02 Nisan 2005 21:00

Ankara deprem tehlikesi altında

"Ankara'da deprem tehlikesi yok" diyenlerin aksine, Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal, dört tarafı faylarla çevrili kentin, deprem tehlikesinin İstanbul'dan daha yüksek olduğunu ileri sürdü.

Paylaş
Marmara depremlerinin ardından depremin yeniden tartışılmaya başlandığı Türkiye'de, İstanbul'un risk altında olduğu sık sık vurgulanırken, "Ankara'da deprem tehlikesi yok" değerlendirmeleri yapılıyor. Ancak uzmanlar söylendiğinin aksine Ankara'nın dört tarafının aktif faylarla çevrili olduğu ve deprem tehlikesinin yüksek olduğu görüşünde.

Hazırlık yok Gazetemizin sorularını yanıtlayan, Prof. Dr. Süleyman Pampal, Ankara'da 12 Ağustos 1668 tarihinde başlayıp 3 gün süren depremler olduğunu, 17 Ağustos 1668'de ise 8 şiddetinde büyük bir deprem görüldüğünü belirtti. Bu depremin Türkiye'nin kuzeyindeki bölgelerle birlikte Ankara'yı da adeta dümdüz ettiğini bildiren Pampal, Ankara Kalesi'nde kaleyi koruması için bırakılan askerler dışında tüm Ankara'nın boşaltıldığını söyledi. Ankara'nın büyük kesminin elverişsiz, kötü zeminler üzerine oturduğunu bildiren Pampal, "Bu zeminlerin bir kısmı çok kötü. Alüvyal zeminler dediğimiz, yumuşak, gevşek, yeraltı suyu içeren ıslak zeminler, Ankara'da çok miktarda var. Bu tür zeminler deprem şiddetini iki katına kadar artırabilir" diye konuştu. Ankara'da yapıların durumuna bakıldığında "doğru zemine doğru yapı" ilkesinin çiğnendiğinin görüldüğünü belirten Pampal, kentteki kötü zeminler üzerinde çok sayıda yüksek yapı olduğuna dikkat çekti.

Kızılay-Sıhhiye tehlikede Pampal, "Özelilkle 1980 sonrası kooperatifleşme furyası döneminde yapılan yapılar son derece kalitesiz. Ankara'da yapılar, deprem olgusu dikkate alınarak inşa edilmemiş. 'Deprem tehlikesi yok' diye değerlendirilmiş. Ama bu doğru değil" dedi. 17 Ağustos 1999 depreminde Gölcük-Avcılar arasındaki mesafenin 100 km'den fazla olmasına rağmen Avcılar da bine yakın ölü olduğunu anımsatan Pampal, "Kuzey Anadolu Fay hattında 7'den büyük bir deprem olursa Ankara da etkilenecek ve bu yıkıcı depremde çok ciddi hasar ve can kaybı meydana gelecek" uyarısını yaptı. Pampal uyarılarına şöyle devam etti; "Biz, Ankaralılar yüksek deprem riski altında yaşıyoruz. İsim verip insanları korkutmanın gereği yok, ancak Ankara'nın büyük bir kesimi depreme elverişli olmayan yerlerin üzerine kurulmuş. Kızılay-Sıhhiye yöresi en kötü yer, bataklık, bir sürü de yüksek bina var. Ankara çevresindeki büyük faylardan kaynaklı büyük bir depremle karşılaştığı zaman, bunların çoğunun hasar göreceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok" dedi.

