23 Şubat 2005 23:00
Türkiye'de Ermeni kültürü kalmadı
Yaşlılık mı gençlik mi şiire daha uygun?
Şiir yazmak genç işi. Gençler yazar, ihtiyarlar da ya okurlar ya da okumazlar. Bence iki türlü şiir yazma fonksiyonu vardır; bayır aşağı inerken debriyajı filan kapatırız kendi kendine kayar gider araba. Fakat bazı şoförler vitesten düşürmezler arabayı, ne olur ne olmaz diye. Bu bir. Şiirin icap ettirdiği hususlara dikkat etmek gerekir. Bir de şiir vardır, yokuş yukarı çıkarken araba zorlanır, ıkına sıkına çıkar. Bunun gibi bir de zorlanarak şiir yazmak vardır. İyi şiir akmalı, kendi kendine gitmeli, hem okurken hem de yazarken böyle olmalı. Şiirin olgunlaşması şarttır, olgunlaşmamış şiir; şiir değildir. Mesela ben aşağı yukarı bin tane şiiri yırtmış atmışımdır. 60 seneden fazladır şiir yazıyorum, kolay değil.
Yürek yaşlanmaz denir genelde ama...
O züğürt tesellisi başka bir şey değil. Şairler diğer insanlara göre biraz daha genç sayılabilir belki. Beden artık isyan ediyor, bana ümit bağlama diyor. Bir şairin hayatı renkli olabilir ama netice itibariyle bütün insanların ömürleri birbirine benzer.
Şimdi nasıl yazıyorsunuz şiiri?
Biraz tembel işi şiir. Yazarsın şiiri 10 dize 15 dize, 4 dize 5 dize... Çabucak bitiriyorsun, temize çekmesi de yok, yer tutmaz. Ama öykü yazmak öyle değil, yazmalı, dizmeli bilgisayara. Tekrar temize çekmeli, bir daha temize çekmeli. Bir kere yazdım mı şiiri, bir kenara bırakırım. Niçin? Olgunlaşmasını beklerim. Ondan sonra işte bu şiir ortaya çıkar. Gençlik daha müsaittir şiir yazmaya, çünkü gençken insanda kendisini ıspatlamak arzusu var, o yüzden kendisini göstermek için daha iyisini yazmaya çalışır. Ben böyle başladım. Ama muayyen bir seviyeye geldikten sonra insan artık kendi namına aykırı şiirler yazmaktan çekinir. Şiirde daima yenilik arar, ifade tarzında falan.
Şiirlerinizin Türkçe çevirisi, hiç çeviri şiire benzemiyor, sanki Türkçe yazılmış. Bu durum sadece çevirmenle ilgili olmasa gerek. Buna Ermenice'nin Türkçe ile olan yakınlığı da diyebilir miyiz?
Şimdi, muhakkak ki vardır bir yakınlık, bilhassa benim şiirimde çok vardır. Kullandığım sözcükler, açıkcası herkesin kullandığı sözcüklerdir. Öyle kimsenin kullanmadığı, gün yüzü görmemiş sözcükler, benzetmeler kullanmam. Herkes tarafından kolayca anlaşılır şiirlerim. Yalnız bir zorluk var, şimdi ben Ermenice yazıyorum. Ama çok az insan Ermenice biliyor. Mesela İngilizce'den başka dillere çok çevrilmiştir şiirlerim. Can Yücel de İngilizce'den çevirdi şiirlerimi. Kınalıada'da komşumuzdu Can Yücel. Onun babasıyla benim babam ahbaptı. Türkçe şiir de yazdım ama başarılı olamıyorum. Çünkü vakıf olamadım. Ben sıfat kullanmam. Biz serbest şiir yazarız. Şiiri hep aynı biçeme mahkûm etmeyiz. Bazen her şiir kendi formunu getirir.
Türkiye'de yaşıyor olmanızla şiir kitaplarınızın Türkçe de az olması bir çelişki değil mi?
