05 Kasım 2004 22:00

Mezopotamyalı ilk tanrı MİTRA

Mitra hep yerinde kalır.

Paylaş

M.S. I. Ve III. yüzyıllar arasında, Roma İmparatorluğu'nda Mitra'nın dinine tapınılıyordu. Mitra, "iyilik"in ve "dostluk"un tanrısıydı kötülüğün düşmanıdır.Onun dinine inananlar, kollarına yedi şeritli dövme yaptırıyorlar ve bir boğayı kurban eden Mitra'nın heykeli önünde, dualar edip günahlarından arınıyorlardı… Mezapotamya bölgesindeki bir ırmağın kıyısındaki dev boyutlu kocaman bir kayadan bir çocuk ortaya çıktı. Oralarda koyun ve keçilerini otlatmakta olan çobanlar bu olağanüstü olayı şaşkınlıkla izlediler. Üstelik çocuk daha kayadan çıkar çıkmaz yürümeye başladı. Bir süre sonra gelip çobanların önüne dikildi. Elinde bir meşale tutuyordu. Çobanlar, oyalanıp eğlensin diye, onun önüne yeni doğmuş bir kuzu koydular. Biraz yesin diye yeni topladıkları ilk meyvelerden verdiler… "Çocuk tanrı" hızla büyümesini sürdürdü. Çobanların da gitmesinden sonra yeni geldiği bu dünyanın ıssız ve kimsesiz olduğunu ve kendisini ezecek düşmanların üstüne üstüne geleceklerini sezinlemeye başladı. Kendisini çevreleyen boşlukta ve ıssız topraklarda bazen delice esen rüzgarlardan üşüyor, titreyip büzülüyordu. Kendini koruyacak birtakım giysilerle örtünmek gerektiğini düşündü. Hemen az ötede gördüğü incir ağacına doğru yönlendi. Ağaçtan kopardığı incirlerden üç-beş tane yedi. Gene incir ağacından kopardığı yaprakları çöplerle birbirine ekleyerek kendisine bir giysi uydurdu. Artık şimdilik yabancısı olduğu bu dünyada kendisine düşman olabilecek güçlerle savaşıp özgürlüğe ve güvenliğe kavuşmak ve buralarda rahatça, gönlünce yaşayıp soluklanmak istiyordu. Kendisine en büyük düşman olarak ilkin güneşi gözüne kestirdi. Işıklar içinde ortaya çıktığında ılıktı, hoştu; ısıtıyordu. Ama bazen de yakıp kavuruyordu. Sonra da aklına estiği gibi ötelerdeki çıplak dağların arkasına doğru çekip gidiyor, ortalığı karanlığa boğuyordu. Ardında çoğu zaman onu tir tir titreten görünüp tutulmaz bir şeyler bırakıp gidiyordu. Öyleyse ilk başta hesaplaşması gereken bu korkunç tanrı güneşti! Ve ilk iş olarak elindeki solgun meşalesini sallaya sallaya güneşe meydan okudu. Ve güneşi alt etmek hırsıyla ona doğru canhıraş koştu. Güneş tanrısıyla bu asi insan uzun süre altalta üstüste boğuştu. Bu büyük ve uzun savaşım sonunda güneşle ilk insan tanrı birbirleriyle harmanlandı; sonunda birbirlerine ısındılar: Artık ölesiye dost ve kan kardeşi oldular. Güneş, istediği her zaman yardımına koşacağı sözünü verdi Mitra'ya. Mitra öteki ürkünç tanrılarla hesaplaşmak üzere, yeryüzündeki ilk ve ölümsüz dostu güneşten ayrıldı. Dağ bayır demeden, geceleri elindeki meşalesiyle, gündüzleri dostu güneşle birlikte, yeryüzünü harmanlamaya başladı. Karşısına ilk canlı olarak bir boğa çıktı. Mitra boğanın boynuzlarına tutunarak sırtına atladı ve onunla dost olmak için boynunu okşamaya başladı. Ama boğa bütün gücü ve hoyratlığıyla giriştiği koşu sonunda sırtındaki Mitra'yı boşluğa savurdu. Gene de Mitra; bir tanrı olarak bellediği boğayı, güneş örneği dost olabilmek için, arka ayaklarından yakaladı ve onu daha sonra kendisine ev edineceği bir mağaraya doğru sürükleyip götürdü. Ama boğa oradan da paçayı sıyırıp kaçtı. Mitra, hayvanın bütün huysuzluğuna karşın onunla gerçek bir