Dört tarafı fay Gazi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Pampal, Ankara'nın 80-100 km kuzeyinden, kuzeybatı ve kuzeydoğu yönünde uzanan dünyanın en büyük ve aktif faylarından biri olan, yıkıcı depremler yaratan Kuzey Anadolu Fayı'nın varlığına işaret ederek, 1944 Gerede depreminin bu faydan kaynaklandığını kaydetti. "Kuzeydoğu'da Kırıkkale'den başlayıp Haymana'ya doğru uzanan, Amasya'nın doğusunda Kuzey Anadolu Fayı ile birleşen Kırıkkale-Erbaa Fayı var" diyen Pampal, Kırıkkale-Keskin arasında ise büyük depremler yaratan Keskin Fayı'na dikkat çekti. Güneyde ise Niğde civarından başlayıp, Aksaray üzerinden Tuz Gölü'nün doğusundan Haymana'ya uzanan Tuz Gölü Fayı'nın Ankara'ya 70-80 km. uzaklıkta olduğunu belirten Pampal, Ankara'nın güneyinde Ulukışla'dan başlayıp Eskişehir üzerinden batıya doğru uzanan Eskişehir Fayı'nın da aktif ve büyük deprem yaratabilecek bir fay olduğunu söyledi. Pampal, "Demek ki Ankara, büyük, aktif, yıkıcı deprem yaratacak faylar tarafından dört taraftan çevrelenmiş. Ankara'nın, İstanbul'dan daha kötü olduğunu görüyoruz" dedi. Pampal, yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: "Yapı stoğunun belli bir plan çerçevesinde gözden geçirilmesi gerekiyor. Özellikle hastane, okul, resmi daireler ve sinema gibi yapıların yüzde 50 daha sağlam yapılması lazım. Güçlendirilemiyorsa yıkıp yeniden yapmalıyız. Halk fakir, yapılarını depreme dayanıklı hale getirmesi tek başına mümkün değil. Devlet bu işe katkı sağlamalı."

Yarın olacakmış gibi 10-13 Mart 1993 tarihlerinde yapılan 2'nci Ulusal Deprem Mühendisliği Konferansı'nda sunulan bir bildiride 99 yıl içinde meydana gelebilecek maksimum deprem büyüklüklerinin ortaya konulduğunu bildiren Pampal, "Ankara bölgesi için 7.78, İstanbul bölgesi için 7.92, İzmir Bölgesi için 8.07 olarak bir tahmin yapılmış. Ama bu belki 9 yıl bonra, belki 99 yıl sonra olacak, belki daha ileriye sarkacak. İnsanları 'büyük deprem geliyor' diye korkutmak çok yanlış bir yaklaşım, ama bilgilendirmek şart. Çünkü biz yaşamasak da, çocuklarımız, torunlarımız yaşayacak. Ne zaman olacağını bilemeyiz ama deprem yarın olacakmış gibi önlemimizi almalıyız" dedi.


Jeoloji biliminden yararlanılmalı Jeoloji Mühendisleri Odası Genel Başkanı İsmet Cengiz, Akyurt, Ayaş, Haymana ve Sincan Ovalarını fayların oluşturduğuna işaret etti. Cengiz, "Fayların oluşturduğu ovalar depremsellik açısından önemli yerler. İlla fay zonunun oradan geçmesi gerekmiyor. 90 km uzaklıktaki Kuzey Anadolu Fay Zonu oynadığında buraları etkileyecek" dedi. Önlem aldıktan sonra depremden korkmaya gerek olmadığını söyleyen Cengiz, "İnsanla doğa ilişkisini düzenleyen bilim jeolojidir. Jeoloji biliminden faydalanıp, kâr hırsını, rantı değil, insanı gözeten önlemler almalıyız. İmar aflarına son vermeli, yara sarmayı değil, afetten önce zarar azaltıcı düzenlemeleri içeren bir Afet Yasası ve İmar Yasası çıkarmalıyız. Acilen ulusal bir deprem politikasını yaşama geçirmeliyiz" diye konuştu.


