5 Nisan 2004 22:00
Gölgedekiler -1 (İshak Alaton)
Alaton'un rahle-i tedrisatı
GÜNÜN YAZILARI
NE MUTLU BİZE!
İshak Alaton'un dün Zaman gazetesinde yayımlanan röportajı, AKP'ye bakışını özetliyor. Sol yelpazedeki partileri 'bağnazlık'la suçlayan Alaton, "AKP sosyal demokrat prensiplere yakın... Bu kurak iklimde, çorak politik ortamda sanki birilerinin yerini dolduruyor. Hem orta solun, hem ortanın hem de orta sağın yerini dolduruyor" diyor. Patronların AKP'yi desteklemesinin en önemli nedeninin ise dış politikadaki başarısı olduğunu söyleyerek şu değerlendirmeyi yapıyor:
"AKP iktidarı özellikle dış politikada çok başarılı bir tavır sergiliyor. Hiç korumacı değiller. Aksine dünyaya açık bir politika izliyorlar. Baksana Kıbrıs'ı hallediyorlar. Sene sonunda Avrupa'dan tarih isteyecek. Biz iş dünyası olarak bunu beklemiyorduk. Böyle bir liberal tavır, akıllı yönetim ummuyorduk. Ama karşımıza çıktı. Ne mutlu bize!"
Alaton'un rahle-i tedrisatı AKP'nin dış politikalarına Yahudi lobisinin katkısı malum. AKP'nin "gölge başkanı" Cüneyt Zapsu'nun dediği gibi, "Yahudi lobisiyle konuşmayan, Amerika ile konuşamaz!" Bu gerçeği kısa sürede öğrenen Erdoğan'ın başbakan koltuğuna oturmasıyla birlikte ilk işi de bu ilişkileri güçlendirmek oldu zaten. ABD'ye yaptığı ziyaretlerde, Washington yönetimi üzerinde etkili olan Yahudi lobisinin düşünce kuruluşu JİNSA'ya uğramayı hiç ihmal etmedi. Peki Erdoğan'ın Yahudi lobisiyle ilişkilerinin gerçek mimarı kimdi?
New York Times Alaton'u işaret etti 3 Kasım seçimlerinin ardından Erdoğan'ın İslamcı bir siyasal gelenekten gelmesine rağmen Bush yönetimiyle yakın ilişkiler kurması, Amerikan basınında da ilgiyle karşılanıyordu. ABD'de yayımlanan haftalık siyaset dergisi New York Times da, Amerikan kamuoyuna Türkiye'nin yeni liderinin kişisel bir portresini çıkarttı. "Erdoğan Deneyi" başlığı ile yayımlanan yazıda, Kasımpaşa'dan geliyor olmasından, İslamcı geleneğinden, hatta en yakın arkadaşlarının kız çocuklarının bir dönem elini dahi sıkmamasından şaşkınlıkla bahsediliyordu. Ancak Erdoğan'ın artık köklü bir değişim geçirdiği ve İslamcı çizgiden hızla uzaklaşarak, muhafazakâr/liberal bir çizgiye kaydığına dikkat çekiliyordu. Bu değişimin perde arkası anlatılırken, Türkiye kamuoyunun belki de AKP ile bağdaştıramadığı için pek de üzerinde durmadığı bir isme işaret ediliyordu. Bu isim, Alarko Holding'in Başkanı İshak Alaton'du. Yazıda, Erdoğan'ın değişiminde O'un rahle-i tedrisatından geçmesinin büyük payı olduğu vurgulanıyordu. Alaton'un, Erdoğan'ı dünyaya fazlasıyla komplocu ve Batı karşıtı bir mercekten bakmaktan uzaklaştırdığı, ABD'deki etkili Yahudi kuruluşlarıyla tanıştırdığı, İsrail ile ilişkileri geliştirmesini sağladığı ifade ediliyordu. Bu isim gerçekten dikkat çekiciydi. Zira Alaton, 1950'lerden beri savunduğu sosyal demokrat fikirleri ile tanınır. Hatta Varlık Vergisi döneminde gitmek zorunda kaldığı İsviçre'den döndüğü zaman, CHP'nin batı tipi bir sosyal demokrasi çizgisine kayması için yoğun çaba sarf etmiş. TÜSİAD'ın demokrat kanadının önde gelen temsilcilerinden. Çalışma odasında Karl Marx'ın Kapital'ini hiç eksik etmediğini söylemekten çekinmeyen birisi. Şimdi ise bir zamanlar her konuşmasında siyonizmi nefretle kınayan, İsrail zulmünden bahseden, Yahudilerin Türkiye siyaseti üzerindeki etkisinden bahseden Erdoğan'ın batıya açılmasında mihenk taşı oluyor. Elbette Alaton'un AKP üzerindeki etkisinin esbab-ı mucibesi, Yahudi lobisi ve İsrail devleti ile olan sıkı ilişkilerinde gizli...
