ve güvene dayalı halde seyretmiyor. Oysa onların en büyük arzusu buydu ve darağacında ipi göğüslerken, yalnızca bu arzularını, halkların kardeşliğini ve birliğini haykırmışlardı. Burda da iyi bir yerde değiliz. Yeniden karşılıklı güven duymaya ve birlikte olmaya o kadar ihtiyacımız var ki bugün... Onları kaybettiğimiz günün bu yıldönümünde, benim yüreğim sadece bu nedenle buruk değil elbette; Türkiye'nin egemenleri; onlara karşı inatla sürdürdükleri tutumlarını aradan bunca yıl geçmişken bile, devam ettiriyorlar. Tony Blair, haksız yere 10 yıl hapis yattıkları için, İrlandalı bir baba ve oğlundan özür diledi bu yıl. Oysa bu ülkede, ne ailelerinden ne de halktan özür dileyen var, yıllar önce işlenmiş bu insanlık suçu için. İnsanlar, onuru, dayanışmayı hep yaşatsınlar diye; sevgileri büyük, güçlü ve kucaklayıcı olsun diye ölüme giden Deniz, Yusuf ve Hüseyin'i minnetle ve rahmetle anmak; işte bu, sadece bu, yeter mi bize bıraktıkları anılarını yaşatmaya, doğrusu bundan da hiç emin değilim; ama emin olduğum bir şey var ki, o da cesaretin ve mertliğin Deniz'e, Yusuf'a ve Hüseyin'e çok, ama çok yakıştığıdır.
(*) DEHAP Genel Başkan Yardımcısı
Denizlerin mücadelesi güncelliğini koruyor
(İdam Gecesi Anıları, Halit Çelenk) Halit Çelenk'in bu soruları, her şeyden önce Denizlerin idam edilmesini sağlayan sistemin nasıl bir sistem olduğunu sorgulamayı gerektiriyor. "Bugüne kadarki tüm toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir" der Marx ve Engels Komünist Manifesto'da. Yönetim biçimi ne olursa olsun, sınıf mücadelesini kaçınılmaz kılan artıdeğer sömürüsüne dayalı bir sistemin, kendi güvenliği için neler yapabileceğini, Denizlerin idamı ve 68 hareketinin diğer öne çıkan devrimcilerinin 'sonu' bir kez daha gösterdi. İster askeri yönetimler olsun, ister faşist ya da demokratik yönetimler olsun, bütün burjuva devletler, varlığını sürdürebilmek için geçmişte de bu 'insanlık suçlarını' işlediler; gelecekte de işlemeye devam edecekler. İktidarın nasıl bir iktidar olduğunu da, mahkemeleri de etkileyen, hatta belirleyen en önemli gerçek budur. Buna karşı yürütülen mücadelede Deniz ve arkadaşları, devrim cephesinin birikimine önemli katkılarda bulundular. Bugün bile onların resimlerine dahi tahammül edilememesi, kapitalizm açısından, faşizm açısından onların ne kadar büyük bir tehlike olduğunu gösteriyor. 68 hareketinin ve taleplerinin hâlâ güncelliğini koruyor olmasının, emperyalizmin dünyanın dört bir yanında, amaçlarını gerçekleştirmek üzere her geçen gün daha da saldırganlaşmasıyla doğrudan bağlantısı var.
'Mitinge gider gibi gittiler idam sehpasına'
Ruhi Koç* "68 gençlik hareketinin üç yiğit önderinin katledilişlerinin 33. yılı. Onlar mücadeleleri, mahkemelerdeki yiğitçe duruşları, idam sehpasına mitinge gider gibi sloganlarla gidişleriyle önderdirler. Onlar sadece gençlik hareketi önderleri değildirler. Her üçü de 1965'lerde TİP üyesi olarak sosyalizm mücadelesinin yükselmekte olduğu o dönemde; partizan olmayı, disiplinli çalışmayı ve
Evrensel'i Takip Et