100 yılda 76 deprem Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erçin Kasapoğlu ise, "Ankara Kenti Jeoteknik Özellikleri ve Depremselliği" başlıklı çalışmasında, son yüzyıl içinde Ankara merkez olmak üzere çizilen 120 km yarıçaplı bir çemberin içine düşen ve büyüklüğü 4'ten fazla olan toplam 76 depremin belirlendiğini kaydediyor. Kasapoğlu'nun aktarımına göre 19 Nisan 1938'te meydana gelen 6.6 büyüklüğündeki Kırşehir-Keskin depremi, Ankara'da çok şiddetli hissedildi, yapılarda çatlama ve baca yıkılmasına neden oldu. 1 Şubat 1944 tarihli 7.2 şiddetindeki Bolu-Gerede depremi, Beypazarı, Kızılcahamam, Çamlıdere, Ayaş kasabaları ve bağlı köylerinde 125 ölü, 158 yaralı, bin 450 yıkı ve 2 bin 716 hasarlı yapı ile bin 829 hayvan kaybına neden oldu. Merkez üssü Haymana olan ve 24 Ağustos 1999'daki 4.7 büyüklüğündeki deprem ise can ve mal kaybına yol açmazken önemli ölçüde hissedildi. 6 Haziran 2000'de merkez üssü Çankırı'nın Ota ilçesi olan 5.9 şiddetindeki deprem, Ankara'da oldukça kuvvetli hissedildi. Yapılan araştırmalar, Ankara'nın Kızılay, Yenişehir, Maltepe, Sıhhıye, Batıkent, Demetevler gibi bölgelerinin çevrede meydana gelebilecek şiddetli bir depremden ciddi bir şekilde etkileneceğini ve büyük zarar göreceğini gösteriyor.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Kanser ama emekli olamıyor Bursa'da 1998 yılından beri kanserle mücadele eden 57 yaşındaki Bağ-Kur mükellefi Refiye Aşkın, ''malulen emekli'' olmak için yaptığı başvurunun, ''Sağlamsın'' denilerek reddedildiğini öne sürdü. Namazgâh semtinde küçük bir butik işleten bir Bağ-Kur'lu olarak 12 yıldır zor şartlarda bile primlerini ödediğini anlatan Aşkın, 1998 yılında meme kanserine yakalandığını, hastalığın rahmine ve bağırsaklarına da sıçraması yüzünden 3 kez ameliyat olduğunu, son ameliyatın ardından 21'er gün arayla 6 kür kemoterapi gördüğünü kaydederek, zamanının çoğunun hastanede geçmesi nedeniyle işyerinin, yılın 6 ayı kapalı olduğunu savundu.

7 aydır bekliyor Çalışamadığı için 7 ay önce malulen emekli olma talebiyle Bağ-Kur'a dilekçe verdiğini ifade eden Aşkın, Bursa Devlet Hastanesi'nde ''sadece yüzüne bakılarak (sağlam) rapor verilmesi nedeniyle'' başvurusunun kurum tarafından reddedildiğini öne sürdü. Aşkın, kurumdan 1 ay önce gelen yazıda, ''Çalışma gücünün 3'te 2'sini kaybetmediği için malullük aylığından faydalanamayacağının'' bildirildiğini kaydederek, şunları söyledi: ''Ayın 7-8 günü hastanedeyim, bu yüzden butiği açamıyorum, başkasını çalıştıracak maddi gücüm de yok. Ne yapacağımı bilemiyorum. Her gün bir avuç ilaç içiyorum ama sadece yüzüme bakarak (sağlamsın) deniliyor. İlla tümörün beynime sıçraması mı gerekiyor? Bir kanser hastası olarak, Kanser Haftası'nda yetkililerin sesimi duymalarını istiyorum'' dedi. Aşkın, sonuç alamazsa AİHM'e başvuracak. Bağ-Kur Bursa İl Müdürlüğü yetkilileri ise sigortalıların malullük aylığına hak kazanabilmesi için en az 5 yıl prim ödemesi, 3'te 2 oranında ''iş göremezlik raporu''nun olması ve kuruma borcunun bulunmaması gerektiği açıklamasını yaptı. Başvuruların Bağ-Kur Genel Müdürlüğü'nce değerlendirildiğini kaydeden yetkililer, ''Tedavisi mümkün olan hastalıklarda malulen emeklilik başvurusu kabul edilmiyor. Ancak tedavi edilemeyen durumlarda maaş bağlanabiliyor'' dedi.

ÖNCEKİ HABER

JİTEM'e çete davası

SONRAKİ HABER

Öğrenci gözüyle eğitim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...