Ermeni tasarısı nasıl reddedildi? Aslında Erdoğan-Alaton ilişkisinin geçmişi o kadar da yeni değil. Henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Eyüp Mezarlığı'nda şaibeli bir cinayete kurban giden Üzeyir Garih ile sık sık görüşüyordu, Erdoğan. Zaten bu görüşmelerini de hiçbir zaman kamuoyundan gizlemiyordu. Garih'in İslamiyet'e olan ilgisi ve tarikatlara olan yakınlığı, İslamcı kesimde de bu görüşmelerin doğal karşılanmasına neden oluyordu. Nitekim Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) düzenlediği yemekte bir gazetecinin New York Times'daki yazıya atfen sorduğu "İshak Alaton'dan etkilendiniz mi?" sorusuna, "Asıl Üzeyir Garih ile görüşürdüm" cevabını vermişti, Başbakan. Ne var ki Zapsu, Erdoğan'ın Yahudilerin desteğini almasının yolunun asıl olarak Alaton'da geçtiğini gayet iyi biliyordu. Erdoğan başbakan olduktan sonra organize ettiği ilk patron yemeğine de bu yüzden Alaton'u davet etti. Bu davetin bir başka aciliyeti daha vardı aslında. Henüz başbakanlık koltuğuna yeni oturmuş Erdoğan'ın başı, Ermeni tasarısı ile dertteydi ve bu gelişme hükümetin iç kamuoyuna karşı vereceği en kritik sınavlardan birisiydi. İşte bu noktada devreye Zapsu'nun da yardımıyla Alaton giriyor ve Erdoğan'a tasarının Amerikan Senatosu'ndan geçmemesi için Yahudi lobisi ile ittifak yapılması önerisini iletiyordu. Bu işle de bizzat kendisinin ilgileneceği sözünü veriyordu. Tasarı, Yahudi kökenli senatörlerin çabaları sonucunda reddedildi. Böylece Erdoğan, iç politikada başını ağrıtabilecek böylesine kritik bir sorunu, Alaton'un sayesinde savuşturmuş oluyor, kamuoyundan da büyük puan topluyordu.
Erdoğan'ın jesti! İshak Alaton'un katkısını unutmayan Erdoğan'ın "jesti" de, en az Alaton'unki kadar büyük oldu. Ecevit hükümeti döneminde hazırlanan Eskişehir-Ankara demiryolunun iyileştirilmesi projesi, Alarko ile İspanya şirketi Guinovart Obras'ın oluşturduğu konsorsiyuma verilmişti. Ancak Kemal Derviş projenin maliyetini dikkate alarak kararnameyi imzalamamakta direniyordu. 3 Kasım'dan sonra koltuğa oturan Erdoğan, Ermeni tasarısı reddedildikten hemen sonra, projeyi onayladı. 430 milyon Euro'ya mal olacak demiryolunun kredisini İspanya verecekti. İspanya'nın kredi koşulları ise neredeyse "hediye" gibiydi; yüzde 0.2 faizli, 37 yılı ödemesiz, 13 yıl vadeli! Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde de Garih'e duyduğu "saygıdan" dolayı yine Alarko Holding'e İstanbul metrosunun inşaatını verdiğini hatırlatalım. Erdoğan-Alaton ilişkisine dair meraklısı için bir anektod daha: Alarko'nun bu işteki ortağı, ABD Savunma Bakanı Doland Rumsfeld'in bir zamanlar nükleer reaktörlerini pazarladığı, yönetim kurulu üyeliğini yaptığı ABB firmasıydı...
TESEV'i AKP çizgisine çekti Alaton TÜSİAD içinde de Erdoğan için büyük bir lobi faaliyeti yürütmeye başladı. Hatta bu yüzden yıllarca birlikte çalıştığı, siyasal fikirleri bakımından da oldukça yakınlık duyduğu Bülent Eczacıbaşı ile ters düştü. Öyle ki, Bülent Eczacıbaşı'nın babası Nejat Eczacıbaşı'nın "Türkiye burjuvazisine entelektüel bir kurum lazım" diyerek kurdurduğu TESEV'i dahi dağılma noktasına getirecek kadar çatışma içine girdi. Can Paker ve Zapsu'nun geçtiğimiz yıl yaz aylarında TESEV'de gerçekleştirdiği darbede, Eczacıbaşı'nın değil de Zapsu'nun ekibinin yanında yer aldı, Alaton. Üstelik AKP'nin asker ile gerilimlerinde de Alaton TESEV'i kullanarak kamuoyu yaratmaya çalışıyor. TESEV Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker'in "sosyetik fişleme" konusunda Radikal gazetesinde Genelkurmay'ın aleyhine yaptığı açıklamalar, Eczacıbaşı'nı son derece rahatsız etmesine rağmen, İshak Alaton bu açıklamaları destekliyor ve TESEV adına bu tür beyanatların verilmesi gerektiğini savunuyor. Alaton'un Erdoğan üzerindeki emeği, Yahudi lobisinin sadece AKP'nin dış politikasını etkilediğini değil, aynı zamanda bizatihi AKP'nin siyasal çizgisine de ne derece nüfuz ettiğini gösteriyor.
