28 Mayıs 2004 21:00

Mezopotamyalı SEMİRAMİS

Gene aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in hışmına uğrayanlardan biridir tanrıça Derketo.

Paylaş
Gene aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in hışmına uğrayanlardan biridir tanrıça Derketo. Mitologya yazarlarından Diodoros'a göre, Mezopotamya bölgesindeki bir gölde yaşayan; Derketo adında kadın yüzlü, balık gövdeli halim selim bir tanrıça vardı. Afrodit, bu tanrıçayı çok kıskandığından, onun yüreğini ölümlü insanoğullarından bir çobanın aşkıyla tutuşturdu. Haliyle bir yazgı olarak tanrıça Derketo, bu çobanla evlendi. Nur topu güzel bir kız çocukları oldu. Ama gene de bir tanrıça olarak, bir insanoğlu olan bir çobanla evlenmiş olmasını bir türlü kendine yediremedi Derketo. Bu yüzden de çoban kocasının kanına girdi. Bebeğini de dağbaşındaki kayalıklara bırakıp o yöredeki bir gölde, ölümlü insanlardan uzak, eski tanrıçalık yaşamına döndü. Dağbaşında bırakılmış bu öksüz bebeği, o yörenin ak güvercinleri hemen sahiplendiler. Ülke kralının da, bu dağa yakın bir mandırası vardı. Güvercinler; mandıradan aşırdıkları peynir, süt gibi yiyeceklerle bebeği bir süre beslediler. Ama mandıra çalışanları, güvercinlerin sık sık alıp götürdükleri süt ve peynirler yüzünden birtakım kuşkulara kapıldılar. Bu yüzden de bir süre hırsız güvercinlerin izini sürdüler. Sonunda dağbaşında bırakılmış bebeği buldular. Onu kucakladıkları gibi çiftliğe getirdiler ve "güvercinlerin beslemesi" anlamına gelen Semiramis adını verdiler bebeğe. Mandıra çalışanlarının karşılıksız sevgisiyle de doyunup okşanan bebek tez büyüdü, serpildi; kısa sürede güzeller güzeli bir kız olup çıktı. Günün birinde mandırayı kontrole gelen kralın kahyası, genç kıza aniden vuruldu. Kısa süre sonra da evlendiler. Mutlu bir yuvaları oldu. Semiramis, kocasını başarıya götüren her konuda ona yardımcı oldu. Ne var ki bu mutlu yuvaları, tanrıça Afrodit'in kıskançlığını ve Semiramis'in anası Derketo'ya olan eski kinini körüklemekte gecikmedi! O sıralarda da Babil Kralı Ninos, bugünkü İran sınırları içinde bulunan Baktriya Krallığı'nı ele geçirmek için savaş açtı. Semiramis'in kocası da bu savaşa katıldı. Ama Kral Ninos, başvurduğu bütün savaş hilelerine karşın, işgale uğrayan ülke direniyor; savaş uzadıkça uzuyordu. Bunun üzerine kralın kahyası, hasretine dayanamadığı karısı Semiramis'i yanına getirtti. Çok zeki ve becerikli olan Semiramis, Baktriya Krallığı'nın düşmeyen ve direnen kalesini ele geçirmek için şeytani bir düzen uyguladı. Hasım ordular düz ovada savaşırlarken Semiramis; yedeğine aldığı askerlerle, karşı cephedeki güvenlik çemberinin bir boşluğundan yararlanarak, kalenin kulesine tırmanmayı başardı. Böylece savaşın yengiyle sonuçlanmasını sağlayan bu güzel kadın; Kral Ninos'un ilgisinin ve hayranlığının üzerinde odaklanmasına neden oldu. Ninos, çok da güzel olan bu kadına öylesine tutuldu ki, onu kraliçe olarak sarayına almaya karar verdi. Haliyle kocası olan kahyadan Semiramis'i istedi. Bunun karşılığında da kendi kız kardeşini vermeyi önerdi. Bu öneriyi kabul etmezse onu öldüreceğini söyledi. Karısı Semiramis'i çok seven kahya, krala hayır dedi ve intihar etti. Zorla kralın karısı olan Semiramis'in bir oğlu oldu. Kral Ninos ölünce de, kraliçe olarak onun tahtına kuruldu. Bu çok zeki ve becerikli olan güzel kraliçenin, Mezopotamya'da kendi kraliçelik onurunu okşayan, hayallerdeki cennete özgü pek çok bayındırlık yapılarını gerçekleştirdiğini söylüyor efsaneler. Bu yapıların en ünlüsü de, dillere destan "Babil'in asma bahçeleri"dir. Geçmişin ünlü ozanları, bu asma bahçelerini şiirlerinde ballandıra ballandıra anlatmışlardır. Ne var ki Semiramis'in, kendi saray ve tapınaklarının dışında, halkının mutluluğu için ne gibi yapılar kurduğu ve yasalar getirdiği konusunda bir şey bilinmiyor. Bir efsaneye göre de tanrılar, bir kahin aracılığıyla kraliçe Semiramis'e; komşu ülkelere talan ve sömürü savaşları için seferlere çıktığında, oğlunun tahtına el koyacağı haberini ilettiler… Bu uyarıya aldırmayan Semiramis'in, bazı Asya ülkelerine savaş açtığını ve ele geçirdiği yerlerde, kendi damgasını taşıyan anıtlar diktirdiğini ve tapınaklar yaptırdığını söylüyor efsaneler. İşte bu işgal seferleri bağlamında, Hindistan'a da gitti. Ama çok uzun süren bu sefer ve savaş sırasında yorgun düştü ve hastalandı. Tanrıların bir anlamda sözcüsü olan saray kahini, hasta Semiramis'e, oğlunun tahtına el koymak üzere olduğunu bildirdi. Son demlerindeki yorgun ve hasta Semiramis; hiç tanımadığı ve kendisini dağ başlarında terk eden anası tanrıça Derkote'nin kendi gölüne çekildiği gibi uygun bir yöntem aradı kendine…Ve birdenbire, kendisine Semiramis adını verdiren ak güvercinleri anımsadı… Anadolu'nun o adsız ama şefkat dolu güvercinleri ona analık etmiş, onu besleyip ölümden döndürmüşlerdi. Taht ve saraylar kurmak, asma bahçelerde çalım satmak yerine, Mezopotamya'daki halkının, kendisini besleyen ve kurtaran bir güvercini olabilmekte artık çok geç kaldığının bilincine vardı içi yanarak. Bazı efsaneler Semiramis'in; dünyanın en zengin ve verimli ülkesi olan Mezopotamya'nın dağlarında, ovalarında durmadan dolanan bir güvercine dönüştüğünü söylüyor. Ne var ki bu güvercinin, oralarda hâlâ acılı ve çaresiz yaşayan, hâlâ yazgıları hiç değişmemiş insanlarından utanan; mahzun ve pişman bir güvercin olduğu kesin…

ÖNCEKİ HABER

'Arayış'ın durağı İstanbul

SONRAKİ HABER

Türkiye zirveye hazırlanıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...