26 Mart 2004 23:00

DERDİMİZ PETROL

Dışarıda kupkuru bir hava vardı. Iraklı askerler hazırdı, Amerikan askerleri daha yeni hazırlanıyordu. Biz de Amerikan askerlerinin çarpışmasını önlemek için barikat kurduk. Hani olur ya; "Bizi öldürür geçersiniz" ya da "Barikatı bozmadan geçemezsiniz" demek için. El ele tuşunuca insanlar askerleri engeller ya, biz de o yüzden oradaydık. Amerikan askerleri çekilmemizi bekliyorlardı. Havaya ateş açarak gözümüzü korkutmaya çalışsalar da çekilmeyecektik. Savaşın ikinci haftasıydı. Amerikan askerleri kaba kuvvet kullanarak barikatımızı yıkıp bizi dağıttılar. Petrol uğruna binlerce Iraklıyı katledip, her yeri yakıp yıktılar. Bir kara çarpışmasında yine dehşet yaşanıyordu. Ortalık toz dumandı. Göz gözü görmez bir çarpışmaydı. Kavurucu sıcakta sert esen rüzgar dehşete dehşet katıyordu. Ortalıkta büyük koyu kahverengi bir sis bulutu kalmış, sert esen rüzgara karşı inatla orayı terketmiyordu. Elindeki silahla koşturan bir Amerikalı asker, silahını doldurmuş ilerlerken on iki yaşındaki bir çocuğu gördü ve silahını ona doğrulttu. Tam ona ateş edecekken, çocuk ona beyaz taze bir gül uzattı. Askerin boğazına birşey takıldı ve iki gözü iki pınar ağlamaya başladı. Çocuk da gözünde iki damla yaş annesini savaşta kaybettiğini anlattı. İngilizce biliyordu. O asker, savaşın ne kadar acı olduğunu geç de olsa anlamıştı. Ortalık toz dumandı. Kavurucu güneşin altında sanki bedeni buz tutmuştu. Titriyor, korkuyor ve maskesini düşürdüğünü anlıyordu. Memleketinde kendini unutup gelen o hain yüzbaşı yüzsüzlüğünü anlamıştı. Nereden bilirdi bir mermiye karşılık gül alacağını? Anlamıştı adam, sevgiyi ve barışı, cehennemin sıcağını, sevginin her yerde olduğunu. Şunu bilelim ki hepimiz hayata ve birbirimize pamuktan ince bir iplikle bağlıyız... Peki o zaman niye savaşıyoruz?

Evrensel'i Takip Et