(SÜRECEK)
Alaton'un rahle-i tedrisatı AKP'nin dış politikalarına Yahudi lobisinin katkısı malum. AKP'nin "gölge başkanı" Cüneyt Zapsu'nun dediği gibi, "Yahudi lobisiyle konuşmayan, Amerika ile konuşamaz!" Bu gerçeği kısa sürede öğrenen Erdoğan'ın başbakan koltuğuna oturmasıyla birlikte ilk işi de bu ilişkileri güçlendirmek oldu zaten. ABD'ye yaptığı ziyaretlerde, Washington yönetimi üzerinde etkili olan Yahudi lobisinin düşünce kuruluşu JİNSA'ya uğramayı hiç ihmal etmedi. Peki Erdoğan'ın Yahudi lobisiyle ilişkilerinin gerçek mimarı kimdi?
New York Times Alaton'u işaret etti 3 Kasım seçimlerinin ardından Erdoğan'ın İslamcı bir siyasal gelenekten gelmesine rağmen Bush yönetimiyle yakın ilişkiler kurması, Amerikan basınında da ilgiyle karşılanıyordu. ABD'de yayımlanan haftalık siyaset dergisi New York Times da, Amerikan kamuoyuna Türkiye'nin yeni liderinin kişisel bir portresini çıkarttı. "Erdoğan Deneyi" başlığı ile yayımlanan yazıda, Kasımpaşa'dan geliyor olmasından, İslamcı geleneğinden, hatta en yakın arkadaşlarının kız çocuklarının bir dönem elini dahi sıkmamasından şaşkınlıkla bahsediliyordu. Ancak Erdoğan'ın artık köklü bir değişim geçirdiği ve İslamcı çizgiden hızla uzaklaşarak, muhafazakâr/liberal bir çizgiye kaydığına dikkat çekiliyordu. Bu değişimin perde arkası anlatılırken, Türkiye kamuoyunun belki de AKP ile bağdaştıramadığı için pek de üzerinde durmadığı bir isme işaret ediliyordu. Bu isim, Alarko Holding'in Başkanı İshak Alaton'du. Yazıda, Erdoğan'ın değişiminde O'un rahle-i tedrisatından geçmesinin büyük payı olduğu vurgulanıyordu. Alaton'un, Erdoğan'ı dünyaya fazlasıyla komplocu ve Batı karşıtı bir mercekten bakmaktan uzaklaştırdığı, ABD'deki etkili Yahudi kuruluşlarıyla tanıştırdığı, İsrail ile ilişkileri geliştirmesini sağladığı ifade ediliyordu. Bu isim gerçekten dikkat çekiciydi. Zira Alaton, 1950'lerden beri savunduğu sosyal demokrat fikirleri ile tanınır. Hatta Varlık Vergisi döneminde gitmek zorunda kaldığı İsviçre'den döndüğü zaman, CHP'nin batı tipi bir sosyal demokrasi çizgisine kayması için yoğun çaba sarf etmiş. TÜSİAD'ın demokrat kanadının önde gelen temsilcilerinden. Çalışma odasında Karl Marx'ın Kapital'ini hiç eksik etmediğini söylemekten çekinmeyen birisi. Şimdi ise bir zamanlar her konuşmasında siyonizmi nefretle kınayan, İsrail zulmünden bahseden, Yahudilerin Türkiye siyaseti üzerindeki etkisinden bahseden Erdoğan'ın batıya açılmasında mihenk taşı oluyor. Elbette Alaton'un AKP üzerindeki etkisinin esbab-ı mucibesi, Yahudi lobisi ve İsrail devleti ile olan sıkı ilişkilerinde gizli...