dost olarak bu dünyayı paylaşmak, yalnızlığını eksiltmek istiyordu. Tam bunları düşünürken güneş tanrısı Helyos; bir kargayla Mitra'ya; boğayı tanrılara kurban etmek gerektiği iletisini ulaştırdı. Tanrı Mitra; dostu güneşten gelen bu iletiye çok şaşırdı. Gerçi elinde bir bıçak vardı, ama bunu öldürme amacıyla değil, başka gereksinimleri için kullanıyordu. Ne var ki yoldaşı bildiği ve candan sevdiği güneşin de bir bildiği olmalı, diye de düşünmeye başladı... O anda da boğa, az önce kaçtığı mağaranın önüne gelip dikildi. Mitra, boğanın dönüp dolaşıp gene yanına dönmesine çok sevindi. Ama güneşin kendisine gönderdiği boğayı kurban etmesi gerektiği iletisinin anlamına akıl erdiremiyordu bir türlü... Tam bunlan düşünürken aynı haberci karga yeniden geldi. Güneşin daha önceki iletisini yineledi. Güneş, iletisinde; Mitra'nın kesinlikle boğayı kurban etmesi gerektiğini yineliyordu. Zaten onun yeryüzüne gelişinin kaynağında bu misyonun yattığını da ekliyordu ayrıca. Mitra, dostu güneşin bir bildiği olduğunu düşünmeye başladı. Bunun üzerine, doğuşuyla birlikte dünyaya getirdiği bıçağını boğaya saplar saplamaz boğadan fışkıran kandan olağanüstü varlıklar ortaya çıkmaya başladı. Yeryüzü aniden, birçok yeşil ot ve bitkilerle, tür tür meyve ağaçlarıyla donanıverdi. Her tarafa böceksi, karınca benzeri kıpır kıpır hayvancıklar yayıldı. Sonra hayvanın kanı kırmızı şaraba dönüştü; kemiklerinin iliğinden de buğday başakları oluştu. Bu oluşumdan türeyen ekmek ve şarap, daha sonraları kutsal bir simge olarak Hıristiyanlıkla bütünleşecekti. Böylece boğanın ölümüyle yeryüzünde yepyeni ve zengin bir yaşam ortaya çıktı. Bu arada bir çift insan oluştu yeryüzünde. Onlardan türeyip çoğalan insanlığın koruyuculuğunu da tanrı Mitra üstlendi. Ne var ki kötü niyetli görünmez bir güç insanlığa rahat ve huzur vermez oldu. Ama Mitra, bu kötü ruhun İnsanlık üzerinde neden olduğu yıkımları engelleyip savuşturdu. Bu kötü ruh, bir keresinde yeryüzündeki insanları ve bütün öteki canlıları kasıp kavuran bir kuraklık saldı. Tanrı Mitra büyük bir kayalık tepeyi okuyla deldi; oradan da bütün yeryüzüne yetecek sular fışkırttı. Bir keresinde de bütün insan soyunu yutup yok edecek tufan söz konusu olunca Mitra, karı koca bir çifte, büyükçe bir yelkenli yapmalarını ve hayvanlarıyla birlikte oraya sığınmalarını önerdi. İşte bu tufandan sonra Mitra'nın yeryüzündeki misyonu bitmiş oldu. Artık dostu güneşle ve edindiği öteki dostlarıyla birlikte, yeryüzünde gerçekleştirdikleri eylemleri aralarında kutladılar. Sonra güneş, dostu Mitra'yı tanrısal arabasına bindirip gökyüzündeki sonsuz döngülerine başladılar. Yeryüzündeki okyanus tanrısı; güneşle Mitra arabalarıyla tam üstünden geçerlerken, biraz şaka yollu da olsa, Mitra'yı paçasından tutup yeryüzüne indirmek ister. Ama Mitra hep yerinde kalır. Çünkü insanların iyiliğiyle görevli bu dost tanrı; onların içlerinde taşıdıkları iyilikle kötülük arasındaki savaşın sürüp gittiğini bilmektedir. O yüzden, iyilik gücünün insanların dünyasında egemen oluncaya dek Mitra, güneşin arabasından inip misyonunu yarım bırakma niyetinde değildir.

yatan@ngi.de
 

ÖNCEKİ HABER

Peker operasyonu sürüyor

SONRAKİ HABER

Barışçı çözüm devletin ilkesi olmalı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...