Ne yapalım şiir o kadar ilgi gören bir sanat değil. Birtakım kitaplarım daha çıkacak, yakın zamanlarda. Bir de, o kadar çok şair var ki, eline kalemi alan şiir yazıyor, şair diye geçiniyor. Hepsi de şiir yazıyor ve hepsini takip etmek çok zor. Herkesin hakkı şiir yazmak, yeter ki neşreden bulunsun.
Edebiyat coğrafya ile değil dille tanımlanan bir sanat, sözgelimi Türkçe yazan Ermeni yazarlar var ama onlara Ermeni yazar denmiyor, aksine Türk edebiyatına dahil ediliyorlar. Sizin Ermenice yazma tercihinizin nedeni?
Yeni yetişen gençlerde dil bilgisi yok. Kullandığın dili iyi bilmek zorundasın. Türkiye'deki Ermeni kökenli yazarlar kendi dillerine yeterince hakim olamadıkları için Türkçe yazıyorlar. Dili bilme, o dili kullanmasını da bilme, o zaman yazamazsın tabiiki. Hangisini daha iyi biliyorsa onunla yazacaktır. Ama Türkçe yazanlar genelde pek başarılı olamıyorlar. Öykü yazanlar ayrı, ama şiir yazmak zor. Şiirle öykü arasında büyük bir fark var. Yazıda daha çok cümleler kullanılır. Türkiye'deki Ermeni yazarların abisiyim ben. Ermenice yazmam da bir tavır değil, anadilimi daha iyi bilmemden.
Türkiye'deki Ermenilerin yaşamı; acısı, sevinci, umutlarıyla ne kadar yansıdı edebiyata.
Vallahi bir acı çektiğimiz yok bizim. Zamanında bir şeyler olmuş olabilir ama biz onları görmedik. Kaldı ki yaşananların ne kadarı doğrudur, ne kadarı yanlıştır bilemeyiz. Bir şeyler olmuş, bunu biliyoruz ama karşılıklı mı olmuş tek taraflı mı olmuş. Biz onları göremedik, yaşamadık, biz sonraki kuşağız. Onlar 90 sene önce olmuş, ben daha 90 yaşında değilim. Şimdi biz burada namuslu vatandaşız, kimseyle bir alıp veremediğmiz yok, hayatımızdan memnunuz. Ufak tefek bir şeyler oluyor, 6-7 Eylül oluyor falan. Olmasa daha iyi olurdu ama ne yapalım.
Peki Ermeni kültürü, geleneği alışkanlıkları yansımadı mı hiç edebiyata...
Türkiye'de Ermeni kültürü kalmadı. Gelenek biraz zayıfladı. Yok oldu. Onları yaşatacak kuşak kalmadı, kalanlar da bir şey görmedi. Ondan sonra yeni kuşak yetişti kendi geleneğini oluşturdu, kendi kültürünü kurdu ama onun Ermeni geleneğiyle hiçbir alakası yok. Biz eski geleneği devam ettirmiyoruz. Biz Garip akımının şiirini sürdürüyoruz. Bunda da Ermeni geleneğini değil, Türk geleneğini kullanıyoruz. Yani kültür bakımından biz kendi kültürümüzü kendimiz kurduk. Kendimize yeni bir yol çizdik ve bu yol gerek burada, gerek Ermenistan'da gerek Beyrut'ta ve başka yerlerde bizim şiirlerimiz okundu ve kabul gördü, devam ettirildi.
Şiirlerinizde yaşama bağlılık, umut ve insana güven var. Bu şiiri nasıl oluşturduz?
Yaptığım işten çaldığım zamanlarla şiir yazdım, ama bu zamanlar daha iyi şiir yazdım, çalıntı mallar daha güzeldir ya onun gibi. Biz hep geleneksel şiirin etkisinde büyüdük, ama kalkıp onların aynısını yazmadık kafiyeli değil, serbest şiir yazdık. Lazımmış ki tuttu. Türk edebiyatından daha çok etkilendik biz.
Beğeniyle de takip ettim Türk edebiyatını. Ama ben kendi edebiyatımı kendim yarattım, büyük laf bu, ama doğrusu da bu. Şiir bambaşka bir sanat koludur. Ben içinde yaşam tadı olan şiirler yazarım.
Evrensel'i Takip Et