Ermeni tasarısı nasıl reddedildi? Aslında Erdoğan-Alaton ilişkisinin geçmişi o kadar da yeni değil. Henüz İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Eyüp Mezarlığı'nda şaibeli bir cinayete kurban giden Üzeyir Garih ile sık sık görüşüyordu, Erdoğan. Zaten bu görüşmelerini de hiçbir zaman kamuoyundan gizlemiyordu. Garih'in İslamiyet'e olan ilgisi ve tarikatlara olan yakınlığı, İslamcı kesimde de bu görüşmelerin doğal karşılanmasına neden oluyordu. Nitekim Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu'nun (DEİK) düzenlediği yemekte bir gazetecinin New York Times'daki yazıya atfen sorduğu "İshak Alaton'dan etkilendiniz mi?" sorusuna, "Asıl Üzeyir Garih ile görüşürdüm" cevabını vermişti, Başbakan. Ne var ki Zapsu, Erdoğan'ın Yahudilerin desteğini almasının yolunun asıl olarak Alaton'da geçtiğini gayet iyi biliyordu. Erdoğan başbakan olduktan sonra organize ettiği ilk patron yemeğine de bu yüzden Alaton'u davet etti. Bu davetin bir başka aciliyeti daha vardı aslında. Henüz başbakanlık koltuğuna yeni oturmuş Erdoğan'ın başı, Ermeni tasarısı ile dertteydi ve bu gelişme hükümetin iç kamuoyuna karşı vereceği en kritik sınavlardan birisiydi. İşte bu noktada devreye Zapsu'nun da yardımıyla Alaton giriyor ve Erdoğan'a tasarının Amerikan Senatosu'ndan geçmemesi için Yahudi lobisi ile ittifak yapılması önerisini iletiyordu. Bu işle de bizzat kendisinin ilgileneceği sözünü veriyordu. Tasarı, Yahudi kökenli senatörlerin çabaları sonucunda reddedildi. Böylece Erdoğan, iç politikada başını ağrıtabilecek böylesine kritik bir sorunu, Alaton'un sayesinde savuşturmuş oluyor, kamuoyundan da büyük puan topluyordu.
Erdoğan'ın jesti! İshak Alaton'un katkısını unutmayan Erdoğan'ın "jesti" de, en az Alaton'unki kadar büyük oldu. Ecevit hükümeti döneminde hazırlanan Eskişehir-Ankara demiryolunun iyileştirilmesi projesi, Alarko ile İspanya şirketi Guinovart Obras'ın oluşturduğu konsorsiyuma verilmişti. Ancak Kemal Derviş projenin maliyetini dikkate alarak kararnameyi imzalamamakta direniyordu. 3 Kasım'dan sonra koltuğa oturan Erdoğan, Ermeni tasarısı reddedildikten hemen sonra, projeyi onayladı. 430 milyon Euro'ya mal olacak demiryolunun kredisini İspanya verecekti. İspanya'nın kredi koşulları ise neredeyse "hediye" gibiydi; yüzde 0.2 faizli, 37 yılı ödemesiz, 13 yıl vadeli! Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminde de Garih'e duyduğu "saygıdan" dolayı yine Alarko Holding'e İstanbul metrosunun inşaatını verdiğini hatırlatalım. Erdoğan-Alaton ilişkisine dair meraklısı için bir anektod daha: Alarko'nun bu işteki ortağı, ABD Savunma Bakanı Doland Rumsfeld'in bir zamanlar nükleer reaktörlerini pazarladığı, yönetim kurulu üyeliğini yaptığı ABB firmasıydı...
TESEV'i AKP çizgisine çekti Alaton TÜSİAD içinde de Erdoğan için büyük bir lobi faaliyeti yürütmeye başladı. Hatta bu yüzden yıllarca birlikte çalıştığı, siyasal fikirleri bakımından da oldukça yakınlık duyduğu Bülent Eczacıbaşı ile ters düştü. Öyle ki, Bülent Eczacıbaşı'nın babası Nejat Eczacıbaşı'nın "Türkiye burjuvazisine entelektüel bir kurum lazım" diyerek kurdurduğu TESEV'i dahi dağılma noktasına getirecek kadar çatışma içine girdi. Can Paker ve Zapsu'nun geçtiğimiz yıl yaz aylarında TESEV'de gerçekleştirdiği darbede, Eczacıbaşı'nın değil de Zapsu'nun ekibinin yanında yer aldı, Alaton. Üstelik AKP'nin asker ile gerilimlerinde de Alaton TESEV'i kullanarak kamuoyu yaratmaya çalışıyor. TESEV Yönetim Kurulu Başkanı Can Paker'in "sosyetik fişleme" konusunda Radikal gazetesinde Genelkurmay'ın aleyhine yaptığı açıklamalar, Eczacıbaşı'nı son derece rahatsız etmesine rağmen, İshak Alaton bu açıklamaları destekliyor ve TESEV adına bu tür beyanatların verilmesi gerektiğini savunuyor. Alaton'un Erdoğan üzerindeki emeği, Yahudi lobisinin sadece AKP'nin dış politikasını etkilediğini değil, aynı zamanda bizatihi AKP'nin siyasal çizgisine de ne derece nüfuz ettiğini gösteriyor.
(SÜRECEK)
Evrensel'i Takip Et